YİNE O DUYGU

Kimi duygular vardır, üzerinden yıllar geçse de ne derece büyüseniz de geçmez, hep bir yerlerde anımsatır kendini. Şehrin gizli dehlizleri gibidir; beklenmedik an da sizi sarmalar, acı anılarıyla taptaze, ilk gün ki gibi oradadır… Siz; büyüdüm, onardım, unuttum, iyileşti sanırsınız ki namümkün…
Yalnızlıktır o duygu; kimsesizlik, aidiyetsizlik, utançtır temelinde yatan fakat size ait olmayan bir utanç, “varmışsınız” amma ve lakin aynı zamanda “yokmuşsunuz gibi…” Hem orada, oralı, ama hem de bir hayalet…
Göze Görünmeyen Bizler
Biz bu toprakların ötekileri, kimi zaman ötekinin de ötekileri, Kürtleri, Ermenileri, Rumları ve bilumum tüm sayamadıklarım yine “yurtsuz”, “vatansız” yine “yüksünülenleri” olacağız sanıyorum.
Masalar kurulurken; masada yeri olmayanları, belki de lütfedip bir parça kırıntı önlerine sürülenleri… Hak ettiğimiz için falan da değil; onlar bize bahşettikleri için, sırf canları öyle istediği için, her şeyin asli sahipleri onlar oldukları için…
Masalar donattılar, üzerine insanlar oturttular sandalyelerin ve bildiniz; sanırım %20’inin üzerine denk düşen ülke insanını sınıfta yok sayıldık, göze görünmez ölülerdik belki… Belki de ülkenin sırtındaki kamburu, yangında dahi kurtarılmaya lüzum duyulmayanı…
Geleceğin Türkiye’si de Bizsizmiş
Yaklaşmaktaolan seçimin getirisi; zati sahada da uzun bir süredir adı olan “Millet İttifakı”, dün gece tam anlamıyla ete kemiğe de büründü.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İyi Parti (İYİP), Saadet Partisi (SP), Demokrat Parti (DP), Değişim ve Atılım Partisi (DEVA) ve Gelecek Partisi’nin Genel Başkanları dün akşam 6 saati aşan toplantıda bir araya geldiler. Aylardır bürokratlar çerçevesinde sürdürülen, daha da devam edecek çalışma; parti başkanlarının beraberliğiyle hem resmileşirken hem de bir adım öteye taşındı. Mutabakat metnini 28 Şubat’ta yayınlama, aday ismi konusu da daha sonra görüşülme kararıyla.
“Bugün, Türkiye için tarihi bir gündür. Birbirinden farklı altı siyasi parti olarak, bizler, Türkiye’nin yıllardır görmeyi umut ettiği tarihi bir çalışma için bir araya geldik. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’ni hazırlayan partiler olarak bizler, etkin ve katılımcı bir yasama, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim, tarafsız ve bağımsız bir yargı ile kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme kararlığı içindeyiz.
Ülkemiz, Cumhuriyet tarihinin en derin siyasi ve ekonomik krizlerinden birini yaşamaktadır. Toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlar her geçen gün artarak etkisini ağır bir biçimde göstermektedir. Bu krizin en önemli sebebi kuşkusuz, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı altında uygulanan keyfi ve kural tanımaz yönetimdir.”
Yukarıdaki satırlarla başlayan toplantı sonrası ortak açıklamada; “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş”, “Siyasi Etik Kanunu”, “Seçim Mutabakatı” üç temel başlık ağırlıklı olarak vurgulandı.
Satır arasına sıkışmış;” Türkiye’nin istişare ve uzlaşı ile çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Önemli olan, tüm farklılıklarımızla beraber “biz” düşüncesini, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi inşa etmektir “metnindeki “biz” ise; bana pek de kendimi dahil hissettirmedi, bu konuda yalnız olmadığıma da eminim…
Azınlıktan dostların çoğu da masada “kendilerini” göremedikleri için öyle hissetmişlerdir şüphesiz ki…
Masada 5 buçuk erk’ek ağırlığı hakimdi. Sakın Akşener’i unuttuğum sanılmasın; kendisi “buçuk” kısmındadır, yeri geldiğinde ve geçmiş bakanlık döneminden de iyi bildiğimiz erk dilini, ne derece erk’ekleşebildiği tüm Türkiye olarak malumumuzdur…
Masada hakim olan; seçilmiş, beyaz, erkek, hükümran, kendilerini toprakların asıl sahibi gören, çoğu zamanda kendilerinden olmayana yaşam hakkı tanımayan çoğunluk vardı. Ve fakat; istenmeyen, yok sayılan, ötelenen bütün “bizler” yoktuk…
Masa sağ baştan saydı, solunu unuttu. Ağırlığı öyle olduğu için; sağa kaydı, dengeyi, eşitliği yine unuttu… Eşitlik, insan hakları, özgürlükler biraz satır arasında, belki de bahşedileceği de kadar çeşni veya baharat tadında gibi durmakta…
Biraz şunlara, bunlara, onlara da nefes alanı açalım ama; en çok bize… Kürt kelimesi de geçsin, hadi cinsel yönelim/cinsiyet kimliği de deriz arada, alttan alta az pohpohlarız oy ister, “mış gibiyle” sürdürürüzolageleni lakin masada, fotoğrafta olmasınlar… Nasılsa alışkınlar, gocunmazlar minvalinde devam masasıydı; bana, bize görünen…
Çok mu Önyargılıyım?
Yanılmak isterim, yanılmasam da… Arzu etsem de -ki arzu uyandıracak herhangi ışık yok- orada sesimi duyacak, kadın/trans kadın/ ezilen/ yoksulluğu kılcal damarlarına kadar hisseden taraflarımı savunacak kimseyi göremiyorum misal… Belki Kılıçdaroğlu ama; o da ortaklarının göz yumacağı, yeşil ışık yakacağı ölçüde…
Toplumsal eşitliğe inanan tarafımda yok, o masada… Cins kırımına uğrayan, varlık savaşına mecbur kadın halimiz “buçuk”, o masada…
Siyasi görüşüm, dünya algım hiç yer bulamamış; masanın sürekli sağa yatmasından… Ne masanın ne fotoğrafının ne de toprakların herhangi noktasındayım… Doğdum, ölürken de olur muyum muamma?
Trans kadın olarak aileye, akraba ve çevreye açıldığım ergenlik günlerimdi. Biz bizeysek (çekirdekaile); yerim vardı masada. Eş dost gelirse, bir yabancıysa evin ziyaretçisi; yan odanın yolcusuydum. Mutfakta robot fakat gizleneni, “utanılanı”, yok gibi davranılanı… Geçti elbet o günler; artık ailem kimseden “saklamasa da” anıları belleğimde, acısı bir yerlerde gömülü…
Ben, dün gece, o masada, o anlarımı, anılarımıgördüm ve fakat şu anım, varlığım, bütünlüğüm yoktu… Hey fotoğrafçı, çek bir fotoğraf içinde hem varmışım ama hem de yokmuşum gibi olsun… Tasalanma; az zorlarsam belki mercek altında bulurum kendimi “Geleceğin Türkiye’sinde de…”