DEĞİŞEN DÜNYA: SANALCIYIZ

Çağ, dünya, yaşam biçimleri, haber alma kanalları, iletişim biçimleri, ilişki kurma biçimlerimiz yavaş yavaş toptan değişiyor. Aslında çok yavaş da denilmez… Bugün, artık internet kullanamamak; okuma yazma bilmemekle eş değer düzeyle eşitlenir oldu…

Artan dünya nüfusu, ülkemizde kemikleşen trafik sorunsalı türevli sebeplerin de etkisiyle kaliteli saatlerimizin çoğunu dışarıda/yollarda geçirir olduk. Hâl böyle olunca, zamanımızı boşa harcamamak, teknolojinin de getirisiyle elde akıllı telefonlar; bir yanda dünyayı, hayatı izlerken, öte yandan da iletişiyoruz…

Dış dünyanın ağır şartları, yaşam kalitelerimizin düşmesiyle de zati hepimiz “beş karış suratla” dolanırken, sağlıklı iletişim, insani diyaloglar da kuramıyoruz… Dolaylı olarak da ahbaplıklara, tanışmalara da çok elverişli değil dış dünya, hele de konu kadınlarsa; daha da despotik ‘maskelerimiz’ var, korunma kalkanı olarak…

Şu an ikincisini okuduğunuz serinin çıkış noktası: “İlişkilerimizi, evliliklerimiz, birlikteliklerimizde nerelerde tanışıyoruz?” fikrinden yola çıktım. Değişen dünya hayatımızın neresinde, merkezimize yerleşti mi teknoloji? Oralardan flörtleşiyor ve hatta daha da ileri götürerek hayatlarımızı birleştiriyor muyuz, evleniyor muyuz?

KAÇINILMAZ DOĞRU: HER ON KİŞİDEN, NEREDEYSE YEDİSİ…

Bir önceki ankette: “Son ilişkinizle/eşinizle nasıl tanıştınız?” diye sormuştum. “Hayatın içinde, eş/dost desteğiyle, sosyal mecralar” ve “flört siteleri” cevaplarını sunmuştum. O ankette çoğunluk eski dünya düzeni veya daha alışılmış yöntemlerle tanıştıklarını belirtmişler. “Hayatın içinden” yahut da “eş/dost desteği” seçenekleri ağır basmıştı. Oylayanların çoğunluğunun evli olduğu, yaş ortalamasının yüksek olduğu veya da sosyal medyayı yoğun kullanmadıkları sonuçlarına da ulaşabiliriz sanki.

Soru kalıbımızı “Sosyal mecralar üzerinden ilişki yaşadınız mı?” diye, daha da daralttık yeni anketimizde. Cevap olarak ise “Evet, daha da ileri taşıdık, samimi bulmuyorum” cevaplarının yanında, “doğal yollar tercihim” seçeneğini de ekledim.

Görülmekte ki teknoloji, sosyal mecraların hayatımız merkezine konumlanınca; sokakta, çevremizde gördüğümüz her on kişiden yaklaşık yedisi ‘sanal alem’ üzerinden flörtleşme, duygusal yakınlaşma da yaşamaktaymış…

%57 oranında “evet”, “sosyal mecralardan ilişki yaşadım” cevabını vermiş. Oransal olarak büyük gibi duruyor olabilir, göz korkutması da mümkün… Adıma konuşursam, çok da şaşırdığım söylenemez.

Yokluğunda büyük eksiklik duyduğumuz, kendi içinde bambaşka gerçekliği de doğuran sosyal mecralar, farklı sebeplerle de olsa, hele de yoğun kullananlar için; bir noktadan sonra insani temasların, belki duygusal yakınlaşmaların önüne geçilemezdi.

Her ne sebeple olursa olsun, kendi gerçekliğini de yaratmış olan sosyal ağlar beklediğimizden fazlasını vermekte, kendimizi ne kadar yalıtmaya çalışsak, sakınsak da neticede merkezimize gelip yerleşmekte…

Çok yakın zamanda yaşadığımız ‘İzmir Depremi’ gerçeğinde de ahşaplarımıza, aile, arkadaş çevrelerimize sosyal ağlardan ulaştık, iletişimizi sürdürebildik…  ‘Onsuz olamaz’ noktasına gelmiş durumdayız…

“Daha da ileri götürdük” şimdilik %14 ve gelecekte artacaktır… Duygusal yoğunluğu artan; birbirlerini tamamladıklarını/ tamamlayacakları düşünerek, ilişkilerine şans vermeye karar vererek, aynı evi/hayatı paylaşmaya taşıyan, kimi çiftlerde de evlilikle sonuçlanan, sosyal mecraların temelini attığı birliktelikler gerçeğimiz de var. Artış göstererek, gelecek günlerin ‘yeni gerçekliğine’ de dönüşecek gibi görünüyor.

