VURUN GAZETECİYE

En göz önünde olan, nefretin, şiddetin bire bir oklarını da üstüne çeken mesleklerden biridir gazetecilik. Kolluğundan siyasetçisine, sivil yurttaşından suçlusuna herkesin kolayca şiddet uygulayabileceği, dava açabileceği sahipsiz kesimdir, hele de sokakta çalışan muhabir, biraz da muhalif ise…

İstatistiklere girmeyen, girmesi için vakit bulamayan her güne üst üste şiddet, tehdit, hukuksuzluğun örüldüğü meslek koludur gazetecilik.

Meslek örgütü olan “Gazeteciler Cemiyeti” yetki dışı bırakılıp; “onam” işi “İletişim Başkanlığına” geçtiğinden beri; eskisinden yenisine çoğumuz “sarı basın kartı” alma hakkına sahip olamayan, hak kazanan dirsek çürütmüşlerin kartları da uzatılmadığı içindir ki, yerelinden geneline “gazeteci” sayılmayan gazetecileriz de.

Hâl böyle olunca; gazetecilik mesleğinden ötürü, habercilikten ötürü ceza alanlar için kullandıkları “gazetecilik yaptığı için ceza alan yok” söylemleri, ‘kısmen de doğrulanmış oluyor… ‘Yok isek, varlığımız için “onların onayı” şartı var ise; “gazetecilik yaptığı için ceza alan” da yoktur… Tutarlılar!

ÖZELLERİNİ MESLEĞİMİZ ÜZERİNE KURMUŞLAR…

Sahada, sokakta muhabir iseniz, görev alanınız kolluğun “özel yaşamı” ile ketleniyor. Yasallaşmayan ama fiilen işlerliği olan, polisin, kolluğun görevi sırasında görüntü almanız “suç…

Özel hayatı koruma kisvesi altında; yapılan hukuksuzluğu, cebir, şiddeti mesleğiniz icabı olarak ifşa etmeniz, halkın haber alma hakkı gereği belgelemeniz suç… Gazetecilik yapmayın, yaparsanız da çizdiğimiz sınırlar içinde yapın denmekte…

Hoş, zati yapan, suçu işleyen değil; belgeleyen, yazan, çizen, fotoğraflayan suçlu… Siyasetin tepesinden, adi suçlardan hüküm giyene kadar herkes masum, tek suçlu gazeteci…

“Adın neydi abiciğim” naifliği, hiçbir zaman haberin peşinde koşan, dahası mesleğini icra eden gazeteciye, demokratik hakları için sokakta olan vatandaşa uğramıyor.

Yakın mesafe plastik mermiden tutun da hedef alınarak biber gazına maruz kalmak, bir gazetecinin, muhabirin günlük rutinleri, mesleğin cilveleri haline dönüştü…

Bahsi geçen günlük rutinler, savaş muhabirleri, çatışma alanında görev yapan meslektaşlarımın yaşadıkları değil; hayatın içinden, sokağın haberini yapan her muhabirin başına gelen, gelmesi muhtemel durumlar…

Görüşü, duruşu, dili beğenilmeyen ille de sol, sosyalist görüşten yazar çizer olmaya da gerek kalmaksızın; yöneten zümre ve çeperleri hakkında söz söyleyen herkes, hedef tahtasına oturtuluyor, sinsice pusulara çekiliyor, ayan beyan gündüz gözüyle tekme tokat saldırılara uğruyorlar…

Canlı yayınlar basılıyor, olamadı ise yayın çıkışlarında stüdyo önlerinde şiddet kurbanı oluyorlar… Bu nefretin, şiddetin faturası için ille de ülke sınırlarında yaşamanız da gerekmiyor, “düşmanlaştırıldınız ise” dünyanın hiç yeri, herhangi ülkesi güvenli değil size.

Oralara, evlerinize elleri kolları yetmiyor ise de camlarınızdan içeri tehdit notları atıyorlar, apartman içlerinde şiddete uğrayabiliyorsunuz… Hedefe alınmaya görün…

“YERLİ VE MİLLİLİK!”

Ellerinde bulunan medya tekeli ile hedef gösterilmeniz, gayri millî ve düşman ilan edilmeniz an meselesi.

Her şey bunca tek elde toplanmışken; bağımsız gazetecilik bin tane darbe almış, birileri Youtube üzerinden habercilik yapmaya çalışıyor, kendince haber portalları kurmanın yollarını bulmuşlarken; ‘hiçbir şey olmasa da’, “foncu”, “dış güçlerin kalemi” gibi sıfatlarla aşağı çekmenin yolunu arıyorlar…

Bu çalışmada “yetkili merciiler” yetersiz kalınca, RTÜK devreye girip; “millilik”, “yerlilik” sınırlarını çizebiliyor, aforozun önünü açabiliyor. Ucu nereye varır, canlara mâl olur mu hak getire?

Birilerinden bağış almanın, fonlanmanın “kalemini satmak” bıdı bıdısından dem vuranlar, AB’den 3,6 milyon Avro (yaklaşık 36 milyon) fona hayır demiyorlar…

Avrupa Konseyi’nin yürüteceği, RTÜK’ün yaralanacağı projenin amaçları şöyleymiş: “Dijital çağda gazetecilerin, diğer medya aktörlerinin rolleri üzerini seminerler”, “kolluk kuvvetleri ve yargı mensuplarına yönelik Avrupa standartları bağlamında medya mensuplarının ve gazetecilerin haklarına ilişkin seminerler düzenlenmesi…” (Sendika.org)

Filler tepişiyor, üç beş gazeteci, medya kuruluşu ezilmekte… Üç beş demem yanıltmasın! Türkiye, tutuklu gazeteciler sıralamasında dünya birinciliğine sahip. Dava açılan, davası devam eden sayısı da gün geçtikçe artmakta… Gazetecilik Suç Değildir! Haber alma hakkı engellenemez!

Bir Cevap Yazın