TEMEL HAKLAR: HETEROSEKSİZMLE EŞİTLENMEK

İnsan, temel haklarıyla doğar! Yaşam, sağlık, eğitim, barınma, devlet/ler/in her vatandaşına karşı, yerine getirmesi gerekli yükümlülüklerinden de “eşit” ölçüde yararlanma… Haklar din, dil, ırk, ten rengi, cinsel yönelim, cinsiyet kimliğine göre değişmez.
Bireylerin nasıl ki içinde yaşadıkları topluluklara, yapılanmalara, devlete karşı yükümlülüklerinde ayrımcılık gözetilmiyor ise; o topluğun, devletin bireylere sağlamakla yükümlü olduğu hizmet ve yükümlülüklerden de eşit yaralanma, talep etme hakkına da sahipliği doğar… Bu haklar ve yükümlülükler de silsilesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve çeşitli devletlerinde anayasaları ile teminat altına alınmıştır.
EŞİTLENME, EŞİTLENMEYE ÖN AÇMAK…
Dünya nüfusu itibariyle, %92-93’lük diliminde heteroseksüel çoğunluğa ve de heteroseksüellerin baskınlığına sahip dağılım, cinsel yönelim yelpazesine sahiptir.
Demek oluyor ki; dünyadaki tüm devlet ve yönetimler heterosekssist anlayış ile idare edilmektedir. 20. yüzyılın sonlarına doğru, kimi ülkeler ve topluluklarda LGBTİ’ ların haklarında az veya çok iyileştirmeler, hakların kullanımı/tanınması anlamında “eşitlenmeye” doğru gidilmiş; nispî iyileşmeler gözlenmiştir.
Batıya doğru açıldıkça; AB/D’de de eşcinsel evliliklerin tanınması, çiftlerin evlat edinmesi, evlilikle doğan eşlerin yasal hakları, çalışma, eğitim gibi belirli grup haklar, hak sahiplerine iade edilmiş, yasal güvence altına alınmış olup, ayrımcılığın, nefret cinayetlerinin de önü engellenmeye çalışıldı denebilir.
İnsanlık, insanoğlu nasıl ki yekpare bir dağılım göstermiyorsa, bu çeşitlilik LGBTİ’ larda da öyledir. Bizlerde de (LGBTİ+’lar) din, etnik kimlik, siyasi kimlik gibi çeşitlilik, aidiyetlikten söz edebiliriz.
Gerek sosyal mecralardaki örgütlenmelerde gerek ise alanlarda (Onur Haftası başta olmak üzere) da farklı oluş biçimleri üzerinden hak savunularına tanıklık eder, çeşitliliğini şaşkınlıkla izlerken, öte yandan da “yok canım” böyle oluşumlar, “bunlara da inanan/savunanlar da mı var” hayretleri de yaşadığımız olmuştur… Mesela; “AkLgbtiler” gibi… Bir dönem çok konuşulan bir topluluk üzerinden seçtim örneğimi.
Elbette siyasi varlık bulma, seçme, seçilme de temel haktır! Kimimiz kendini sol/sosyalist tandanslı partilere yakın/ içinde hissederken, çoğunluğa yakını ülke ve dünya insanında da olduğu gibi; sağ, muhafazakâr, merkez partilerin içinde konumlandırmakta, o hedefte siyaset yapmakta, fikrini benimsemekteler.

Eğitim, siyaset temel haklardan ise; doğru bulmasak bile, kendini daha sağda gören bireyler için polis, asker gibi “kolluk güçleri” içinde olmayı arzu etmek de “en temel haktır!..”
