İLK AŞI GÖNÜLLÜSÜ: DOKTOR ERHAN YANBULOĞLU

Ülkemiz için konuşursak Mart ayı başı, dünya genelinde ise 2020’nin ilk günlerinde başlayan bir esaret, kuşatmadan söz eder olduk…  Covid-19 hayatımızın kâbusu, açmazı ve belki başka bir tanımla da “dünyanın çöküşü…”

Üzerinden geçen 1 yıla rağmen, korkusu, kaygısı, kayıplar bazında da ‘dünya savaşları kadar’ ölümlerle sonuçlanan ağır bilanço… Kimi ülkelerin ekonomileri çöktü, kimilerinde dip yaptı, güçlü ekonomileri olan ülkeler ise “sosyal devlet” olmayı başararak, az hasarlı atlatmanın eşiğindeler. Tek gerçek var, o da tüm dünyanın sağlık sisteminin çöktüğü, senaryolarının arasında böylesine büyük bir felakete çalışılmadığı gibi, belki de sağlık politikalarının/sağlığa yatırımın çoğunluğunun da “öncelik olmadığı gerçeği”.

Tüm bu belirsizliklerin, kayıpların, acı haberlerin yanında, iyi diyeceğimiz şeyler de oluyor; aşıdan söz eder durumdayız…  Aşı nasıl karşılanıyor, ülkemizde coşku yarattı mı? “ORTALIK TOZ DUMAN” adlı, anket destekli bir yazı dizisi yaptık.

Önce aşı heyecan yarattı mı bunun peşine düşerek, genel çerçevesini çizdik ilk yazımızda. Görünen oydu ki; sokaktaki her 10 kişiden 7’sinin ya kafası karışık veya “hayırcı” durumdaymış, yeni gerçekliğimiz aşı söz konusu olunca.

Kimi kronik hastalıklar vardır, covid-19’la birleşince hayat kalitemizi oldukça düşüren ve ciddi sorunlara yol açan. İkinci sorumuzu da bunun üzerine kurguladık. Ankette sonuç yine değişmedi… %19 gibi ciddi oranda “riski göze alırım” diyen bir kitle vardı ikinci yazımda... Bu beni oldukça üzdü ve düşündürdü de açıkçası…

Ne olursa ve/ya kimler bu derin kaygıyı, aşı üzerindeki güvensizliği giderir acabanın cevabını bulma gerekliliği doğmuştu. Üçüncü sorum ve yazı da bunun üzerineydi.

Bir dönemin fenomeni; söyleyeceği her söz için ‘ağzının içine bakılan’ Fahrettin Koca, Sağlık Bakanı halk gözünde inanılırlığını yitirmiş, onu gördük. “Güven endeksi” gibi de oldu gerçi üçüncü anket… Sağlık Bakanlığı güven yitirirken, TTB, yani “Türk Tabipler Birliği” meslek odaları olan kurum, vatandaşın gözünde “aşı önerisi alacağı yön” olarak ortaya çıkmış…  

Her türlü zorluğa, baskıya ve bilgi akışındaki olumsuzluklara rağmen “toplum sağlığı, halkı bilgilendirme” düsturu edinmiş sağlıkçılar, öncelikle verdikleri güven ve de elbette çarenin onlarda   olması sebebiyle de “Yönümüzü döneceğimiz merci” olmalılardı…

Bilimle, ilimle, aydınlanmayla karanlıklardan ve de elbette ki üzerimize çöreklenen korona virüs gerçeğinden kurtulacağız.  Aşı konusunda, kararsızlık/ kafa karışlığında sağlıkçılar, bilim insanları, bire bir temasta olduğumuz doktorlarsa muhataplarımız, muhatap aldıklarımız; öyleyse “Ortalık Toz Duman” anket/yazı serisinin finalini de bir doktorla hele de ilk aşı gönüllüsü bir doktorla noktalamak gerekli. Buyurunuz öyleyse!

ÖĞRENCİ GİBİ BİR AY BÜTÜN AŞI KİTAPLARINI OKUDUM…  

  • Sizi, Erdal Yanbuoğlu’nu tanıyarak başlayalım mı?