Anketi oylayıp, altına yorum bırakan bir takipçim, arkadaşım son iki ilişkisinin, uzun soluklu ilişkisinin başlangıcının sosyal medya olduğunu belirtmiş. Belki sizlerin de çevresinde, bu şekilde başlamış ve evlilikle noktalanan tanıdıklarınız vardır. Benim tanıdığım, iki çift var mesela.  Çiftlerden biri konuğumuz olacak, serinin sonunda.

 DİRENEBİLİR MİYİZ?

Girişte de bahsettiğim, öte yandan da değişen dinamiklerle kendiliğinden hayatımızın ortasına konumlanan ‘sosyal ağlar’, irite edecek kadar büyüklüğüyle beraber, bilinmezliğiyle de çoğumuzu ürkütmekte kuşkusuz ki, haklıyız da.

Klavyenin öteki ucunda, her ne kadar bir insan oturuyor olsa da yüzünü; mimiklerini, hayatını, beynini, kalbinin bilmediğimiz gerçeği göz ardı edilemez pek tabii…

İletişim demek; sesini duymak, yüzüne, gözlerinin içine bakmak demek çoğumuz için, ben de öyle düşünenlerdenim temelde. Buradan bakınca “Samimi bulmuyorum” diyen %7’lik dilimimiz çok da anlaşılır geliyor.

Şüpheci olmak, özenli olmak, biraz serinkanlı davranmakla beraber yine de ‘toptan kapıyı kapatmamak’ da mı lazım? Sonuçta her türlü bilinmezliği ‘dışarı veya gerçek hayat’ dediğimiz, dünya da barındırmıyor mu?

%22 oranıyla, “doğal yollar tercihim” cevabı verilmiş. Burada da biraz temkinli olma hali mevcut sanki? Görerek, yoğun iletişim içerisinde, göz göze bakışarak, ‘atalardan kalma yöntem’e aşinalık?..

Kalbinizin çarptığı, yoğunlaşabildiğiniz her yer “gerçektir.” Aksi olsaydı; sanal/sosyal ağlar da karşılıklı kullanılan her cümle, temenni, dilek, arzu riyakârlık dolu olmaz mıydı? Bahsettiğim duygusal yakınlaşmalardan da bağımsız kurduğumuz her iletişimimizi de sorgulamamız gerekmez mi?

Oysa, sanal mecralardan tanışıp iyi arkadaş, dost olduğum insanlar da var. Bazılarıyla tanışıklığımızı ’gerçek hayat’a taşıyabildik. Aynı şehirlerde olma şansı, belki uygun zaman dilimlerinde aynı toprak parçası üzerinde olabilme şansı bulduğumuz kişilerin yanında; hiçbir araya gelemediğim, ona rağmen samimiyetlerinden, kalplerinden de şüphe etmediğim insanların da varlığı. Öyleyse aynı anda aynı havayı soluma şahsı bulamadıklarıma, ‘gerçek değiller’ mi demeliyiz?

Hiçbirimizin adına her ne dersek sosyal/sanal ağ/mecra/medyada olan gördüğümüz, duyduğumuz, okuduğumuz olay/olgu ve de kişilerin yüzde yüz doğru olduğunu söyleme şansımız yok. Yalan veya yanlış olduğunun da söylenemeyeceği gibi…  İnsan ve insanın olduğu her yerdeki gibi…

Reaksiyonumuz her ne olursa olsun, direnç veya kabul göstermek de dâhil, bambaşka bir gerçeklik örüldü, yoğunluğu artacak. Yer alma sebebimiz farklılıklar gösteriyor bile olsa da hepimiz “sanalcıyız…”

Son bir anketle, “Değişen Dünya” yazı serime nokta koyacağım. Bildiğim ama Meg Ryan ve Tom Hanks’in baş rollerinde oldukları “Sleepness İn Seattle” filminden de güdülenerek, yazı serisine başlamıştım.

Yine aynı ikilinin, tam da yazımı kapsayan başka bir filminden bahsedeyim. Mailleşmeyle başlayan bir aşkı tema edinmiş:”You’ve Got Mail”, “Mesajınız Var.”

Beyaz perde mi sanal aşkları bilinçaltımıza kodluyor yahut da gerçekliği yakalıyorlar mı bilinmez, bizlerin de artık sanal aşklar, sanaldan hayatın içine taşınan birliktelikler gibi gerçekliğimizden de söz eder olduk.

Beylik bir cümleyle, nokta koyalım mı? “Aşk, iyi bir kişidir!” Kalbiniz nerede çarparsa, o ritmi nerede yakalarsanız hele de güçlenip, gelişebiliyorsa; “gerçekliğiniz” orasıdır…

Bir Cevap Yazın