UMUT GENÇLERDE

Bugün sizleri genç bir kadınla tanıştırmak istiyorum. Instagram üzerinden takipleşiyoruz. Yaşına rağmen oldukça iddialı bir projeye de başlamış.

Gençler, çoğunlukla genç kadınlar cesurca sorumluluklar almaya, ellerini taşın altına koymaya devam ediyorlar. Umudumuzu yeşertip, kimi zaman da bizleri umutlandırmıyor değiller.

Böyle güzel bir kadını ve projesini tanımak benim için de aşırı keyifli oldu. Dilerim hedefine ulaşabilsin. İleride farklı projelerini tanıtma fırsatım da olsun. Şu anlamda da önemli: Bir yerlerden başlamak fikri olan insanlar için de cesaret verebilir sevgili Karen.

  • Sizi tanıyabilir miyiz?

Adım Karen Yazel Yivli. 19 yaşındayım. Amasya’nın Merzifon ilçesinde doğdum ama Antalya’da büyüdüm. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde oyunculuk 2.sınıf öğrencisiyim. Kendimi bildim bileli fazlasıyla duygusal, aynı zamanda mantığa çok önem veren biriyim. Annem ve anneannem tarafından birçok kursa yönlendirilen, yapmak istediklerim konusunda her zaman desteklenen bir çocuktum fakat bir yanım çok çekingendi ve kurslara devamlılık konusunda bu çekingenliğim karşıma bir engel olarak çıkıyordu.

Ta ki tiyatroyla tanışana kadar… 14 yaşımda Antalya Şehir Tiyatrosu’nda tiyatroyla ve oradaki oyuncuların sevgisiyle, güler yüzüyle tanıştım. O insanlara duyduğum sevgi beni sürekli oyun izlemeye itti ve kısa süre sonra “Ben o sahnede olmak istiyorum!” derken buldum kendimi. Lisenin ilk yılında Hüseyin Atav’dan ders almaya başladım. Hocamdan öğrendiklerim sayesinde tiyatro sevgim aşka dönüştü diyebilirim. 15 yaşımdayken oyunculuktan başka bir mesleğin beni mutlu etmeyeceğine ve okulunu okumak istediğime karar verdim.

Erkenden ne olmak istediğime karar vermek çok büyük bir avantajdı. Çocukluğumdan beri başarılı olduğumu hissettiğim tüm kurslara, yapmak istediğim tüm mesleklere baktığımda tiyatronun sevdiğim her şeyin birleştiği nokta olduğunu fark ettim.

Sosyal biriyim, sevdiğim birçok arkadaşım var ama anlaşılmadığımı, anlatamadığımı hissettiğim bazı dönemler oluyor. Bu dönemlerde tiyatro metinlerindeki, romanlardaki, öykülerdeki karakterler arkadaşlarım oluyor. Benim için iyileştirici olan bu sanatın içinde ben de “derdi olan şeyler” yapabilmenin peşindeyim diyebilirim.

  • Sizi Youtube projenizle keşfetmiştim. Biraz anlatır mısınız?

Youtube üzerinde “Animus Seslendirme” adında bir kanalım var. Bu kanalda bazen öğretici olduğunu düşündüğüm, çoğunlukla da söylemek isteyip söyleme fırsatı, belki de cesareti bulamadığım şeyler hakkında yazabilen çeşitli yazarların öykülerini seslendiriyorum.  

Aynı öyküleri Spotify üzerinden podcast olarak paylaşıyorum. Bu öyküleri seslendirmekteki ilk motivasyon kaynağım hayvanlar. Yalnızca kedi ve köpekler değil; çoğumuzun canlı ve aciya duyarlı olduklarını fark etmediği inekler, koyunlar, develer, eşekler, domuzlar, tavuklar… Kanalın ilk amacı “Angels Farm Sanctuary” adındaki çiftliğe öykülerin gelirleriyle bağış yapabilmek, sonraki amacı da diksiyonumu bu şekilde pratiklerle geliştirebilmek.

  • Bu proje fikri nasıl doğdu?

“Korku, bir işi yapmamak için yetersiz bir mazerettir.”

