TARİHLE YÜZLEŞMEK: KULÜP

Tarih; bir anlatıdır. Eskiden dilden dile süregelen; yazının icadından beri de taş sütunlar, kitabeler, nihayetinde de parşömenle beraber kâğıda aktarım.

Tarih aynı zamanda, insan eliyle yazılı belgeler olduğu içindir ki, yazanın tarafı- tarafsızlığı ile de şekillendiricidir. Her ülkenin bir tarihi, her tarihin de bir anlatıcısı vardır. Anlatıcı, şekillendiriciler ise, o dönemin yönetici kadroları, idareci organlarıdır.

Hâl böyleyken, insan eliyle olunca; çeşitli çarpıtmalar, ekleme çıkarmalar olamaz mı? Pek tabii, mümkün. Bir de tarih; olayın ana hatlarını, genel çerçevesini çizer. İçinde bireylerin duygu durumları, pek görülmez.

İnsan elli, dönemin gerekleri/doğruları üzerinden anlatıldığı için; o zaman doğru olan, her çağda, dönemde doğru olmayabilir.  

Yahut yönetimler değiştikçe, süreç değiştikçe; doğruluk-yanlışlık, bakış açılarının farklılaşması, tarih okumalalarında farklılık, bazı zamanlarda yüzleşme, beraberinde özrü de getirmiştir. Yakın geçmişte; tarihiyle, geçmişiyle yüzleşen, kara sayfaları yeniden yazma çabası gösteren ülkeler, devlet örneklerine de rastlanmakta.

İçinde bireysel öykü barındırmasa da tarih sonuçta; hayatımızda köklü değişiklikleri, dönüşümleri anlatı sürecidir. Bu sebeple, her devlet tarihiyle yüzleşme başarısını da gösterebilmeli.

Geçmiş telafi edilemez lakin; yaralı yürekleri soğutmaya, belki yas sürecine girilebilmesinin önünü de açarken, bir nebze olsun, kurbanlarına da huzur getirir.

Özür dilemek, telafi etmeye, yarayı sarmaya çalışmak; devletleri, köklerini yıkmaz, yıpratmaz, bilakis insani duruma sebep olacağı için; aidiyet duygusunu güçlendirir, ekilen nefret tohumlarının da önüne geçer…

İÇİMİZDE NE ÇOK RENK VARDI OYSA…

50’ler sonrası iyice ivme kazanan, hele de 2000 kuşağının sadece kulaktan dolma bilgilerle öğrendiği; kültürel mozaiğimiz, bu coğrafyanın insanı, yurttaşı büyük bir kesim ne yazık ki yoklar artık…

Genel olarak, “Gayrimüslim” diye adlandırılan; içinde dinsel anlamda Hristiyan’ı, Yahudi’yi barındıran, daha geniş anlamda da Rum, Ermeni, Sefarad gibi çeşitli millet köklü, dil, din farklılığı gösteren insan topluluğu, ülkenin insanı.

Yaşadıkları döneme, yere damgasını vuran; zanaatkârlığından sanatkarlığına, düşünsel/ebedi üretkenliklerinden iş dünyasına… hayatımıza çok şeyler katmış, yol açıcı da olmuş insanlar yoklar artık. Ülke insanı da daha tek düze, tek tip, daha da içe kapanık ve de milliyetçi, muhafazakâr, gri, renksiz…

Koca insan topluluklarından, kimi halklar 500, kimileri 2000-3000 kişi civarı kaldılar… Belki yakında; birileri bu topraklarda varlıklarını, yaşadıklarını, kattıklarını bile anımsamayacak…  Hatırlanmayacaklar, adları anılmayacak yeni tarih yazıldığında yahut…

UNUTMAYA AYAK DİREMEK…

İyiki; elini taşın altına koyanlar, insana, insanlığa sırt dönmeyenler, her devirde, her meslekte yel değirmenlerine kafa tutanlar var… Daim ve çok olmaları da arzusuyla. Sevgilerimle.

