YENİ BAŞLANGIÇLARA

Bu yazıyı kaleme aldığım 10 Ekim gününe, bundan 7 yıl önce yaşadığımız, benim de içinde olduğum, şans eseri hayatta kaldığım Ankara katliamının anımsattığı görüntülerle başladım.
Sosyal medyanın her mecrasında katledilen 103 insanın fotoğrafları biyografileri eşliğinde paylaşıldıkça o güne dair öfkem daha da artıyor. Yaralarım depreşiyor. Belleğimin en arkasına atıp “yok, öyle bir gün yaşanmadı” desem de maalesef çok ocak söndü, çok can yandı. Hepimizde büyüklü küçüklü travmalar kaldı yadigar. İşte bu yüzdendir ki o günü unutmayacak, unutturmayacağız. Ta ki bu katliamı planlayandan, uygulayanına kadar herkes yargı önünde hesabını verip cezasını çekene kadar.

Geçen yazımda yaşamımla ilgili net bir karar veremediğimden bahsetmiştim. Geçtiğimiz hafta yine yollara düştüm ve Balıkesir’in Edremit ilçesine geldim. Ertesi sabah ise Akçay mahallesinde 1+1 daire kiralayıp bir süre bu şirin beldenin sonbaharını, hatta kışını yaşamaya karar verdim. Kararım ne derece doğru ya da değil, zaman gösterecek.
Neredeyse 2.5 yıldır İstanbul’dan uzak, pek çok yerde ikamet ettim. Evet evimi özlüyorum ama hala o kargaşaya, o kaosa dönmemek gibi de bir fikre sahibim. Aslında iç huzuru bulan insan nerede olsa yaşar galiba. Son yıllarda işte bunu kaybettim ben pek çoğumuz gibi. Eskiden keyifle karşısına geçer TV izlerdik. Çok kaliteli tartışma programları, filmler, müzik yapımları olurdu. Şimdi var mı bilmiyorum. Neredeyse 5 yıl oldu izlemeyeli. Son 3 yıla kadar sinemaya giderdik. Hiç olmazsa ayda bir kere, özel tiyatrolara bütçe -çok iyi isimlere ayrılırdı tabii- ayıramasak bile Şehir Tiyatrolarında sahnelenen tüm oyunları seyrederdik sezon boyunca.

Cumartesi günlerini iple çekerdik. Kayıp yakınlarının, hasta tutsaklarının yanında olup onların sesine se katmak, bir nebze de olsa teselli olmak iyi geliyordu hepimize. Biz bir arada güçlüyüz diye düşündürüyordu hep. Galatasaray Lisesi önündeki buluşmalarımız… Hoş orası da yasaklandı ya sebepsiz yere, Taksim Küçükparmak sokaktaki İHD binası önünde buluşuluyor son birkaç yıldır. Pandemi bahanesiyle o da yapılamıyor. Sosyal medyadan yayımlanıyor son günlerde “katiller yargılansın, cezasızlık son bulsun” talepleri acılı annelerin.

İşte böyle yoğun geçen günlerin ardından evlere tıkıştırılmak yaşam sevincimizi bile sönümlendirdi. Böyle yavaş yavaş kendimize geleceğiz artık. Şimdilik sessiz sakin, kendi halinde insanların yaşadığı, yüksek binaların olmadığı ama boş bir karış toprağının da kalmadığı Akçay’da yaşamanın nasıl olacağının deneyimleyeceğim bir süre. Belki çok fazla dayanamam, hemen geri dönerim. Belki de uzun yıllar kalıp ömrümü burada tamamlamayı düşünebilirim. Lakin 2023 yılı ve seçim karmaşasının yaşanacağı aylarıi günleri geride bırakarak dönme fikri de çıkmıyor hiç aklımdan.

Neyse, gün ola harman ola demiş atalarımız. Şimdilerde pek harman, tarla kalmadı. Her yerde bir telaş… Seçimden önce imarsız, projesiz, kaçak göçek binalar dikelim de “nasıl olsa imar affı çıkar, bizler de tapumuza kavuşuruz” diye düşünen aymazlarla çevrili etrafımız. Bizler yine de sessiz kalmayalım. Uyaralım bunları. Nasreddin Hoca gibi bindiğimi dalı kesmeyelim. Ekip biçecek tarla kalmayınca kıtlıktan, yokluktan sebep birbirimize saldıracağız yoksa.
Kimse böyle olsun istemez değil mi ama? İthal edilen değil, kendi topraklarımızda yetişen ürünleri tüketmemize engel olunmaması dileğiyle. Bol hasatlı, bereketli, huzur dolu, özellikle iç huzuru olduğumuz günlere kavuşalım dileğiyle.