Bu projenin ilk fikirleri “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabını okurken oluşmaya başladı. Okuyanlar anlayacaktır, bu proje içimdeki ‘Vahşi Kadın’a ulaşabilmek için bir çabadır. Kitabı okurken kendim ve etrafımdaki insanlar hakkında çok fazla şeyle yüzleştim ve şunu fark ettim; birçoğumuz harekete geçmekten korkuyorduk. Başarısız olmaktan, yanlışlarımızın yüzümüze vurulmasından, haklarımızı savunmaktan, hislerimizin peşinden gitmekten, onları dile getirmekten ve risk almaktan. Yapmak istediklerimizi sayıp duruyor, eyleme geçemiyorduk.

Okulun ilk döneminde başarısızlık korkumdan dolayı kendimi sahneden geri çekmeye başladığımı fark etmiştim. Kötü yorum alma ihtimalim bazen iyi şeyler yapmama engel oluyordu. Çocukluğumdan beri başarılı hissettiğim için bana başarısız hissettirecek şeylerden uzak duruyordum. Ben başarısız olmamalıymışım, her şeyi yapabilmeliymişim yanılgısına düşmüş haldeydim. Tam da bu dönemde bu kitap girdi hayatıma. Öykülerin iyileştirici özelliğini keşfettim. Bana birçok konuda motivasyon sağladı.

Korkulan şey güçlendirebilir, iyileştirebilir.”

Şunu anladım; yanılabilirim, yapamayabilirim, yanlış düşünüyor olabilirim. Pandemi nedeniyle 1. sınıfı yarım dönem okuyabilmiş bir öğrenci olarak diksiyonumun mükemmel olmadığının, hatalarım olduğunun farkındayım. Peki bu neden bir engel olmak zorunda? Yaparken öğrenebilirim ve eksiklerimi yanılarak fark edebilirim. İşte bunları kendime öğretebilmek için bir adım oldu bu proje. Hala çok eksiğim var, ama başladığım noktadan daha ileride olduğumu görmek mükemmel bir deneyim.

  • Kayıt, teknik kısım gibi bir sürü yanı var. Hepsini siz mi kotarıyorsunuz?

Evet. Bu projeye başlamaya karar verdiğimde bir mikrofonum bile yoktu. Kayıt nasıl alınır, ses nasıl düzenlenir, tüm bunları yapabileceğim programlar nasıl kullanılır, YouTubaa video nasıl yüklenir bilmiyordum. Tek bildiğim bunu yapmak istediğim, yapmamın bana çok iyi geleceğiydi. Şimdi her şeyi tek başıma yapıyorum. Çizimler dışında. Öyküler için çizimlere ihtiyacım oluyor. Çizimde iyi olan ve yardım edebilecek kimse yok çevremde. Bu yüzden sosyal medyadan çeşitli sanatçılara mesaj atarak çizimlerini kullanmak için izin istiyorum. Yakın zamanda öykülere videolar yapmaya başladım. Henüz çok başındayım, bunu da geliştirmeye çalışıyorum. 

  • Okumalarınızın çoğu Mine Söğüt. Neden Mine Söğüt ?

İki sene önce Mine Söğüt’ü araştırırken hayvanı sevmek ve hayvanı yemek arasında bağ kuramadığımızdan bahsettiği bir videoya denk gelmiştim. Bu videoyla beraber bazı şeyleri sorgulamaya başladığım bir dönemin kapıları açıldı. Eve giden yol üzerinde kasaplar vardı. Geçerken koyunları severdim, onlarla konuşur öyle geçerdim eve. Eve gittiğimde sofrada et olurdu, yerdim. İşte bu iki eylemin arasındaki zıtlığı fark etmemi sağladı Mine Söğüt. Öykülerinin her birinde duygudan duyguya geçiyor, bir başka yaşama, bir başkasının derdine ortak oluyorum. Yazdığı şeyler, düşünce yapımda yaptığı değişiklikler benim için çok büyük, bu nedenle çoğunlukla onun öykülerini seslendiriyorum.

  • Hayvanlar, çocuklar, kadınlar gibi kesimlerin neden sesleri olmamız gerektiğini düşünüyorsunuz?

