İYİ Kİ DOĞURMUŞUM!

İnsan dünyaya geldiğinden itibaren sürekli istekler, beklentiler, arzular içinde olur. Bu istekler bazen ev, araba, çok para gibi maddi, bazen gezmek, okumak, yeni yerler keşfetmek gibi manevi, bazen de yeni bir canlıyı hayatla buluşturmayı istemek gibi farklılık gösterir. Ya doğurur ya da evlat edinirsiniz böyle durumlarda.

Bireyler dünyaya kendi istekleri ile gelmiyorlar. Ebeveyn dediğimiz iki insanın ortak kararları doğrultusunda arz-u endam ediyorlar. Kimi çok mutlu, birbirini seven, saygı duyan ailelere denk gelip yaşamın tadını çıkarırken, kimileri de “Oldu işte, tanrı verdi, ne yapalım rızkını da verir” mantığı ile onları sevgisizlik, yoksulluk, yoksunluk içinde hırpalayan toplumun arasına bırakıyor. Neden mi topluluk diyorum? Bu düşüncede olan insanların çok sayıda çocuk yaptığı herkesçe bilinen bir gerçek. Daha çocukluklarına doyamadan birbirlerini büyüten bebeler eli ekmek tutma yaşına geldiğinde ise hemen çalışmak durumunda kalıyor. Bu da yaklaşık 10-11 gibi başlıyor, bazen bu ortalama daha da düşüyor tabii. Bu yaş ortalaması bu kadar düşükken, ilkokula bile başlamadan hayatla, yaşam kavgasıyla karşı karşıya kalıyor çocuklar. Eğer yaşam çizgisinden sapmamışsa, emeğinin karşılığını alamadan, sahip olmak istediği, başarmak istediği hiçbir şeyi yapamadan geçip gidiyor bu dünyadan acelesi olan bir yolcu gibi.

Daha önce bahsetmiştim: Memur bir babanın 4 çocuğundan biriyim. Hepimiz de hayata erken atıldık. Çoğu hevesimiz kursağımızda kaldı. Yine de daha şanssız çocuklardan halliceydi halimiz. “Ben asla evlenmem, böyle bir hayatı yaşamak istemiyorum” düşüncesiyle 20 yaşıma kadar asi kız tavırlarımla yaşamaya devam ettim. Koşullar birden değişip, bazı engel olamayacağımız olaylar gelişince -1980 darbesi-  aşık olduğunu zannettiğin, seni faşist baskılarla koruma sözü veren bir erkekle hayat kurmaya çalışıyorsun. Tabii bunun getirisi 21 Kasım 1981’de dünyaya gelen ilk çocuğum Gökhan oldu.

Darbenin etkileri azalıp normalleşmeye başlayınca hayatının sonuna kadar birlikte yaşayacağını düşündüğün kişinin hiç de kolay yaşanacak biri olmadığını anladım. Defalarca ayrılma kararı alıp eski yasalardaki zorluklar nedeniyle ayrılamayınca “Amaaan boşver” deyip günü yaşamaya ailemin de desteği ile var olan durumu sürdürmeye devam ettim. Sonrasında kız kardeşlerimin de ısrarıyla, 13 yılın ardından yeniden bu kez bile isteye, bilinçli olarak bir bebek daha yapayım dedim ve babasının tüm itirazlarına rağmen 1993 Ekim’inde hamile kaldım. Oğluma hep annemle kız kardeşim baktığı için bir çocuk nasıl büyütülür bilmiyordum. İlk doğumumda 6 aydan fazla hastanede yattığım için bu sefer doya doya tadına vardığım bir süreçten geçerek, ki bunda yine ailemin inkar edilemez katkılarıyla, ikinci hamileliğimi yaşadım.

Nihayet 13 Temmuz 1994 günü, yanlış hatırlamıyorsam saat 17.00 sularında, 4 kilo 100 gram ağırlığında, 56 cm boyunda, şeftaliye benzeyen teniyle bir kız bebek verdiler kucağıma. Zaten ismi de hazır olan Gökçe katıldı ailemize. Yine annemin katkılarıyla 2 yaşına gelen kızçemi ve 15 yaşında bir ergen olan oğlumu geniş ailemin hiç eksilmeyen destekleriyle büyüttüm.

