ÇILGINLAR KULÜBÜ

Havaların iyice soğuması, günlerin de erkenden kısalmaya başlamasıyla da evlere, kapalı alanlara hapsolur olduk. Gri gökyüzü, boğucu hayat temposu hele de şu an içinde olduğumuz pandemik süreçte, biraz mola almayı lüzumlu kılıyor.

Sizleri bilemiyorum ama, benim için “mola”; film izlemek özellikle de komedi filmi izlemeyi ifade ediyor. Gerginliğime, can sıkıntıma, kafa boşaltmaya, üzerimdeki negatif tüm etkenlere çözümüm sinema. Film, kendini ödüllendirmek, kendine sevgi göstermenin yolu da kendi adıma. Hele de güzel bir film ise…

KAFALAR HEP AYNI

Muhafazakâr, sağ mantalitede, ülkelerinden de bağımsız temel bir sav vardır; karşı taraf hayatı hep uçlarda yaşar. Onları bağlayan din, ahlak gibi kavramlar yoktur; dolayısı ile de her türlü “ahlaksızlığa, dejenerasyona açıktırlar… “

1970’lerin İtalya’sı, seçim günleri. Sözde muhafazakâr; aile ve çocuk haklarını savunduğunu söyleyen partinin genel başkanı, 17 yaşında genç bir kadının yatağında ölü bulunur… Filmimiz böyle başlar.

Gene Hackman’ da o partinin üyelerinden ve adaylarından evli, bir genç kadın babasını canlandırıyor. Evin tek kızı, üniversiteden genç bir adama âşık olur, evlenme kararı alırlar. Kız, nişanlısını ve nişanlısının ailesini tanıştırmak, bir nevi de ‘ailelerin onayını’ da almak ister.

Kız tarafının, damat ve ailesiyle tanışma serüvenini, başlarına gelen trajikomik hikâyeyi, biraz da hicivle; “etme bulma dünyası” üzerinden hoşça vakit geçirilecek gerek oyuncu kadrosu gerek ise çekim teknikleriyle izlenesi filmlerden.

1973 yılında, Fransız yazar Jean Poiret’in kaleme aldığı “La cage aux folles” tiyatro oyunu, “Çılgınlar Kulübü” olarak 1980’li yıllarda aynı adla ülkemizde de gösterime girerken; tiyatro sahnelerinde de ustalar Ali Poyrazoğlu, Bülent Kayabaş başrollerinde, uzunca yıllar kapalı gişe oynanmıştı.

Oyun, 1978 yılında ilk kez sinemaya uyarlanır.  Edouard Molinaro’nun yönettiği; Ugo Tognazzi ve Michelle Serrault’u başrollerini paylaştığı film, tüm dünyada yoğun ilgi ve iyi eleştiriler alır.

Böylesine ilgi gören, sağlam senaryosuyla bir komediye elbette ki Hollywood kayıtsız kalmazdı. 1996 yılında, Robin Williams, Gene Hackman ve Nathan Lane oyuncuklarında, Mike Nicholas yönetmenliğinde yeniden çekilmiş.

Her iki filmde de ortak yan; Elaine May’ in beyaz perdeye uyarlamış olması. ABD yapımını, bu kez “The Birdcage/Kuş Kafesi” adıyla, gösterimde görmekteyiz.

Tiyatroda, Poyrazoğlu ve Kayabaş’ın oyuncuklarıyla izleme şansını yakalamayasam da filmin her iki uyarlamasını da izledim. İzlemenizi de tavsiye edebilirim.

İki filmde de ayrı tatlar mevcut. Hepsinde de oyunculukları tarif yetersiz kalır. 1996 yapımında, elbette daha modernize bir havanın yanında, dekor ve efektler de apayrı lezzet kattığını göz ardı edemeyiz. Hollywood’un işe el atmasıyla, kaçınılmazdır ki dev bir prodüksiyona da dönüşmesi kaçınılmazdı…

FİLMİ İZLE DİYORSUNUZ DA …

Genelde kişisel zevklerimden, hayranlık uyandıran, üzerimde etkisi uzun süren filmleri, güzellikleri sizlerin de görmesi adına yazıyor, duyuruyorum.

Okuyucularımın da hoşlarına gittiğinden eminim. Ara ara, film yazılarımın altını da okurum, okuyucu tepkilerini ölçmek adına. Zaman zaman, “İzleyelim de nereden izleyelim?” mesajlarınız gözümden kaçmıyor.

Arkadaşlar, ‘a şirketi’, ‘b firması’ gibi açık adres vermem/iz, etik dışı olabileceği gibi, haksız rekabete de kapı aralayacaktır muhtemelen. Affınıza sığınıyorum, bu konuda… Artık, internet hepimizin kullandığı bir mecra. İnternette de sayısız ücretsiz film portalı mevcut. Bende ekseriya öyle izliyorum veya da sadece film izlemek için açtığım televizyonumda “sinema paketi”mden izliyorum…

Ayrı iki uyarlamandan oluşan, bir filmi taşıdım yazıma. Gülmeye, moral depolamaya, molaya ihtiyaç duyduğunuz anlar için, köşe notunuz olabilmesi ümidiyle.

Kişisel çözümleriniz, yöntemleriniz ne olur bilinmese de hayat size sunamıyorsa, film, oyun gibi dışsal etkilerle de olsa, gülmeyi unutmayınız.

Çözemediğiniz sorunlar neyse, belki rafa kaldırmak, olmadı biraz kafayı boşaltıp, öyle denemek, hele de sizin dışınızda gelişiyorsa; kişisel müdahaleyle çözümü zorsa, o gerçeklikle yaşayabilmenin yollarını öğrenmek, başta ruh sağlımız olmak üzere, beden sağlımız açısından son derece önemli…

Adına güzellik diyeceğiniz ne varsa, umudunuzu, coşkunuzu, direncinizi artıcak nelerse onlarla örülsün çevreniz. Aşk ile, sevgi ile, dostluk ile kucaklıyorum hepinizi… Görüşene kadar, kendinize en kıymetliniz gibi davranın…

Bir Cevap Yazın