“İspanya” anlamına gelen, 1492 yılında İspanya’dan sürülen Avrupa, Afrika ve Osmanlı topraklarına yerleşen, Yahudi topluluğunun hepsi; geldikleri yeri anımsatmak için kendilerini “Safarad” olarak da adlandırmışlar.

Matilda; gençliği hapishanede geçen, kızı da yetimhanede büyüyen, genç bir kadın. Afla salınır ve hayatı yeniden başlar. Hayli hırçında olan kızı Raşel ile anne kız ilişkisi kurmak, bir yandan da hayatla bağ kurma savaşı vermektedir.

Raşel; ergenliğin de etkisi ile, dik başlı, özgür ruhlu, genç bir kadın. Aşkı öğrenme, kendini keşfetme, kalp yarası ve bir yandan da hiç görmediği bir kadının “annenim” diye karşısına çıkması; altüst olan hayatı, bunlar arasında doğrularını bulma sevdalısı.

Selim; döneminin en aykırı, en ele avuca sığmazı, hayallerinin peşine düşen düşbazı da. Sahnelerin yeni ve ilk erkek assolisti, renk cümbüşü, büyücüsü, hele de sesi yok mu sesi…

Çelebi; geldiği köyünden sonra, İstanbul’un, dönemin kodlarını çözmüş, ha keza çevremizde çok gördüğümüz, her devrin adamı, başarı için her işi de yapabilecek heriflerden.

Fıstık İsmet; Raşel’ in ve de bütün kadınların gözbebeği.  Hani neredeyse, kadınlar arasında ring kurduracak meziyette, çapkın bir abi. Fakat adamın karizması da bir başka güzel😊 (Kitap bile yazılır)

Orhan; gazinonun sahibi, hırslı, ileri görüşlü, mazbut. Bir yandan da paranın yönünü iyi takip eden, var olmak için o da her türlü dalavereyi çevirebilecek karakterli.

Dijital yayın platformu Netflix’in yeni, yerli dizisi “Kulüp”, oldukça başarılı, göz dolduran, dahası 1950’ler Türkiye’sine mercek tutan, Safaradlar’ın hikayesini anlatan bir yapım.

Türkiye’deki Yahudiler’in var oluş /yok oluş öykülerini, dönemsel gerçekliği de derinden işlemesi sebebi ile, keşke üyelik gerektirmeyen televizyon kanallarında da seyredilebilse.

“Salkım Hanımın Taneleri” filmi; ne derece iyi, özgün ve önemli ise, keza “Kulüp” de öyle. Aslında tarih sayfalarında kuşbakışı anlatılan olayların, kişiler bazlı hikâyeleri, hiç bilmeyenler için bir empati doğurması açısından önemle beraber, izleyicileri meraka, araştırmaya da sevk edebilir.

Prodüksiyonun, oyuncuların adlarını kullanmayacağım, zati şimdiden olduğu gibi yakın gelecekte de çok konuşulacakları için, hepimizin diline pelesenk de olacaklar. Ayrıyeten hele de oyuncuların hepsi öyle başarılılar ki, adlarını sayamayacaklarıma da haksızlık etmemiş olurum böylece.

Kulüp, bizi bambaşka diyarlara götürdün. Özlediğimiz, yitirdiğimiz, belki de çoğumuzun hiç görmediği, göremeyeceği de hayatlarla tanıştırdın. İyi ki de yaptın.

İzleyenlerin göreceği net şey; 70 sene önce neredeysek, çoğumuzun duygu durumu, bakış açısı halen aynı. Bu bile aslında ne derece yaralayıcı…

Devletler de canlı organizmalardır. İnsanlardan oluşur, insanlar tarafından da yönetilirler. Devletleri denetlemek kadar, tarihi yeniden yazdırmayı da talep etmek biz halkın ödevi. Talep ederiz belki de günün birinde, acıların son bulması adına.

Bir Cevap Yazın