Yakacık Çocuk Acil de dahil uzun yıllar acil servislerde, 112 servisinde, kısa bir dönem sağlık ocağı derken, şu anki aile hekimliğiyle beraber 20. yılımı doldurmakta olan doktorum.

  • Siz ülkemizdeki ilk aşı gönüllülerindensiniz de. Öncelikle bunun için tebrik ve teşekkür ederim. Aşı gönüllüsü olma fikri nereden doğdu?

Aşı fikri doğduğunda, daha doğrusu “aşnın bulunduğu” dillendirilmeye başlayınca; Kadıköy’de bir kitapevine giderek, bulabildiğim kadar, aşıya dair ne kadar kitap varsa aldım. Neredeyse, bir ay öğrenciler gibi aşı çalıştım. Etkileri, yan etkileri, her şeyi öğrenmek istedim. 1 ay kadar sonra da Biontect/Prifzer aşı gönüllüsü olmak için başvurdum ve hemen de kabul edildim.

  • Kararınız sonrasında, nasıl tepkiler aldınız? Gerçi söylemlerinizden, kişisel hesabınızdaki paylaşımlarınızdan da biliyorum ki; meslektaşlarınız, arkadaşlarınızdan da karşı çıkışları ve kaygıları da varmış.

Aşı çok bilinmez ve yeni bir süreçti.  Ortalarda dolaşan spekülasyonlar, aşıya dair kaygılar, negatif algılar, Whatsapp gruplarında dolaşan videolar gerek sağlıkçı gerekse de harici dostlarımca bana da yollanıyordu, o tacizleri ben de yaşadım. Hatta, ülkemizde son 1, 1.5 aydır gündemdeyken, ben daha öncesinden de buna hazırlıklıydım…

İnsanların kaygılarını çok iyi anlıyorum. Aşının yeni oluşu, mRNa aşılarının 30 yıllık geçmişi olmasına rağmen, ülkemizdeki doktorlarca da çok bilinmediğini biliyorum. Öncesinde de iyi bir araştırma, okumalar yaptığım için, ciddi sıkıntılar yaşamayacağım rahatlığıyla gönüllülükte rahattım.

mRNA aşıları; aslında uzun yıllardır kullanılan, son 15 senedir prostat, mesane kanseri gibi kanserlerde hâli hazırda kullanılmakta, Amerika’da FDA (Amerika İlaç, Tıbbi Malzeme, Gıda onay kurumu) lisanlı aşılar da.

Sadece virüsler için yeni kullanılmakta…  Yan etkilere dair çok ciddi bulgular yok, olacağını düşünmüyorum şahsi fikrimce. Olamaz mı peki? Bilim sürekli gelişen bir şey, bulgular da biriktiren alan. İlerleyen süreçlere dönük, tahminler yürütmek zor. İngiltere sürece ve veri biriktirmeye başladı. Yakında milyonluk veriler geçebilecek elimize…   Sizle, bir sene sonra, bu konuyu konuşuyor olsaydık veya yeniden konuşacak olsak mesela elimizde bir sürü done olacaktı…

  • Aileden tepkiler aldınız mı? Aşı sürecinden sonra, şu an nasılsınız?

Eşim de benimle birlikte aşı gönüllüsü oldu. Gerçi başta, o da çok kaygılıydı. Eşim Alman. Biontect ’in aşı çalışmalarını, çalışmalara dair bulguları Almanca kaynaklardan da takip ediyordu. Eşime, “dilersen sen olma” dedim. Bana güvenmeyi seçti, gönüllü olmaya karar verdi.

Bende sadece burunda bir dolgunluk hissi var. Eşimde biraz gribal semptomlar var gibi. Başlangıçta onda bulantı, kusma, baş ağrısı vardı, ikinci dozda da devam etti. Gün geçtikçe iyileşti, daha da iyiye gidiyor. Aşının ilk günleri, aşı yerinde kızarıklık, hafif ateş gibi, aşılanmaya dönük belirtiler vardı. Şu an oldukça iyiyim.