Sesimizi çıkarmıyoruz, sorgulayan tarafımıza yabancılaşıyor, sevginin, şefkatin, empatinin diliyle konuşmak neydi unutuyoruz. Kendi menfaatlerimiz at gözlüğü görevi görüyor, bencilleşiyoruz. Karşı olduğumuz şeylere aslında gerçekten karşı mıyız anlayamıyorum. Sözde şiddete karşıyız ama sokakta şiddete maruz kalan bir kadın görünce başımızı çeviriyoruz, mezbahalarda yaşam savaşı veren hayvanları yok sayıyoruz, oyunlar oynaması gereken yaşta olan bir çocuğun çalıştığını gördüğümüzde bir şeyleri sorgulamak yerine umursamamayı tercih ediyoruz. Sokakta donarak ölen bir insan haberi duyduğumuzda öfkeli tweetler atıyor, sokağımızdaki evsizi fark bile etmiyoruz…

Birilerinin başına kötülükler gelmeden önce bir şeyleri değiştirmek gerekiyor. Bunu da sesimizi çıkarmadığımız, onarmaya yakın çevremizden başlamadığımız sürece yapamayacağız. Anormal olan her şey normalleşti gözümüzde. İşte bu yüzden yanlış giden şeyleri fark edebilmiş insanların yanlışı dile getirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bunu yapabilme fırsatı olmayanlar için, ses çıkartması imkansız olan canlar için fırsatımız varken önüne geçmeli, sesleri olmalıyız.

Kadın/lığ/ı Unutturmak

  • Bir kadın olarak; kadın sorunsalını/çabasızlığını, bu derece mi büyük görüyorsunuz/görüyor musunuz ya da?

Biz kadınlar olarak, yalnızca kadın olmamız sebebiyle birçok sorunla başa çıkmak zorunda bırakılıyoruz. Şunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım; mitlerin en eski halleri kadınların içindeki gücü keşfedebilecekleri, kendi bedenleri hakkında, kişilikleri, evlilikleri, ölüm ve dönüşüm hakkında bilgi edinebilecekleri yol göstericileriymiş. 

Günümüze ulaşana kadar, bize yol gösterecek öykülerimiz bile elimizden alınıyor, ulaşsa bile saf halini yitirmiş oluyor. Öykülerimizdeki yaşlı şifacılar cadıya dönüştürülüyor, cinsel öğeler ayıklanıyor, hayvanlar yerine ise; cinler veya ifritler bırakılmış oluyor.

Belli ki yüzyıllardır kendimizi tanımamız, erginleşip tehlikeleri sezebilmemiz, hislerimize güvenmemiz istenmiyor. Bunu sağlayabilecekleri her yola başvuruyorlar… Günümüzde de farklı olduğunu düşünmüyorum! Çabalarımız, tutkularımız, olmak isteyip/istemediklerimiz hakkında kararı, başkalarına/onlara bırakalım istiyorlar.

Beden üzerinde tek söz sahibi bizken, haricimizde herkes söz sahibi durumunda. Yani sorunuzun cevabı, evet. Bunu büyükçe sorun olarak görüyor, öte yandan da bu baskıyı, şiddeti, adaletsizliği bitirmek için, gerekli güce sahip olduğumuzu da düşünüyorum/biliyorum.

“En tutsak kadın bile, vahşi benliğinin yerini savunur,çünki sezgisel olarak bilir ki; birgün , bir mazgal deliği, bir çıkış, bir fırsat olduğunda, tabana kuvvet kaçmak için, ondan güç alacaktır.”

Yapmak istediğimiz her şey için izin istememiz gerekirken, sanatımız için gerekli olan her şeyi elimizden aldıklarını düşündüklerinde bile; sanatımızı yapmanın yollarını bulduk… İçimizdeki sese kulak verdikçe, o sesin, bize söylediklerini korkusuzca dillendirdikçe, güçlendiğimizi düşünüyorum. Köşeye sıkıştırmalarına, bizi çabasız bırakmalarına, sesimizi (ç)almalarına izin vermeyelim.

Misyon Edinmek

  • Projedeki hedefiniz nedir? Tavanınız var mı? Hedefime ulaştım diyeceğiniz, nokta neresi?

Şu an için en öncelikli hedefim bağış yapmaya başlayabilmek için 1000 aboneye ulaşmak. Bir diğeri de projenin her şeyini tek başıma yapmak yerine insanlarla beraber çalışabilmek. Tanımadığım insanlar bana yazdıkları öyküleri ya da şiirleri göndersin, seslendirme yapmak konusunda ilerlemek isteyen insanlarla beraber kendimizi geliştirelim, çizim kısmında beraber fikir yürütebileceğim insanlar olsun çok isterim. Hatta belki öykülerin animasyonlarını bile yapabiliriz. Bunlar dışında çok büyük hedefler koymuyorum. Sadece beni heyecanlandıran ve yaparken keyif aldığım eğitici yönlere gitmeye çalışıyorum.

