TEK SUÇLARI HAYATLARIMIZI KURTARMAK

Yine bütün çirkinliklerin yaşandığı bir haftaya “merhaba” dedik yurdum insanları olarak. Pandemi döneminde yere göğe koyamadığımız, başımızın üzerinde yerleri olan hekimlerimiz 13 Mart’ta, Tıp Bayramı için bulundukları illerde bir araya gelerek yaptıkları basın açıklamasıyla 14-15 Mart tarihlerinde genel grev yapacaklarını duyurdu. Buraya kadar her şey normalken 14 Mart Pazartesi günü Türk Tabipler Birliği’ne üye bir grup Taksim Anıtı’na çelenk koymak isteyince olanlar oldu.

Kadın katillerini, tacizciyi, tecavüzcüyü, pek çok suça mensup kişileri engin kollarıyla sarıp sarmalayan kolluk kuvvetlerinin, doğumumuzdan ölümümüze kadar defalarca hayatımıza dokunan, bana göre öğretmenlikten hemen sonraki en saygıdeğer mesleği icra eden, üstelik belli yaş sınırını aşmış güzide hekimlerimizi itip kakarak hem sözle hem fiziken darp etmelerinden ben insan olarak utandım.

Daha birkaç gün evvel “Giderlerse gitsinler” diyen Cumhur’un başı ise 14 Mart’ta katıldığı bir toplantıda hekimlerimizi baş tacı edip, ellerinden öpmekten bahsedince “kimlerin ellerinde nasıl yönetiliyoruz” diye sorgulamadan edemedim. Kimi hastanelerde gayet hoş karşılanan bu grevler, bazı işgüzar başhekimler tarafından sabote edilmeye çalışılsa sağlık çalışanlarımızın özlük hakları ve çalışma şartlarındaki iyileştirme talepleri için yaptıkları grev kazasız belasız bitti.

Umarım her şey gönüllerine göre olur. Bundan sonraki günlerde şiddetsiz, sakin, istedikleri gibi icra edebilirler o kutsal görevlerini. Aslında çoğu meslek gruplarında olduğu gibi emekli olup keyifle geçirecek günleri yoktur hekimlerimizin. Pek azı emekli hayatı yaşar. Hemen hepsi son nefeslerine kadar kendilerini adadıkları mesleklerinin içindedir. Onlar başımızın tacıdır, hep var olsunlar, hiç eksilmesinler.

BİRAZ DA GÜZEL ŞEYLER…

Söz yaştan açılmışken… 60 yaş üzeri gençlerin sosyalleşecekleri alanların çok kısıtlı olduğunu gözlemledim. Bir şeyler yapabilmek, hayatın içinde var olabilmek, yeni dostlar edinmek için sınırsız yaş gruplarını içeren kurslar yerine; birbirlerini anlayabilecekleri toplulukların oluşturulması daha anlamlı. Kimimiz kahvehanelerde, kimimiz parklarda bahçelerde boş boş geçiriyoruz zamanları.

Antalya’da Muratpaşa Belediyesi’ne ait Lara Yaşlıevi’ne yapılan üyelikten sonra isteyen dans, yabancı dil, folklör, ahşap boyama ve benzeri kurslara; isteyenler spor yapmaya; “bunlar beni çok yorar” diyenlerse tatlı sohbet eşliğinde manzaranın tadını çıkarmayı tercih edebiliyor. Üstelik toplu taşıma ile kolaylıkla ulaşılabilir.

Çok keyifli, manzarası harika bu ortamı tasarlayan belediye ekibini alkışlıyorum. Başka illerde de benzer tesisler vardır belki ama ben yalnızca ikinci baharını yaşayan biz gençlere yönelik buna benzer başka bir yer görmediğimden eminim.

Evlerde bir başlarına vakit geçirmek yerine, kendi yaş gruplarıyla bir araya gelip sosyalleşmek,  daha çok mutlu edecek gibi sanki. Zaten pahalılık karşısında eriyip giden maaşlarıyla kıt kanaat geçinen insanlarımıza bu kadar huzur, mutluluk çok görülmemeli değil mi ama? Ne dersiniz? Her alanda sosyal adaletin olduğu bir coğrafyada yaşamak hepimizin en doğal hakkı. Özellikle sonbaharımızda bu güzellikleri bizler de yaşayabilmeliyiz bence.

Zemherilerin bitip baharı beklediğimiz bu günlerde herkesin sağlıklı, mutlu günlerde birbirlerine sarılıp kucaklaşmasını bekliyoruz artık. Yeterince kar kış yaşandı ne de olsa. Bundan sonra gelecek güzel günleri bekleyelim.  

Bir Cevap Yazın