  • Erdal Hocam, siz bir doktorsunuz ve konuya hakimsiniz. Bana, tıbbi terimlere çok aşina olmayan birine gerek sizin olduğunuz aşı gerekse de ülkenin çoğunluğunun olacağı “Çin aşısı” denen aşıyı anlatır mısınız, farkı nedir?  

“İnaktif aşılar” dediğimiz; yani vücuda ölü virüs yollayan, vücudun da ölü olduğunu bildiği aşılar, tüm Türkiye’ye yapılacak olan, Çin’den gelen aşılar. Cansız aşıları, vücut hemen tanıyor. Buna karşın, aşının etkisini artırma amaçlı, çeşitli antijenik takvileler yapılıyor.  Mesela, halk arasında “cıva”, “alüminyum” diye bilinen maddelerin sentetik halleriyle güçlendirilmeler yapılıyor.

Benim de olduğum, mRNA aşılarında ise; vücuda bir protein kodu gönderiliyor. Vücut, kaslarımızın içinde virüse karşı, savaşan hücreler oluşturuyor. Bir nevi, vücuda “yalancı bir virüsü” tanıtıyor ve de buna karşın savaşmasını öğretmiş de oluyoruz…

Mesela, dün (12 Aralık’tan bahsediyor Erdal Bey) okudum, Uğur Şahin (Özlem Türeci’yle, covid-19 aşısını bulan doktor): “Aşılarımızı tek doza indirebiliriz” diyor. 43 bin gönüllü üzerinde denenmişti. Ben de gönüllüsü olarak; Pcr/sürüntü testi verdim, antikor oranlarıma da bakıldı. Birinci aşıdan itibaren; aşı merkezlerinde takip ve gözlem altında da tutuluyoruz. Tüm deneklerdeki bulguların sonucunda da muhtemeldir ki yeni dozlar ve ayarlamalarına gidilecek.

  • Bazı araştırmalar ve bulgulara göre; dünyada geliştirilen en hızlı aşı. Covid-19 aşısının bunca süratle bulunmuş olması da insanlardaki kaygı, korku ve üzerindeki spekülasyonları tetikliyor olabilir mi?

Evet, 1 sene gibi kısa bir sürede ortaya çıktı. Bundan önceki, en hızlı bulunan aşı “çocuk felci” aşısıydı, 4 senede sonuçlanmıştı. Aslında, çok iyi de anlıyorum, dönen söylenceleri.  Para, yoğun para akıtılması, tüm dünyanın ve de insanlığında etkileniyor oluşu, hızlı gelişmesine katkı sağladı.

İnsanların aşı tarihini, özellikle de çocuk felci aşısını okumalarını çok isterim. Amerika bu süreçte aşı için, çok ciddi kaynaklar ayırmıştı. Şu anki aşının hızlanmasının kökleri biraz da orada yatıyor. O aşının üzerine yapılan çalışmalar, araştırmalar, bilginin üzerine bilgi koymak…

mRNA aşıları; yoğun  maddi kaynak, yoğun emek gücü isteyen, ciddi paraların akıtılmasıyla geliştirilebilen aşılar. Bir diğer etken de çok fazla gönüllü talebinin olması da hızlı oluşuna, veri akışına, gelişimine katkı sunuyor… Mesela, size şimdi; “çocuk felci aşısına gönüllü olur musunuz?” deseler, muhtemeldir ki “hayır” derdiniz…

  • Gene kanılardan birisi de dünya devletleri ve ülkemizde de sürecin şeffaf yönetilmediği ve de net izah edilmediği. Aşı karşıtlığı, toplumlardaki kafa karışlığının nedenleri bunlar olabilir mi?

