DAYANIŞMA YAŞATIR

Yine yollardayım. Yaklaşık 2 aydır yollarda geziyorum. Malum Akçay, Ayvalık, Fethiye’den sonra Antalya’ya gittim. En uzun da Antalya’da kaldım. Genelde havaalanı ve otogar dışında uzun zamandır gezip görmediğim ilde her şey değişmiş, ama her şey! Antalya’ya ilk 1986 yazında PTT’nin Lara Beldesi’ndeki kampında konaklamak için gelmiştim oğlumla. İki gün erken gelince konaklayacak yer bulamamış, santral binasının bulunduğu Muratpaşa ilçesinde kalmıştık.

2 gece o dönemde çevresinde hiçbir şey bulunmayan, bir bakkal bile olmayan, sadece muz, narenciye, muşmula bahçelerinin arasında konaklarken korkmadım değil. Başımıza bir hal gelse sığınacak kimse yok. İyi ki güzel yürekli personel vardı da bizi oralarda aç bırakmadı. Sonrasında defalarca Lara, Antalya, Belek, Side, Manavgat, Kemer, Kaş, kısaca hemen her ilçeye tatil yapmaya geldim.

Evet il günden güne gelişiyor, değişiyordu. Bunlar güzel şeylerdi. Bacasız sanayi denilen turizmin gözbebeği yörelerinden biridir bu bölge. Her yıl özellikle yabancı turistlerin gezmek için can attığı ören yerleri, bakir koylar hep cazip gelmiştir bizlere. Bu yıl da önceki yazılarımda bahsettiği gibi Ayvalık, Fethiye hüsranlarımdan sonra Antalya da hiç şaşırtmadı beni.

Çok fazla nüfusa sahip ilde her şey iyi hoş ama toplu taşıma rezalet. Raylı sistem hem yavaş hem mesafeleri kısa. Otobüslerle aktarma yapmadan bir yerlere ulaşmak çok zor. Taksiler ise saat 23.00’dan sonra neredeyse yok denecek kadar az. Nedeni de minibüs seferlerinin kaldırılmış olması. Belli bir saatten sonra seferi olmayan otobüsler de yükü taksilere bindirince, hem taksi şoförü hem de kendi aracı olmayan insanlar mağdur oluyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin çevre düzenlemesi, Konyaaltı ve Lara plajlarının halka açık olması, geceleri plajlarda canlı müzik dahil çeşitli aktivitelerle halkın eğlenebilmesi çok güzel. Kimse bu hizmetlerden şikayet edemez bence.

Kaş, Antalya’nın en çok rağbet gören ilçesidir. Her yıl kapasitesinin çok çok üzerinde yerli ve yabancı turist ziyaretçisi olur bu ilçenin. Bu yıl gözlemlediğim, kamp alanlarının çoğalmasıydı. Bu da kalabalığın 2-3 kat fazlalaşmasına yol açmış. Yerli halk ve esnaf bundan yararlanmak adına fiyatlara normalde fazla zam yapmış. Bence bunun adı fırsatçılık ya neyse. Kaş Belediyesi koylara tesisler yaparak kendine gelir sağlamaya çalışmış. Lakin AKP’den seçilen başkan ve üyeler sanırım işletmecilik konusunda çok yetersiz. Şezlong ve şemsiye fiyatlarına hiç değinmeyeceğim diyordum ama belki gidecek olanlar için belirtmek iyi olabilir. Her biri 15 TL, acıksan bir tost 25 TL. susayınca bir şişe su 5 TL’ye satılıyor maalesef. Zira tesise dışarıdan yiyecek içecek getirmek yasak.

Onca kalabalığa yetmeyen alanda malzeme de kısıtlı. Girişte kimse uyarılmıyor “yer yok, başka bir tesise gidin” diye. Özellikle çocuklu aileler ve yaşlılar epey sıkıntı çekiyor geldiklerinde. Biz iki gece can yoldaşım Feyzan’ın Kaş’a tam hakim olan eski evinde kaldık. 2018 yılında geldiğim Kaş ile neredeyse hiç benzeşmeyen, yeşili azalmış, beton yığını olmuş, olmaya da devam eden bu cennet köşesi de talan edilmiş maalesef.

