ZAMANDA YOLCULUK

Hani bazen olur ya dünler gelir aklımıza, hafıza dağarcığımızı karıştırıp neler yaşanmış o günlerde, biz nasıl oldu da dimdik ayakta kalabildik sorusunu sorarız kendimize. Yaşanan süre çok uzun değil aslında ama doğduğumdan bu yana her 10 yıla bir darbe düşmüş. Kimi sivil, kimi askeri, her gelen yönetim eskiye ait olan yaşanmışlıkları silip yok etmeye çalışmış. Son 10 yılda yaşadıklarımız ise hiç anlaşılamaz, hiç anlatılamaz boyutlara geldi. Bunlar hem dünümüzü kazıyarak belleğimizi sıfırladı hem de yarınlarımıza ipotek koyarak büyümekte olan yeni nesillerin geleceğini çalıp çırparak yok etti.
En çok konuşulan darbeli yıllar 80’lerdi. O yıllarda kendi kimliklerini açık yaşamak isteyen LGBTİ bireyler sahne ve gösteri dünyasında fırtına gibi esiyorlar, harika performansları ile hepimizi farklı dünyalara götürüyorlardı. Bülent Ersoy en kalıcı ve ünlüsüydü. Özgün müzik yapan sanatçılar da klasik, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Senfoni Orkestraları’nın müziklerine alternatif üretiyorlardı. Zülfü Livaneli, Ahmet Kaya, Müslüm Gürses ve bu minvaldeki diğerleri. Hepsinin ürettiği eser farklı isimlerle anılsa da bu kadim topraklarda yaşananları bize yansıtıyordu aslında.

70’lerde yabancı müzik diye adlandırılan Avrupa ve Dünya’da popüler olan şarkılara Türkçe söz yazarak 45’likler, uzun çalar (LP) çıkardı. Bunlar radyoda sürekli çalınırdı. Sahne aldıkları zaman genelde orijinal halini seslendiren sanatçılar, Türkçe sözlerle yabancı dil bilmeyen halka bu plak ve kasetlerle ulaşırdı. Ajda Pekkan, Ayten Alpman, Nilüfer, Tanju Okan buna en güzel örnekler olabilirler bence.

12 Eylül 1980 darbeden önceki yıllarda İzmir’den ufak tefek bir genç kadın müzik piyasasına fırtına gibi girmiş, yaptığı besteler, yazdığı güfteler ile bizlerin gönlünde tahtını kurmuştu. Sonraki yıllarda Aysel Gürel sözleri, Onno Tunç besteleri ile kalıcı, asla silinmeyecek yer edinen hatta müzik camiasına pek çok güzel sesi armağan eden sanatçı Sezen Aksu hala üretir, bizlere güzel sesiyle şarkılar söyler…

O yıllarda neredeyse bütün illerde, ilçelerde her mahalleye bir sinema salonu düşer, 10-15 günde çekilen, başrolünde kaseti, plağı en çok satan sanatçının oynadığı filmler büyük şehirlerdeki gazino kültürünü olmasa da bu müzik çeşnisini halka ulaştırırdı. Ünlü sanatçı Ferdi Özbeğen bir röportajında bunu şöyle dile getirmişti: “Bizler oyuncu değiliz, asla! Değerli oyuncularla yarış halinde değildik ama müziğimizle en ücra kasabalara bu filmler sayesinde ulaşıyorduk.”