Bu konuda, söylenecek o kadar çok şey var ki… Günde 10-15 pozitif hastayla karşılaşıyorum. 10 ay kadar önce; bizler maskelerle, sıkı tedbirlerle dolaşırken, halk anlam veremiyordu. Hocam, “abartmıyor musunuz?”,” bu da bir grip, gelip geçer… zati öldürücülüğü de yokmuş…”, “insanları korkutmayın!” tarzı tepkiler alıyorduk…

Tüm komşularımızda olduğunu duyuyorduk, İran’da vardı ya da… Bize geldiğini duyduğumuzda da ilk 3-4 ay daha halkın tepkisi hâlen bu yöndeydi… Bazı televizyon programlarına bakıyordunuz, çoğu da aşı karşıtı “bazı doktorlar, (gerçi ben hekim diyemeyeceğim onlara, yaptıkları hekimlik olmadığı için) “c vitamini alın geçer!”, bazıları ırklara bağlar, “kelle paça tavsiyeleri”, daha neler neler…

Bu tarz tutumlar, tavırlar, sürecin iyi yönetilemeyişi insanlarda olayın ciddiyetini geç kavramaya yol açtı. Eşim Alman olduğu için, ben de çoğunlukla oralara göz atıyorum, Almanya’da “merkezi” kanallarda yukarıda verdiğimiz örnekleri göremezsiniz…  

  • Sizinle şu an finalini de yaptığım, covid-19 aşıları üzerine anket/yazı dosyamızın ikincisinde “Covid’le tetiklenen kronik hastalıklarınızda var… Bu, aşıya dair tavrınızı değiştirir mi?” sorusunun seçeneklerinden birisi de “riski göze alırım!” cevabıydı. Oransal olarak da %19’ a denk düşüyordu.  Doktor olarak sebebi nedir sizce?

Sanırım, ilk etapta alerjik olan bu grup aşılanmayacak da. Lüpus, kronik ürtikerleri olanlar, bağışıklık sistemi hastalıkları olanlar… aşılanmayabilirler. Bunlarda alerjik durumları tetikler mi, bu tarz veriler henüz yok. Devamında daha da kronikleştirir mi, buna dair bilgiler de yok. Bence, bu grup, önce gelişmeleri, aşı olanları da gözeterek, ilerleyen süreçlerde aşı kararı almaları.

Ama bir şeker hastası, böbrek hastası, tansiyon hastası, koa hastalığı olanların aşı olması gerektiğini düşünüyorum. Risk grubunda olanların, aşı olmasını şiddetle tavsiye ederim…

Yakında aşı protokolü oluşacaktır, yan etki takiplerini, aşı planlaması, hekimlerin de aşı eğitimine tabii tutulması gibi içeriği geniş bir alanı kapsayacak “aşı protokolü” sonrasındaki gelişmeleri takip etmeli, alerjik grupta olanlar.

  • Aşıların yan etkileri konusunda da ciddi belirsizlikler var… Siz ne dersiniz?

Katılmıyorum!  Aslında yan etkiler konusunda, şu an için kaynak çok fazla. Firmalar, Pfrizer’ı ele alalım; yan etkileri üzerine şeffaf davranıyor, tam olarak veriyorlar sitelerinde.

Aşılama sürecinde, ölümler de oldu. Benim hatırladığım, dört kişiydi mesela. Testler sonucunda, aşılamaya bağlı olmadığı söylendi. Demek istediğim, ölümler de saklanmadı yani.

Türkiye’deki aşılamalarda zaten gönüllülük esasına da dayanacak. Sağlık Bakanlığı’nın yan etkileri konusunda, insanları yeterince aydınlatacağını düşünüyorum. Anlatılmazsa; ciddi sorunlara katlanmak zorunda kalabilirler…  

Verilen her ilacın da yan etkisi olabilir. O sebeple, yan etkisinin olmaması, olamaz demek mümkün değildir!

  • Tüm sürecinizi, Twitter hesabınız üzerinden şeffafça paylaştınız. Öncelikle bunun için teşekkür ederi(z)m. Okumayanlar veya kaçıranlar da vardır. Sorum şöyle; gönül rahatlığıyla, insanlara aşılanmayı tavsiye ediyor musunuz?  

Çok güzel bir soru sordunuz. Teşekkür ederim! Bana da çok sık soruluyor. Her insan, kendi bedeninden ve kararından sorumludur… Aşı karşıtı arkadaşlara, kendilerine şunu sormalarını istiyorum: “Hastalanmayı göze alabilir miyim?”