Ben, silahsız/savaşsız bir dünya fikrini savunuyorum, benim doğrum bu diye ve/ya bana uzak diye; cinsiyet kimliği, cinsel yönelim üzerinden engellerle ordu, polis gücü içinde olma haklarını, anayasal haklarının yok sayılmasını, hak savaşlarını görmezden gelmemizi gerektirmez…
Hak, bana/sana/ona göre değildir. Haklar, bir ve bütündür! ABD’nin yeni başkanı Joe Biden, ordu mensupları için cinsiyet kimliği (transseksüellik/trans birey olma durumu) bariyerini “eşitlik ilkesi” lehine, yeniden düzenlemiş. Olması gerektiği gibi! Aksi zati ayrımcılık, transfobiklik, temel haklara da aykırıydı…
ÇELİŞKİ DEĞİL Mİ?
Anti militaristim diyen biri, bu hakkı nasıl savunur? Savunu; silahlanma, savaş değil, her hetero kadın/erkek lehine olan hakkın, trans kadın/erkek hakkı da olduğudur.
Nasıl ki; Biden yönetiminde, ilk açık kimlikli trans kadın senatör (Sarah Mcbride) seçilmiş ise, orduya alımda da eşitlik ilkesi çalıştırılmış, hak/lar, sahibe/sahiplerine iade edilmiştir.
Amerika üzerinden gidersek, senatör seçilmeyi alkışlayıp; translara ordunun kapısının açılmasını yuhalayamayız… Her ikisi de varoluş, kimlik temelli hak, hak olmak ile beraber de kendini ifade etme şeklidir. Ne daha az önemli ne de daha önemsiz…
Yarın; trans bir kadın, rahibe olmak isterse, kız öğrencilere özel bir kolejde okumak ister ise, natrans kadınların/erkeklerin sahip oldukları alan, kurum hakkını talep eder ise, oradaki mücadelesi de desteklenmeli, önündeki engeller kaldırılmalıdır…
Benim inançsız olmam, trans bir kadının örtünme hakkını savunmamamı, yok saymamı gerektirmez. Bana düşen, öncelikle hak savunusunda yanında olmak, fikirlerini neden paylaşmadığımı ifade etmek; inancına, değerlerine de saygı duyarak, ortak müşterekler etrafında buluşabilmeye kapı aralamaktır.
Dünya bir bataklık, her yer savaş alanı iken; bir transın kendine ordu içerisinde yer arayışı, arayışını ayıplamak “bataklığı kurutmadan, sivrisinekle savaşa” benzer…
Sen, toplum ve devlet/ler, bireyler olarak; adil, özgür, güvenli bir dünya yaratamadın ise, bireyin kendini her anlamda güvenli hissetmesine zemin hazırlayamadın ise bireylerin uçlarda olmasına, silaha, silahlanma arzusuna da “tu, kaka” deme hakkını baştan yitirirsin…
Ordu; hoşumuza gider gitmez bazı insanlar için, aidiyet kadar bir meslek kapısı, kendini güvene alma arzusu, bir statü sahibi olma olanağı da demektir… Hetero kadın ve erkekler için böyle iken, trans bireylerde de böyle bir seçime sebep olabilir ayrıca da… Nedenleri bireyi bağlar…
Hayatın her alanında; tüm haklarda eşitlenip, sonrasında kendi doğru ve yanlışlarımızla tepkilerimizi göstermektir insan, aydın, sol/ sosyalist/demokrat olmak… Aksi, hariçten gazel okumaktır!
Translar okulda, işte, devlet kurumlarında, orduda, siyasette, kamusal alanın her yerinde olmak zorundalar, olmaya doğru da gidiyorlar… Hem trans kadınların sokağa hapsolmasından şikâyet edip; bir yandan da kendilerine alanlar açma (hoşumuza gitmeyen yerler de olabilir) savaşına karşı duramazsınız… Durduğunuzda da birileri size “transfobik”, “çakma aktivist”, “pabucumum devrimcisi”, gibi yaftaları uygun görüyor ise darılmaca yok…
Savaşsız, eşitlendiğimiz, adil, sevgi dolu, varoluşlarımıza saygı duyacağımız, her türlü renklerimizle; “biz” olacağımız dünya, hepimize iyi gelecektir…
