“İKİ YAŞ BÜYÜK YAZILDIM”

2 sene nelere gebedir? İçinde neleri barındırır? Korkular, hayaller, çalınan yıllar… Çocuk veya genç olamadan; küçücük bedenlerde erişkinliğe itiliş… Uçurumdan aşağı yuvarla(n)mak… Belki de darağacının diğer adı…

Ara ara annemle sohbetlerimizin bölenidir, soğuk duştan da soğuğudur, her duyduğumda irkilten, biraz daha iç parçalayıcı bir cümle: “İki yaş büyük yazıldım”

Ve eminim ki bu sözü sadece ben duymadım… Gerek kendi annelerinden, anneannelerinden, babaannelerinden veyahut da yaşça büyük akrabalarından duyanlarımız epey fazladır. Köklerimizin nereden olduğundan, dilimizden, dinimizden, geçmişimizin nereli olduğundan da bağımsız… Evet, çoğumuzun atalarında Ünzileler vardı…

ÖYLESİNE SÖYLENEN SÖZLER DEĞİL…

Sıkça dile geliyor oluşu kanıksama, kanıksatmak değil; dinmeyen öfkenin ateşi, hayattan alacaklı olduğunun dışa vurumu…

Kimi daha baştan bir iki yaş, bazıları ilk veya ikinci çocuğundan sonra “mecburiyetten” yaşları büyütülen; çocuk bedeninde, “kadınlığa” itilmiş çocuklar… Sayıları da öyle, elin parmakları kadar değiller…

Dile pelesenk olan; evliliğin belirteci kabul edilen “sandalyede otururken ayakları yere değiyorsa” tabiri, öylece boş bir söz de değil hani… Yaşanmışlık dolu… Geçmişin, geçmiş da diyemeyeceğimiz bir gerçeğin de beyanı… Utancı!

Askere geç gitsin diye erkeklerin 2-3 yaş küçük, erken kocaya gitsin diye kızların da 2-3 yaş büyük yazdırılmasına, çok da şehir efsanesi demek doğru olmaz…

Kaşık düşmanı görülen Ayşeler, fakirliğin çıkış bileti sayılan Fatmalar, ailesinin rızası yok ise zorla alıkonulan, tecavüze uğrayan Emineler, berdelle evlendirilen nice isimsiz kız çocukları… Hepsi gerçek, her birinin çığlığı yükseliyor coğrafyanın ülkenin dört yanından…

Kanıksadık; duyulmayışları bundan… Kimileri de acılarını, öfkelerini, çığlıklarını beraberinde mezara götürdüler…

Bazısı “zorunlu göçle” umudunu, çocukluğunu takas etti yaşamla, bazılarının ise savaşlardan kaçar iken; bir ağaç dalında, dikenli telde asılı kaldı bacaklarından zorla çıkarılan çamaşırları…

Kurtuluş diye kaçtıkları yerler; başkaca mezarlara açıldı, çocukluklarını gömdüler…

Yeni âdet gören kızlar; insanlığın ortak utancında hep “bereket”, “verimlilikle”, “doğurganlıkla” özdeşti… “Gelişmiş” medeniyetlerde de gelişimden önce…

Dünya erkekti; erkeklik çekip almaktı, canı istediğinde, istediği kadarını… Doğusu batısı, kuzeyi güneyi, gelişmişi gelişeni… Hepsinin/hepimizin geçmişinde kız çocuklarının çığlığı var…

Adını anımsayamadığım, bir boksörü canlandırdığı Robert De Niro filminde; ikinci “eşi”, 15 yaşındaydı… 15 yaşındaki kızlar için yazılan, halen de söylenen türkülerimiz de unutulmasın…

YAZGI KIRILDI MI?

Pek de öyle görünmüyor! Şu çağda; dünyanın bir yerlerinde, halen alınıp satılan kız çocukları, eğitimleri, gelecekleri ellerinden alınan çocuklar var…

Süregelen günlerde; ülkemizde yılda on binlerce (kayıtlara geçen) çocuk ve “evlilik” sözünün duymaktayız… Bez bebekle oynayacak çocuklar, çocuk büyütüyorlar…

“Türkiye’de, evliliklerin üçte biri çocuk evlilikleri… Kadınların üçte biri 18 yaş altında evlenmekte…  2010-2013 arasında, 16-17 yaşlarında evlenen çocuk sayısı; resmî rakamlara göre 134.629…” (Wikipedia)

Tarama yapar iken; bu konudaki akademik makale bolluğu, olduğumuz yerin fotoğrafı ve utancı da bir yandan…

Suriye’de savaştan kaçan; ülkeye sığınıp ikinci, üçüncü “” olan çocukların kaydı tutuluyor mudur acaba? Kaçak yollarla doğum yapmış sığınmacı çocukların kaydı yahut da?

Kalıcılaşacak denilen uzaktan eğitim sayesinde, kaç kız çocuğu; merdiven altı atölyelere mahkûm olacak? Kaç kızımız, sefaletten kurtulmanın anahtarı olarak; evliliği çare diye umacak/umdurtulacak?

Günümüz köle pazarlarının diğer adı da kayıtsız, güvencesiz her sektörü de barındıran merdiven altları dediğimiz yerler değil mi?

Dili, dini, rengi, kimliği ne olursa olsun, Ortadoğu’da, tüm dünyada kız çocuklarının çığlıkları, hiç susmayacak mı?

Kaç anne, kendinden 15-16 yaş küçük çocuk doğuracak daha? Kaçı; sohbetlerinde “aslında yaşım 2 yaş büyütüldü” demeye mahkûm edilecek?

Bir Cevap Yazın