Türkiye’de hiç kimse, bir doktor kadar, hekim kadar kendini koruyamaz değil mi? Ben mesela, 10 ay enfekte olmamayı başardım! Benim kadar, kendilerini koruyabilirler mi, bunu sormalılar.

N95 maskesiyle çalışmak, yaşamak her birimiz bunu yapabilecek miyiz? İlk defa, size bir şey itiraf da etmiş olayım: “Ben, işe metroyla gidip geliyorum.”  İnsanlar metroda maske, mesafe kuralına uyuyorlar. Sonrasında ne yapıyorlar dersiniz? Metrodan çıkarken, asansöre biniyorlar! Onca koruma, tedbir çöpe gitti!.. Yüzde maske olsa bile; küçücük alanlarda yüz yüze…

  • Bizler aşılanma sürecinde karar alırken, neye göre seçim yapmalıyız? Devamında da pandemi süreci ne zaman son bulur son sorum olsun.

Aşı seçme şansı gibi bir şans olamayacak! Türkiye’de, Çin’den gelen aşılar yapılacak…  Aşılanmayla beraber Ağustos ayı gibi, en azından toplu taşım haricinde, maskelerden kurtulabiliriz görüşündeyim.

Son bir şey eklemek isterim. Sürecin başından beri, çok fazlaca doktor ve de sağlıkçı arkadaşımızı yitirdik. Geride kalanlarının, çocuklarının sahipsiz kalmaması, emanetlerine sahip çıkılması çok önemli. Bir de halktan, vatandaşlardan, “meslek hastalığı” sayılması yönünde yanımızda olmaları, bizlerden desteklerini esirgememeleri…

Ne haklı bir serzeniş, talep etmelerini beklemeden, bizler halk olarak en çok yanlarında olması gerekenleriz oysa ki… Yöneticiler, politik tutumlar gelip geçici, sağlıkçı dostlarımız, doktorlarımız asl’olan sonuçta…

Sağlık bilinci, sağlıkçılara saygı bilinci gelişmemiş, geliştirilmemiş de bir toplumuz. İnkarın, alınganlığın lüzumu yok. Pandemi servislerinde dâhi; sağlıkçı tartaklamaya kalkmadık mı? “Alkıştan” fazlasını hak ettikleri, su götürmez bir gerçek… Yönetim kaynaklı sorunların sebebi, doktorlarımız, sağlıkçı dostlar değiller oysa ki.

Son bölümüne de ulaştığımız, Türkiye’de covid-19 aşısına ilişkin bakışı, kaygıları, görüşleri merkeze aldığımız anket/yazı dizimizde; genelin sesi olma, sorularına cevap arama yolculuğumuz noktalanıyor.

Sayın Erdal Yanbuloğlu’yla yaptığımız finalle de belki birkaçımız aradığı sorulara cevap bulabilmiş olsun ve/ya ne yönde olursa olsun karara varmasına destek sunmuş olalım.

Buradan bir kez daha, kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunayım. Oldukça açık, net cevaplar verip, sorumlu hekim bilinciyle; ben de dâhil kendisine ulaşan herkesi bilgilendirme çabalarından, aşı gönüllüsü de olarak, aşıya dikkat çektiği için de.

Maske, hijyen ve fiziki mesafeyle; mesafeleri insani ilişkilere koymadan, insan olmanın gereklerini, sevmeyi, saygıyı unutmadan, daha çok birbirimizi “görerek”, yürekten kucaklayarak, vücut kadar ruhu ve kalbi de beslemeye özen gösterip, dünyanın tek sahibi olmadığımızı unutmadan, tüm canlılara da yaşam şansı tanıyarak; baharları, yazları, yarınları yine görebiliriz…

Yeni bir dünya, dersler alarak daha da yaşanabilir hayatlar bizlere bağlı… Üstümüze sinen karamsarlık, virüsle çöken karanlık, aşıyla aydınlığa, umuda dönüşsün… Merhaba!

Bir Cevap Yazın