TÜRKİYELİLERİN GELECEĞE BAKIŞI: MUHALEFET

Üç bölümlük Türkiyelilerin gelecek 5 yıla dair bakışını ele aldığımız dosyanın son bölümüne gelmiş bulunmaktayım.

Beraber doyurucu bir çalışma yaptık, teşekkür ederim.

Beraber diyorum çünkü sizler de anket cevaplarınız, gerekse de alta attığınız yorumlarla yön çizmemi sağladınız. Dış gözlemlerin tam etkisinden kaygılıydım ve geniş bir kitleyi gözlemlemek, fikirlerini anlatmak da zordu. Anket gibi kısmi interaktif yolu bu sebeple seçtim. Gelecek hepimizinse sizlerin de fikirleri ve görüşleri olmalıydı. Okurları da mutlu ettiğini, doyurucu bulduklarını umuyorum.

Yazının sonunu da yazdığım ve halen içinde olduğumuz 2020’nin ilk ayından genel bir 5 yıl projeksiyonu yapmak, ülke insanının umut düzeyini mercek altına almak istedim.

İlk bölümde ekonomiyi ele aldık. Ekonomiye bakış ve beklentilerinizi irdeledik birlikte.

Ülke gelecekte daha yaşanır olur mu? Bunun için öncelikli olarak nelerin ele alınması lazım olduğu 2.bölümde aradığım soruydu.

Muhalefet geleceğin bir parçası mı? Muhalefete bakış ve beklentileriniz de son bölümün konusu. “Ülkedeki muhalif kesimin önümüzdeki 5 yıl içerisinde daha baskın olacağından umutlu musunuz?” sorusuyla birlikte “Evet, hayır, fikrim yok, muhalefet mi var” cevaplarını oylamanızı istedik. 355 kişi katılım gösterip destek sunmuş, ayrıca altına fikir beyan edenlerden de birkaçını dahil edeceğim yazıya.

Önce kötü haberlerle başlayalım. Anket ülke nüfusu olsaydı yüzde 34’ü “muhalef mi var” görüşüne sahip. Bu cidden acil bir durum. “Hayır”cılarla birleşince yarıdan fazlaya denk düşmeleri daha da iç yakıcı.

Gerek yerli yersiz bölünmeleri, gerekse de son 17 yılda gündemin iktidarca belirleniyor oluşu, toplum ve toplumsal muhalefet üzerine ağır baskılar, hele de 2015’ten iribaren iyice yönünü belli eden totaliterleşme sonucu muhaliflerin, muhalefetin önü iyice tıkandı. Halk bazlı bakıldığında da ülkede “muhalefet mi var” algısını perçinlemiş bulunmakta.

Partiler bazında kısmen haklı olsalar da her dem sokakta olmayı başaran kadınların gücünü, kadın hareketini de yadsımamak gerekir. KHKzede bazı dostların 2-3 yılı bulan, her gün şiddet ve gözaltı/tutuklamayla biten, bireysel direnişlerini de yok saymak ya da toptancı mantık hatalı olur.

Paartiler üzerinden gidersek de HDP’nin deyim yerindeyse çaycılarına kadar mahkumiyetlerinin, sokağa sinme ve sindirme şeklinde yansımasını da unutmamalıyız. HDP sokakta en etkin muhalefet yapan tek parti. Bu da apayrı bir gerçek.

CHP daha farklı bir strateji güdüyor. Sokaktan uzak, daha ılımlı olma çabası içerisinde sağ ve sol cenahı aynı potada eritme hevesi güden, bir o kadar da iki taraf seçmenine de oynayan…

Muhalefet adına söz edebileceğimiz meclisteki tablo genel hatlarıyla böyle. Yerel seçimde “Millet İttifakı” şemsiyesi altında olan Akşener ve Karamanoğulları ile üçü göz önünde, HDP’ninse sandıkta verdiği destekle; büyük kentlerdeki ve batıdan Akdeniz’e uzanan önemli belediyelerin muhalefete geçmesi. Muhalefet adına yazılabilecek belki de tek artı puan.

