TATİL

Haziran ayı geldi geliyor. Yetkililerce yeni kararlar alınmazsa ayın 1’inden itibaren biraz daha esnek, rahat, yasaksız günler bizi bekliyor. Tabii bu arada evlere kapatılan bizler de bir yerlere kaçma, ortamımızı değiştirme hesapları yaparken, olanağı olanlar da tatil planları yapmaya başladı ufaktan.

Çocukluğumun tatillerini anımsadım şimdi. Babacığım memur olduğu için 30 gün süren iznini üçe ayırırdı. 20 günü yazın Temmuz ayında köyde tarla, bağ, bahçe işleriyle geçerdi. Babamın ve annemin ailesi çiftçilik ile geçinirlerdi. Kalan 10 günün 5’i Şeker Bayramı’nda, 5’i de Kurban Bayramı’nda köyde geçerdi mecburen aile bağları, hiyerarşi dayatması yüzünden. Gerçi biz çocuklar çok mutlu olurduk. Farklı ortamlarda çok çeşitli işleri görüp izleyerek okulda, derste öğrendiklerimizi pekiştirirdik. Lakin annemin bundan pek mutlu olduğunu zannetmiyorum. Zira onun yaşadığı tatil değil, bir nevi hizmetçilik gibiydi.

Yolculuğumuz istasyonda başlar, tren ile devam eder, dönüşte istasyondan binilen fayton ile sonlanırdı. 60’lı yıllarda faytonlar taksi vazifesi görürdü. 70’lerde motorlu taşıtların çoğalması ile trenin yerini otobüs, faytonun yerini taksiler aldı. 80’lerde ise hemen her evin önünde bir özel otomobil vardı. Seyahatler onlarla yapılırdı.

İstanbul’da yaşayan teyzemlere gelişlerimizde İstanbul’u gezer, denize girerdik Salacak, Kilyos, Suadiye sahillerinde. Şimdilerde çok kirlendi, Marmara’da denize girmek cesaret ister.

İlk uzun tatilimi 18 yaşımda, Kütahya Azot Fabrikası’nda çalışan ablacığım ile fabrikanın Didim’deki kampında yaptım. Hiç unutamam o günleri… Her şey öyle güzel, öyle masalsı gelmişti ki bana uzun yıllar devam eden köy tatillerinden sonra…

Canım ablacığımla Didim’de

Sonraki yıllarda bir hayli tatil anım oldu. Pek çok tatil yöresini gezdim. Doğu Karadeniz dışında hemen her yere gittim, her yeri gördüm. Son beş yılda ise özellikle Güneydoğu, Doğu Anadolu gezilerimde kendi kimliğimi, kültürümü araştırdım. Pek çok ipuçlarına da rastladım bu gezilerde. Tabii ki çoğunda bana eşlik eden can dostum Afa’nın özellikle Diyarbakır’a ait özel bilgilerini inkar edemem.

2017 yılı Eylül’ünde Olimpos’ta konaklama yerlerini keşfe çıktığımda arkamdan Güneş Abla diye seslenen birini duydum. Kim beni burada Twitter nick’im ile tanır diye döndüğümde, sağlık sistemindeki çarpıklık nedeniyle çok yakında kaybettiğimiz “canımın içisi” sevgili Aslı’yı (Takı Tezgahı) görünce, “Dünya ne kadar küçük” dedim içimden. İki gün çok keyifli geçti Aslı sayesinde. Güldük, denize girdik, bira içtik, şarkı söyledik… Bir daha tekrarı olmayacak anılar kattım dağarcığıma. Işıklarda uyusun Aslı…

Canım Takı Tezgahı Aslı ile Olimpos günlerimizden biri

Olimpos’tan Kaş’a geçtim. Yeryüzü cenneti denecek bir manzara. Karşıda Meis Adası. Mavinin, yeşilin en güzel rengi. Orada bir günümü tur için ayırdım. Öyle bir ekibe denk geldim ki gruptakilerin yaşları 22-30 arasıydı. İçlerinde bir tek ben 60’a yakındım. Aramızdaki yaş farkına rağmen öyle keyifli bir tur oldu ki… Şelalelere gidildi, tekneyle Kekova gezildi, Ören yerleri ziyaret edildi, rafting yapıldı ve ben hiçbirinden eksik kalmadım. Yüzme bilmediğim halde raftingte bile başarılı oldum.

