BEKLENEN DİLEKLER: HIDIRELLEZ

5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece dünyadaki darda kalanların yardımcısı Hızır ile denizlerin hakimi İlyas’ın buluşmasıdır Hıdırellez. O gece ateşten atlanır, gül dibine dilekler konur, kimi gerçekleşir, kimi hayal kırıklığı içinde yeni yılda yeniden dilenir. Büyük bir coşkuyla dilek dilediğim iki Hıdırellez anımı paylaşmak isterim sizlerle.
İlkinde 2008 yılında bir hastalık sonucunda kaybettiğim sevgili ablamın teşvik etmesiyle kız kardeşim, annem, ben ve çocuklarım birer dilek listesi hazırlayıp kağıtların içine metal paramızı da koyarak katlayıp gece 00.00 olmasını bekledik. Zira 00.00’dan sonra gül dibine gömülen dilekler gün doğmadan oradan alınıp akan suya bırakılmalıymış. Ama biz hepsini toplayıp hatıra olarak sakladık. Bu eylemimizin tarihini net hatırlayamıyorum ama 20 yıl öncesine ait olduğunu düşünüyorum.
Ben emekli olmuş, ilk arabamı almamıştım. Kızım okula başlamamış, oğlum lise eğitimindeydi galiba. Çok iyi niyetle yazılan dileklerin içinde gerçek olanlar da var olmayanlar da. Zaman içinde çok darda kaldık, Hızır gelmedi ya da İlyas ile buluşamadı belki. Oysa öyle saf, masum şeyler dilemişiz ki… Mesela kızım özel okul dileğini üniversiteye girişte yaptığı başarı derecesiyle, tam burs alarak gerçekleştirdi. Ben araba aldım ama hiç trafiğe çıkamadım. Hala da çıkamam 🙂

Aslında bir beklentiye girmeden günün keyfini yaşasak, bireysel dilek yerine daha genelleştirip iyilik, barış, savaşsız bir dünyada, kimsenin aç açıkta kalmadığı, çocukların öldürülmeyip şeker yiyebildiği, hayvanların istedikleri gibi yaşamlarını devam ettirdikleri, açgözlü-bencil-doyumsuz tek bir kişinin bile olmadığı, paylaşımcı-adil-hakkaniyetli insanların yönettiği özgür bir ortamda ağlayarak geldiğimiz, sevenlerimizi ağlatarak gideceğimiz bilinciyle incitmeden, incinmeden yaşasak olmaz mıydı?
Olmazmış… Son 20 yılda yaşadık, gördük, kim bilir daha ne kadar yaşayacağız bu olumsuz ortamda… Neyse… Bu sıkıcı söylemleri bırakıp ikinci Hıdırellez anımı anlatayım biraz da…
Sene 2018. Kızım Gökçe, manevi kızım Ece, can yoldaşım Afa ile yine itinayla hazırladığımız dilek kağıtlarını gece yarısı elimizde kaşıklarla (toprağı kazıp dilekleri gömmek için) bahçedeki gül fidanının dibine gittik. Keyifle, güle oynaya neler dilediğimizi içimizde saklayarak, toprağa gömdük ve beklemeye başladık gerçekleşmesini. Sonuç yine hüsran. Hiçbirimizin dileği olmadı. Biz bu dörtlü her Mayıs’ta birbirimize sorarız “Ne oldu, bir gelişme var mı?” diye. Gerçekleşmeyen dileklerimizi anlatıp kahkahalarla güleriz.

Çok değil, 3 yıl geçmiş aradan ama sanki hepimizin üzerinden tank geçmiş gibi bir 3 yıl. Ülke genelinde önce işsizlik, sonra parasızlık, devamında gelen yasaklar… Sokaklar yasaklandı önce, bir araya gelmek, hak aramak, bir şeylere isyan etmek, ses çıkarmak yasaklandı. O yıllarda bir kolluk görevlisi yanımıza gelip “Dağılın, burada toplanamazsınız” dediğinde 3 kişiydik üstelik. “3 kadın size ne yapabilir” dediğimizde “Kararname var” diyerek aslında hiçbir dayanağı olmayan gerekçeyle bizi bulunduğumuz yerden uzaklaştırmıştı. O günden beri benim sloganım “2+1 olmak yasaktır”.
2020 Ocak ayında ufaktan yüzünü gösteren Covid-19 virüsünün getirdiği kısıtlamalar, 13 Mart-1 Haziran arası tam kapanmaya sebep olurken, turizm sezonunda her yer açıldı ve virüs birden pick yaptı. 15 ayı aşkın süredir yarı açık yarı kapalı, yaşadığımız bu günlerde olduğu gibi kapalı şekilde geçirdik. Ben de bu gece gül dalına asacağım dileklerimi önce burada dile getirmek istiyorum… Kim bilir, bu sefer gerçek olur…
Dünyayı kasıp kavuran, aşısı, tedavisi olduğu halde kapitalist ülkelerin yoksul ülkelere yeterli doz aşıyı yollamadıkları için tüm dünyada dolaşımda olan virüsün yok olmasını, evlerimizden çıkıp özgürce seyahat ettiğimiz, savaşsız, barış içinde, herkesin eşit haklarının olduğu bir ortamda yaşamak… Daha çok çocukla buluşmak, onlarla oyunlar oynamak, yeni yerler keşfetmek, en önemlisi de sevdiklerimle doya doya sarılmak… Maskesiz ortamlarda, tertemiz nefes almak… Ne dersiniz olur mu sizce?