Antalya’ya döndüğümüzde Manavgat’ta başlayan yangınla yüreğimiz dağlandı. Sosyal medyadan an be an takip ettiğimiz yangın hızla çevreye yayıldı dün. Marmaris, İçmeler, Turunç, Muğla, Bodrum’da çam ormanlarının olduğu bölgeler maalesef neredeyse tamamen yok oldu. Bunda tek suçlu neredeyse kendi evlerimizi bile özelleştirme adı altında satışa çıkaran basiretsiz, yetersiz yöneticilerdir. Üç yanı denizlerle çevrili, her yanı ormanlarla kaplı coğrafyada yangına müdahale edecek uçak yok dendi. Üstelik destek olacak ülkelerden de yardım talep edilmedi. Neymiş efendim, biz muhtaç bir devlet değilmişiz. Bizim itibarımız varmış. Evet, yetersiz ve muhtacız bu konuda.

Bu yazıyı kaleme aldığım gün yangınlar ve yardım çağrıları devam ediyordu. Umarım yayınlandığı gün bu acı bitmiş olur diyordum ama ne mümkün. Bu arada gözümden kaçmayan en önemli ayrıntılar TOKİ’nin afet bölgeleri için tasarlanmış binaları için reklam yapmaya başlaması. Orman Bakanı’nın yangın olan yerlerde “Sorumluluk yerel yönetimin, onun için yanmasına müsaade ettik” beyanı, Cumhur’un başının afet bölgesine gelip afetzedelere çay dağıtması, halkın başına başına çay poşetleri fırlatması, pet şişelerle yangına müdahale etmeye çalışan yerel halk, bazı yangınların otellerin çeperine ek bina olacak şekilde gerçekleşmesi, alev çemberinde kalan hayvanların ve sahiplerinin feryatları, ormanların içinde yaşayan börtü böcek, bütün hayvanların yok olması, yardım talebinde bulunanlara red verilmesi, halka IBAN numarası verilerek yardım çağrıları yapılması, yangın devam ederken resmi gazetede orman arazilerini otel inşaatına açan yasanın yürürlüğe girmesi, hülasa yerel ve genel olarak yöneteni, yönetileni, resmi, gayriresmi kurumlarıyla bu güzel toprakları hak etmiyoruz.

Bize sunulmuş cenneti hemen her yıl yakarak cehenneme çeviren bizlerin daha dikkatli, daha ayrıntılı, daha itinalı olması gerekli. Yetkililerin bunları düşünerek planlı, programlı hareket ederek, aceleci davranmadan bu konuda uzmanlaşmış herkese başvurup desteğini alarak açılan bu yaraların sarılmasının sağlanması gerekiyor. Her şeyden önce hırslarımızı, egomuzu, ben bilirim, benden başka bileni tanımam tavırlarımızı bir kenara koyarak birey olarak elimizden gelen her şeyi destek olarak sunmalıyız ki özlediğimiz, dilediğimiz, her şeyin çok güzel olduğu günleri görelim. Böyle giderse bizim gördüğümüz güzellikleri, yaşadığımız günleri gelecek nesiller asla göremeyecek maalesef. Onları susuz, ağaçsız, oksijensiz, kirli, pis görüntüsüyle taş yığınları bırakarak her yeri talan ederek çekip gideceğiz bu dünyadan. Benim çok kullandığım bir slogan var: DAYANIŞMA YAŞATIR! Lütfen el ele verelim artık. Yarın çok geç olmadan kurtaralım bu güzel cennet yurdumuzu. Yoksa… Yoksa hepimize yazık olacak. Özellikle de geleceğimize, gençliğimize, çocuklarımıza.

Bir Cevap Yazın