Yüzme bilmeyen halimle rafting keyfi yaparken ben

Kaputaş Plajı’nda noktalanan tur maceramızı birbirinden ayrılamayan aynı grup olarak keyifli bir akşam yemeği ve discodaki eğlenceyle tamamladık. Ben ertesi gün Ölüdeniz’e doğru yol aldım. Niyetim Kelebekler Vadisi’ni görüp yamaç paraşütü yapmaktı. Yamaç paraşütünün fiyatı neredeyse 100 dolar gibi bir rakama tekabül ettiği için bundan vazgeçtim. “Bu sefer olmasın, sonra yaparım” diyerek tekne turunu tercih ettim. Çok keyifli başlayan gezi, öğleden sonra havanın bozmasıyla kabus oldu. Tekne vadiye yanaşamadan geri döndü. İkinci tercihimde de hevesim kursağımda kaldı.

2018 Nisan ayında can yoldaşım Afa ile yine il il gezmeye başladık. Önce Antakya, oradan Antep, sonra Urfa, Mardin ve son durak Diyarbakır. Antep’teki arkadaşımız ile pek çok yerleri gezdik. Bir gün Adıyaman’a gidip, Nemrut’a çıkıp günbatımını izleyelim diyerek yola çıktığımız andan itibaren talihsizlikler peşimizi bırakmadı. Aracımız eski olduğu için Nemrut Dağı’nın zirvesine 1.5 kilometre gibi bir mesafe kaldığında su kaynattı. Onunla uğraşırken güneş tabii ki battı. Bu hevesim de kursağımda kaldı.

Hüsranla biten Nemrut yolları

Aynı ekip ertesi gün Halfeti’ye gittik. Muhteşem manzara karşısında büyülendim. Tekne ile Batık Şehir’e gitmeye karar verdik. Bu yolculukta da defalarca yolumuzu kaybettik ama sonunda amacımıza ulaştık. Bizi götüren, yol arkadaşlığı yapan dostlara çok teşekkür ederim.

Can dostum Afa ile Diyarbakır Mezopotamya Konağı’nda

Tatil moduna girince geçmiş günler birer birer geçiyor gözümüzün önünden. Hepsi çok özel, çok güzel. Yalnız içimde uhte kalan yamaç paraşütü, Kelebekler Vadisi ziyareti ve Nemrut’ta gün batımını ölmeden yapılacaklar listesinin ilk sıralarına yerleştirdim. Listemde neler mi var?

  1. Yamaç paraşütü, Kelebekler Vadisi
  2. Güneşin doğuşunu ve batışını Nemrut’ta izlemek
  3. Karadeniz sahil turu, Zonguldak’tan Hopa’ya
  4. Doğu Ekspresi ile Kars seyahati ve Ermenistan
  5. Kapadokya’da balona binmek
  6. İspanya gezisi
  7. Yunanistan gezisi
  8. Sirkeci’den trene binip Balkanlar ve Avrupa gezisi
  9. Elazığ ve Dersim, dedemin, köklerimin olduğu yerleri görmek
  10. Eğer vaktim kalmışsa denize yakın, yemyeşil bir köye yerleşip hayatıma devam etmek

Sözün özü; dünya değişiyor. Her şey insan eliyle yok ediliyor. Henüz fırsat varken siz de bir liste yapın kendinize. Hayallerinizi sınırlamadan… Bakarsınız gerçek olmuş çoğu, benim hayallerimdeki gibi…

Bir Cevap Yazın