Sonrasında belirsizlik… Bu üçlü bloğun HDP ile yan yana görünmeyi bırakın, adlarının aynı cümlede geçmelerinden sakınmaları, var gibi görünen muhalefet bloğunun ölü doğduğunun göstergesi gibi.

“Fikrim yok” diyenleri anlayabiliyorum. Varla yok arasında olan muhalefet için yorum yürütmek, fikir beyan etmek cidden zor. Oranı yüzde 7, önünü göremeyenlerin veya muhalif kesim konusunda fikre sahip olma zorluğu yaşayanların.

Yüzde 33’ü “evet”çi. Yine de umutlu olanları görmek güzel, az da olsalar. Açıkçası ben de bu kesimdeyim çoğu zaman. Özellikle kadın hareketinin, LGBTİQ+’ların da her halükarda sokağa inebildiğini bilme rahatlığının getirisiyle. Gezi Direniş’inin doğabildiği gerçeğinin de unutulmaması lazım, o da bu topraklardan çıktı.

2015 7 Haziran’ı ya da… Sandıkta yavaş yavaş iktidarın oylarını eritebildiği gerçeğini… 31 Mart sonrasında… 20 yılın ardından İstanbul’un muhalefete geçmesi. İstanbul ile birlikte yüzde 49’luk ülke nüfusunun, sanayinin, ticaretin, turizmi artık muhalefetçe yönetildiği gerçekliği…

Kabul, bazı olaylar başka ülkelerde olsa şimdiye iktidar devrilebilirdi. Fakat 2013’ten beri ülke olarak az şey yaşanmadı. Başka coğrafyalarda veya ülkeler tarihinde 50-100 yıla yakın yayılabilen tarihsel olaylar, şiddet, faşizan baskılar silsilesi.

Konu Ortadoğu ve bizim ülke olunca bazen yavaş gelişiyor her şey ya da süreç yavaş ilerliyor. Bunda bizlerin de suçu yok mu? Örgütsüz toplumun oluşunun, özellikle eğitim bazında geri bırakılıyor oluşunun, kahramanı hep dışarıdan bekleyen bizlerin…

“Hayır”cılar da “muhalefet mi var” diyenler kadar haklılar. Oranlarıysa yüzde 26 ve muhalefet göremeyenlerle birleşince ülke nüfusunun yarısından fazlasına da denk düşüyor. Sorum şu: Kaçı elini ateşe uzatıp sorumluluk aldı?

Toparlayacak olursam ülkecek düzelme ve değişme beklemiyoruz. Dipsiz kuyularda yalnız ve sahipsiz hissediyoruz, bir o kadar da birbirimizden kopuk kaldık. Hücrelerimize kadar bölündük, kasti yalnızlaştırıldık. Doğal afetlerde hunharca kadın cinayetlerinde, çocuğa ve hayvana karşı suçlarda da ortaklaşamayacak kadar kutuplaştırıldık. Tam da hedefledikleri gibi…

Belli ki zor olacaktır fakat imkansız da değil, değiştirebiliriz. İstekliysek, sorumluluk almaya niyetliysek, yılanın bize dokunmasına kadar beklemezsek her şey mümkün, dönüştürmek olasılıklı.

Anket altı yorumlarda da genel bir umutsuzluk, muhalefetin olmayışından dem vurulmuş beklediğim üzere. Çok fazla çözüm üreten, reçete sunma yanlısına rastlamadım.

Sorunun tespitinde iyiyiz de başkaları mı çözsünler istiyoruz? Ya başkaları da başkalarını bekliyorsa…

Umutsuzluğa kapılmadan, gücümüzün de farkında olarak yine de yapabileceği fikrindeyim. Yaptıklarımız sosyal medya gücüyle geri attırılan adımlar ya da baskılamayla ortaya konan başarılar…

Yapabiliriz diyorum, biraz sloganvari olsa da. Umutlu günlere ve yaşanabilir bir dünyaya ulaşabiliriz birleşip aynı rüyayı görmeye başlarsak. Orta değerlerimizi saptayabiliriz çevresinde birleşirsek…

Bir Cevap Yazın