  • Sosyal sorumluluk alanında neden bir misyon üstlenme ihtiyacı hissettiniz? Sorumluluk almak, bireyin/lerin görevi midir?

İçimi huzursuz eden şeyler karşısında elim kolum bağlı oturmak bana çok ağır gelmeye başlamıştı. Haksızlıklara şahit olduğumuzda bunu düzeltebilecek olanın biz değil de bir başkası olduğu fikrine kapılıyoruz. Başkalarından medet umuyor ve değişim yaratmak için sahip olduğumuz gücü unutabiliyoruz. Bu gücü hatırlamak ve peşine düşmek istedim. Yarın bir gün gelir almaya başladığımda bir tane bile hayvanın gününü güzelleştirebilecek kadar destek olabilmek değişime katkım olduğu anlamına geliyor. Bu da sorumluluk almadan, harekete geçmeden ulaşamayacağım bir sonuç. Şiddetsiz, korkusuz, ayrımların olmadığı bir dünya hayal ediyorsak sorumluluk almanın görevimiz olduğunu düşünüyorum. Olan her şeyde hepimizin payı var. O yüzden hepimizin sorumluluklarının bilincinde olması şart. Çok sevdiğim bir cümle var. Sen değişirsen, dünya değişir.”

     10) Buna benzer, başka proje/ler fikiriniz de var mı? Ayrıca son olarak eklemek istedikleriniz?

Birçok fikrim var aslında ama tam olarak oturtabilmiş değilim. Yolun çok başındayım. Hocalarımdan öğreneceğim çok şey var o yüzden acele etmiyorum. Uzun bir süre, bu projeye üstüne kafa yorup geliştirmeye çalışacağım. Umarım okulu bitirip meslek hayatına atıldığımda da çevremi güzelleştirebilecek güzel işler yapabilirim.

Çıktığım her yolda benden desteğini esirgemeyen anneme, motivasyonumu kaybedecek gibi olduğumda yanımda olup beni ayağa kaldıran erkek arkadaşıma, elimi hiç bırakmayan yakın arkadaşlarıma, çizimlerini benimle paylaşan sanatçılara, yaptıkları eleştirilerle gelişimime katkısı olan herkese ve bu röportaj şansını bana verdiğiniz için size çok teşekkür ederim.

 

Sözünü söylemesini istediğim Karen , kimi zaman taşı da gediğine oturttu… Söylenmek, sızlanmak, “kahraman” ı dışımızdan aramanın yersizliğine, çok da güzel dem vurdu.

İstemenin, yolun yarısı olduğuna ne de güzel örnek teşkil ediyor. Mikrofonu bile yokken çıktığı yolda, oldukça yol almış oysaki. Biraz, mütevazilik ediyor kanımca. Ben, 4-5 çalışmasına kabaca göz atmıştım, ilk keşfettiğimde. Yine , Mine Söğüt’ten dillendirdiği; “ Deli Kadın Hikayeleri/ Sinekler Sevişirikken”, oldukça derinden etkiledi. Röportaj fikrine de o an da karar kılmıştım.

Karen sayesinde gençlere, genç kadınlara, kadınlara dair umudum tazelendi. Şu günlerde, sıkça duyduğumuz “Z Kuşağı”, apolitik değil, bence fazlaca da her şeyin bilincinde olup; sorumluluk almaktan da kaçmayarak, bizleri utandırıyor da olmasınlar?

Üzüm üzüme bakarak, böyle güzel örneklerle kararsın. Gençlerin, kadınların seslerini kısmayın. Kendi sesimizi yükseltirken, çevremizin, tüm canlıların seslerine de kulak tıkamadan, bu güzel sesleri, misyon edinenleri de desteklemeyi unutmayıp, el ele daha güzel bir dünya örmeye…. “Biz değişirsek, dünya değişir!”

YouTube:  https://www.youtube.com/channel/UCJ6NTxWYsYK0yM-JhokN5Ug?view_as=subscriber

Spotify: https://open.spotify.com/show/4aecWjU871hg0SnkS9kufY

Mail: yazelyivli@hotmail.com

 

Bir Cevap Yazın