Tiyatro sahneleri vardı. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde kalıcı olarak halka ulaşan Devlet, Şehir ve özel tiyatrolar. Belli aralıklarla turneler düzenleyerek en uzak yerleşim yerine sanatlarını taşırlardı sergiledikleri oyunlar ile. Keza müzisyenler de aynı sistem ile bir organizatör önderliğinde bir araya gelerek Anadolu’yu karış karış gezerlerdi. Tabii o yıllarda da her şey güllük gülistanlık değildi. Çok farklı saldırılara uğrayanlar olurdu. Mesela 70’lerde Barış Manço ve Kurtalan Ekspres’in ekipmanlarının müzik aletlerinin bulunduğu minibüsü yakmıştı Kütahya’da yaşayan yobaz kitle. Gittikleri yerlerde güllerle, çiçeklerle karşılandıkları gibi taş, sopa, küfür ve ağır hakaretlerle de karşılaşırdı sanatçılar.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra askeri yönetimin oluşturduğu kurul ve Kenan Evren bir dizi yasaklar ile hepimizin hayatına renk veren sanatçıları engelledi. Gazinolar kapandı, tiyatro sahneleri saldırganlar tarafından taciz edilerek iş yapamaz hale geldiler ve bir nevi açlıkla terbiye edilmeye çalışıldılar. O yıllarda bu yasaklardan en çok etkilenen trans şarkıcılardı. Bunların içinde en çok yara alan Bülent Ersoy’du. İzinsiz sahne aldı diye gözaltına alınan Ersoy, cinsiyet değiştirme ameliyatı aşamasında olduğu için kadınlar koğuşuna mı erkekler koğuşuna mı konacak tartışması yapılmıştı kamuoyunda.

Yaşamını devam ettirmekte zorlanan Ersoy’a bir gün Şişli’de rastladım. Tam anlamıyla harika bir kadın gördüm karşımda. Biraz ilerleyip iş yerim olan Osmanbey PTT’ye giderken bir çığlıkla irkildim. Dönüp baktığımda Ersoy bir apartmanın 4.katından beline kadar sarkmış, uzun siyah saçları rüzgarda savrularak “Böyle yaşamak istemiyorum! Ben sahnede olmazsam ölürüm! Böyle olmaktansa kendi canıma kıyacağım!” diyerek feryatlar ediyordu. Tabii ki intihar girişimi konuya dikkat çekmek üzere avukatı tarafından kurgulanarak sahnelenmiş bir mizansenmiş ama yüreğim ağzıma gelmişti o gün.

Zaman içinde yasaklar esnedi, herkes işini yapmaya devam etti. Bizler sanatçılarla buluştuk, onlar sanatlarını en güzel şekilde icra ettiler. Taa ki 2000-2010’lara gelene kadar. O yıllarda ülke yönetimi yavaş yavaş ılımlı İslam denen bir hale döndü. Devlet desteğini eğlence sektöründen geçti. Sanatın içine tüküren belediye başkanları, kraldan çok kralcı yerel yöneticiler görsel işitsel sahne sanatçılarına dünyayı zindan ettiler. Son iki yılda da yaşamımızı allak bullak eden pandemi nedeniyle tam da yapmak isteyip cesaret edemedikleri bütün yasakları uygulamaya koyan üst yönetim nedeniyle asgari yaşam şartlarını bile sağlayamayan 200’den fazla müzisyen intihar ederek hayatını kaybetti. Pazartesi akşam saatlerinde Bilim Kurulu’nun tavsiyesiyle toplanan kabinenin aldığı kararı Cumhurbaşkanı’ndan öğrendik ki saat 00.00’dan sonra müzik dinlenmeyecek, ses kısılması bile değil tamamen kapatılacak ruhumuzun gıdası olan müzik.

Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın ekibi Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun sahnelediği “Yasaklar” oyununda bahsedilen, usta sanatçı Levent Kırca’nın TV’lerde yayınlanan skeçlerinde canlandırdığı bu “Ben dedim oldu” minvalindeki uygulamalar ve yasaklar ile daha kaç ocak sönecek, kaç yuva dağılacak, kaç insan hayatını kaybedecek bilinmez. Ama kimse güzel, daha güzel günler gelecek diye umutlanmasın! Bizler sustukça, sesimiz yükseltmeyip meydanlardan, alanlardan kaçtıkça sorunlar katlanarak büyüyecek gibi.

Muktedirler unutmasın ki bu halk bir gün gelecek ve #kusurabakıyoruz diyecek. Eski neşeli, keyifli, şarkılı, türkülü filmlere, sahnede sergilenen oyunlara, canlı yapılan konserlere tekrar kavuşacak. Bize gereken biraz cesaret, haydi çok geç olmadan, “benim tuzum kuru” demeden: SUSMA! SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK!
