BARIŞA UZAK OLMAK

Beyaz bayrak, zeytin dalı gibi simgeler kimlerinde, bilinç altında ne anlam ifade ediyor bilinmez; bünyelerinde alerjik reaksiyona sebep olduğu kaçınılmaz. Silah sanayinin kârlı oluşu, yönetimsel olarak miğferin sağladığı kolaylıklar, hesap sorulabilirliğin ortadan kalkması kolaylığı gibi, başlıca gerekçelerle; dünyada tam sulh, sükûnet ortamı oluşamamıştır. İnsanlığın, dünya üzerinde insanoğlunun yaşam izlerini rastlandığı ilk çağlardan beri de sürmekte savaş, iç savaş, işgaller…

Hasat zamanın başlangıcı da olan, sonbaharın ilk ayına girdiğimiz eylül; aynı zamanda ilk günü ile “1 Eylül Dünya Barış Günü” olarak da anılmakta.

Nefretin, silah sanayinin, doymaz bilmez politikacıların, genişlemeci/ yayılmacı devletlerin getirisi; daha çok kan, göz yaşı ve karanlık günler olarak hasadını yapıyoruz Orta Doğu, Afrika kıtası ve Asya kıtasının genelinde.

İlk insanlık varolalıberi; tüm ülkelerin kuruluş süreçleri, sınır politikalarını sağlamlaştırma, herkes kafasındaki ülkü, dünya hayali uğruna; el birliğiyle, dünyanın tüm coğrafyalarına götürülen “barış…”  Gel gör ki, sonraki günlere daha çok kin, acı ekmekte…

Parçalanan aileler; ana babasız kalan çocuklar, vücutları iyice ganimete dönüşen kadın+’lar, kalıcı tahribat yaşayan doğa, yağmalanan, talan edilen tarih; kirli savaş günlerinde konu bile olamamakta…

HERKESİN EVİ, BAYAĞI DA CAMDAN OYSA Kİ…

Orijinalinin Rus mu, Asya mı olduğunu anımsayamadığım bir atasözü vardır: “Evi camdan olan, komşusunun evini taşlamasın…”

Evi geçtim; dünya camdan artık. Herkesin herkesle dinmeyen hesabı, herkesin her toprak parçasında gözü, bitmek bilmez iştahı, en üstün ülküleri, bütün ülkalerin “en üstün” ırkları, dinleri, dilleri var; lakin hepimizin cebinden de taşlar eksik olmuyor… 

Burnumuzu bilemem ama; hiçbir ülkenin sınırı, kimisi aylarca süren, bazıları hedefe ulaşamadan ölümle biten, daha iyi hayat, biraz nefes alabilme, ekonomik arzularla örülü mültecilerden, zorunlu göçerlerden kurtulamıyor…

Uzunca süre biteceği de görünmüyor göçerliğin, göçmenliğin. Kimi zaman iç göç, kâh kıtalar, medeniyetler arası, insanoğlunun kaplumbağa gibi de evleri sırtlarında, ellerinde valiz olmuş, oradan oraya hareket halindeler…

Savaş olmasa; doğa kaynaklı afetler, dağılan ülkeler, sürüldükleri topraklar, silahlı gruplar eliyle, hepimiz dünyanın karıncaları da misali; hareket halindeyiz…

Doğduğumuz topraklar vatan olamıyor, vatan bellediklerimiz yerlerde de istenmiyoruz kimi zaman, oradan oraya dümensiz gemi gibi sürüklenmekteyiz…

HER ŞEY TAMAM DA…

Çok uzağa gitmeye de gerek yok; bazen sınırlarımıza taşan, çoğunluklu bizim göbeğine girmeye can attığımız, adına “Zeytin Dalı” dediğimiz “sınırları koruma politikaları” gibi gerekçelerimiz bulunan: 11. yılına girmeye yakın Suriye, Suriye üzerinden coğrafya dizaynı…

2003’ten beri durulmayan Irak, kendi topraklarımızdaki Kürt Meselemiz, yeni biten dahili de olduğumuz Karabağ üzerinden; Azerbaycan- Ermenistan hesaplaşmaları…

Yönetilmeyen sınır politikalarıyla, her gün gittikçe büyüyen Taliban’ın gerçekliğiyle Afgan göçmenler, göçmenler içine karışma ihtimali olan cihatçılar…

Senede birkaç kez ‘tırmanan’, Kıbrıs’ın Rum tarafı gerçekliğimiz… Derken; evimiz bayağı da camdanmış ama her cebimizin de silme taş…

Kimi barış, bazıları devam halinde, arada çatışmasızlık kararı alınan çatışma halleri, dünyanın tek gerçekliği

Üçüncü çeyreği yol alan Hindistan- Pakistan arasındaki Keşmir Savaşı (1947), İsrail ve Filistin arasındaki(1948),  çoğumuzun ömründen uzun, dinmeyen işgal kaynaklı yara.

1984 yılında başlayan, Türkiye -PKK ve tabii ki Kürt realitesi kaynaklı hak, özgürlükler eksenli kendi gerçekliğimiz…

Şu an dünya üzerinde çoğunluğu başta da belirtiğim kıtalar ve Güney Amerika kıtasında da devam eden savaş, iç savaşlar olmak üzere; 40 ülkenin gerçekliği.

Etkilediği milyonlarca insan, yüz binleri bulan, ekseriyeti sivil halkların ölümleri… Doğrudan- dolaylı ekonomiye, sınırlara, kıtalara ama en çok da doğada yaratığı kalıcı değişimler…

M.Ö 2.yy. sonralarından “Roma İç Savaşları” kayıtları ile de görülmekte ki, iç savaşlar çoğunlukla da savaşlara dönüşmekte veya da savaşlar bazen evinize iç savaş ithal ediyor.

Gerek ülkelerin kendi içlerinde özgürlük-hak temelli ihmalleri, komşuların birbirlerinin toprağına koyduğu göz ile, komşunun evini kaşınması, komşular arası kör dövüşlere dönüşerek; çoğunluğun da dünyayı yakması…

Her ülkenin elinde benzin, kibrit serseri mayın, mahallenin bıçkını gibi; yakacak yer aramaktayız, yananları sönmeden, sönmesi de istenmeyerek…

İçinde “barışı” eksik, 2021 yılı eylül gerçeği; liderler, diktatörler tepişmekte, silah baronları çanakçı, çimlerin ise kan kusmaktan, sesini çıkarmaya mecali yok…

Kim/ler/in kazandığı işarete ihtiyacı duymuyor iken; hayatın, yaşamın, ezilen halkların kazanmadığının fener gibi gözlerimizi kör edişi…

Güvercinler beyazından utanır! Kimsenin eli kimseye uzanamaz, dönemezler yüzlerini; silahı, savaşları öğreneliberi…

Bir Cevap Yazın