YENİDEN KEŞFEDİLEN BİR YER: DİDİM

İstanbul’dan yola çıktığımdan bu güne seferi haldeyim. Önce Kütahya’ya kuzenimin kızının düğününe katıldım. Düğün dediysem öyle bir gecede olup bitenlerden değildi bu tören.
Önce kız tarafında kına merasimi yapıldı. Bunun için bir salon kiralanıyor ve konuklara çeşitli ikramlar eşliğinde gençler yöresel oyunları sergiliyor. Gecenin sonunda gelinin ve damadın eline kına yakılıyor, bu esnada gözyaşı döken gelin adayı sonrasında arkadaşları ve davetlilerle çeşitli danslarla geceyi sonlandırıyor.
Ertesi günü erkek tarafı araçların konvoyu eşliğinde gelini almaya geliyor. Tabii yine davul zurna eşliğinde. Eskiden bu işler köylerde binek hayvanlarla yapılırmış. Şimdi teknoloji ile çok kolay. Akşamına erkek tarafının ev sahipliğiyle bu sefer Emirdağ’da bir düğün salonunda çeşitli oyunlar ve iki tarafın misafirlerinin katılımıyla gösteriler eşliğinde düğünümüz nihayetleniyor. Onlar eriyor muradına, masraflar ve borçlar kalıyor aileye.

Bence bu kadar kapsamlı bir tören iki taraf için de çok külfetli. Ama törelerimizde var bu şatafat ve gençlerin mutluluğu için aileler birazcık yoruluyor maddi ve manevi olarak. Ne diyelim? Gülü seven dikenine katlanır. Biz başka ilden gelen davetliler birer birer dönüşe hazırlanırken, diğer kuzenim ve ailesi de yol hazırlığına başladılar.

Kuzenim hemşire. Görev yeri Didim. Günlerden beri sohbet arasında bana “Abla 20 yılı aşkın süredir görüşmüyoruz, özleşmişiz. Bizimle gelip birkaç gün de bizde kal. Belki beğenir, oraya yerleşirsin.” teklifinde bulunuyordu. Ben de önce Ortaca’ya gideyim sonra onlara geçerim derken nihayet onların günü geldi ve hep beraber kahvaltıya oturduk. Kahvaltıda yine aynı teklifi yaptılar. “Abla, arabada yer var. Oradan geçersin Ortaca’ya.” diye. Ben “Nasıl olur, siz bavullarınızla ancak sığarsınız” desem de bir saat sonra kendimi aracın arka koltuğunda Didim’e giderken buldum.
Didim’e 10 yaşımda gitmiştim. Yeşillikler içinde köy-kasaba arası şirin bir beldeydi. Şimdi ise tüm coğrafyada yaşanan betonlaşma hastalığından nasibini almış, yeşili az, evleri çok bir şehir haline gelmiş. Üç gün, beş gün derken bir haftayı geçti Didim seyahatim ve çok keyifli anılar topladım heybeme.
Yine kuzenimin ilginç teklifine hayır demeyip geçen hafta eşinin 88 yaşındaki teyzesini ziyaret için Yatağan Eskihisar’a geldik. Köyün ilginç bir tarihi var. Yatağan termik santrali ve taş ocaklarının etkisiyle iki kez yer değiştirmiş. Önce Stratonikeia antik kentinin üstüne kurulmuş olan köy 1957 yılındaki depremden sonra kalıntılar yüzeye çıkınca devlet tarafından biraz daha yukarı taşınmış ve buradaki kazı uzun yıllardır devam etmekte. Gezdiğim yıkık binalarda ve zeytinliklerin duvarlarında sıkça rastladım bu taş ve sütunlara. Nasıl hoyratça kullanılmış tarih eskiden.

Kaç yıl daha sürer bilmem. Geçmiş tarihe ilgisi olanlar için mutlaka gezilip görülmesi gereken bir yer. Eskihisar’da inciri dalından yemek çok keyifliydi. Bir bahçe düşünün ki içinde zeytin, nar, elma, erik, elma, armut, incir, badem, ceviz ağaçları var. Asmalardaki üzüm salkımları altında içilen çayın tadına doyum olmuyor. Taş ocaklarının açtığı çukurları dolduran sularla ortaya çıkan krater gölleri bile bambaşka bir güzellikte
Doğaya, yeşile düşman insan cinsinin arasında korumacı çevreci bireylerin olması umudumuzu daim kılmamızı sağlıyor. Keşke daha fazla bilinçlenip bulduğumuz her kara parçasına bina dikmekten vazgeçip bitkilerle, ağaçlarla zenginleştirsek bu dünyayı. O vakit doğa kendini iyileştirir, yaralarını sarar, bizlere de daha çeşitli nefis tatları olan ürünler sunar.

Üretici de ürününü dalındayken yıkamak zorunda kalmaz. Oradaki bir üretici bana şöyle dedi: “Yatağan termik santralinden yağan tozlar yağmurla birlikte benim ürünlerimin üzerine yapışıyor. Onun için ben de onları dalındayken çeşme suyuyla yıkıyorum, yoksa dalındayken çürüyüp gidiyor.” Evet sahiden de yağmurun taşıdığı asit bütün ürünlere zarar veriyor hasattan önce ve çürümesine yol açıyor. Gözlerimle gördüm.
Neyse bu kadar sohbet, dertleşme yeter. Yollarda geçen günlerimi yazmaya devam edeceğim galiba. Yeni yazılar yolda. Hepinize keyifli okumalar.