1996 yılında emekli olduktan sonra bir ev sahibi olunca iki çocuğumla birlikte çekirdek ailemi kurdum ve Gökçe kızımla beraber yeniden çocukluğumu, ergenliğimi, gençliğimi yaşadım. Doğduğu günden bugüne bazen o bana anne oldu, bazen ben ona kardeş oldum. Büyüdük, karşımıza çıkan tüm zorlukları birlikte aştık. Okumayı seven, çok okuyan, merhametli, başarılı, ne istediğini bilen bir kişi olan Gökçem eğitim hayatında da hiç teklemeden çok başarılı karnelerle beni hep gururlandırdı.

Sosyal yaşamda da kendini kanıtlayan Gökçem ilkokuldan liseye kadar lisanslı olarak yüzme sporuyla, lisede 2 yıl Kadıköy Belediyesi’nde tiyatro kurslarına giderek sahne tozunu yuttu. Onu konservatuara göndermediğim için hala bana biraz kızgın olsa da üniversitede okuyacağı bölümü onun seçimine bıraktığım için sanırım barıştık. Zira sınavlara 3 ay kala alan değiştirerek, benim arzum olan hukuk okumaktan vazgeçip medyadan yana yaptı seçimini.

Liseyi bitirir bitirmez Vatan Gazetesi’nde iş yaşamıyla tanıştı. Bilgi Üniversitesi TV Haberciliği ve Programcılığı bölümünde %100 burs ile lisans hayatına başlayınca, daha hazırlıkta CNN Türk’te staj yapma imkanı buldu. Çeşitli programları asiste etti. Okulun radyosunda sunucu ve programcı olarak görev aldı. Küçük küçük harçlıklarda olsa kendi ihtiyaçlarını karşılayacak, ayaklarının üzerinde durabilen bir genç kadın yetişiyordu.

Bunu izlerken o kadar mutlu oluyordum ki tarifi imkansız. Hürriyet Gazetesi Kelebek bölümünde 1 yıl çalışırken, yaz aylarında da bir yandan yüzme dersi veriyor, deyim yerindeyse her işi yapmaya gayret ediyordu. Hatta bir ara dizi oyuncusu olmak için girişimde bulundu ama “Çekilecek iş değil bu” diyerek vazgeçti bundan. 5 yıllık hazırlık ve lisans eğitimi boyunca kendini medya alanında da geliştirdi ve nihayet mezun olup kurtlar sofrasında payını aramaya başladı.

Hayattaki dik duruşunla, aldığın doğru-yanlış tüm kararlarınla, özgür ve özgün yaşamı tercih edişinle, asi tavırlarınla, çabuk parlayıp hemen sakinleşmenle, her şeye ağlamanla, vicdanınla, sevmelerinle, nefret etmelerinle, kahkahalarınla, küsmelerinle, barışmalarınla, bakışlarınla, sorumluluk bilincinle, her şeyinle iyi ki benim can parem, canım kızım, kızçem olmuştun. İyi ki doğurmuşum, iyi ki doğmuşsun! Kendi yaşamını kurup ideallerine kavuşma yolunda attığın adımları hep destekleyeceğim ömrüm oldukça. Fiziken yanında değilim ama hep yanıbaşında olacağım.

Bütün annelerin evlatlarına karşı hissettikleri böyle bir şeydir sanırım. Dünyaya getirdiğimiz canlı bizim malımız değil. “İleride yaşlanınca bana bakar” düşüncesiyle çocuk yapmayın. Bırakın onlar kendi yaşamlarını kendi istedikleri gibi özgürce planlasınlar. Bazen o planlara dahil olur, bazen uzaktan izlersiniz. Doğru olan da budur bence.

Madem ki biz istedik onları dünyaya getirmeyi uçmayı öğretelim ki özgürce kanat çırpabilsinler. Kafeslere kapatıp mutsuz etmeyelim. Hani tabir-i caiz ise canımızdan çok sevip koruyup kolladığımız evlatlarımız da gelecekte isteyip çocuk yapacak olursa elbette bizden çok daha ileride olacak ve daha doğru kararlar alacaklar. Dünya değişiyor, zaman değişiyor, her şey başkalaşıyor. Yeter ki bizler daha fazla kirletmeden, tertemiz yarınlar bırakalım gelecek nesillere, sevdiklerimize, evlatlarımıza.

Bir Cevap Yazın