KILIÇDAROĞLU: SOKAK NE DEMEK?

Hayatı, yaşamı mekanlara, dört duvar arasına sıkıştırmak ne derece yersiz ve de sorunluysa; siyaseti de mekânsallığa hapsetmek kopmalara, sönümlenmeye ve de daha ötesi; temel hakların yok sayılmasına, kullanılamadığı içindir de iyice yok oluşuna ön açar…
Sokak; hayatın kendisidir! Sokak; var oluş biçimidir! Sokak; sosyalleşmenin, bütünleşmenin ve kendini ifade etme biçimidir de… Sokak; hak arama, hakkını koruma, dahası yasal alanlardır… Kimse aksini iddia edemez!
“2911 Sayılı Kanuna Muhalefet ve Toplantı/Gösteri Özgürlüğü Hakkı 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 3. maddesi “herkesin önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu” hükmünü içermektedir.
Üstelik de kanun halen yürürlükte olan ve 1983 tarihinde kabul edilmiş şekliyle devam etmekte… Bahsi geçen kanunun bağlı olduğu anayasanın, askeri darbe sonrası yapıldığın belirtemeye lüzum var mı?
MUHALETİ SİNDİRME ÇABASI
AKP İl Başkanları toplatısında, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Utanmadan, sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, meydanlara döküleceklermiş. Siz 15 Temmuz’u görmediniz mi? Nereye dökülürseniz, dökülün. 15 Temmuz’da sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün, siz de aynı dersi evvel Allah alırsınız. Biz de Cumhur İttifakı olarak hepinizi önümüze katarız ve gideceğiniz yere kadar kovalarız” demişti, muhalefeti hedefine de alarak…
Ertesi gün birkaç “tepkimsi” çarkı çıkış gelmedi de değil, muhalefet partisi başkanlarından.
Dün ise, işin rengi değişmeye başladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “Peki biz kime sahip çıkacağız, haksızlığı yapan Erdoğan’a mı sahip çıkacağız, iyi etti gençleri ezdi mi diyeceğiz? Özetle sokağa çıkma diye bizim kitabımızda bir şey yok. Ama haksızlığa uğrayan herkesin hakkını demokratik yoldan arayacağız” ifadelerinikullandı.
Devamında: “Bizim sokaktan kastettiğimiz, kontrolsüz şekilde sokağa çıkıp camın çerçevenin kırılması, şiddetin olması” şeklinde, aslında sokağa çıkmayı terörize etmiş de oldu…
Sorun tam da burada başlıyor! Kendileri sokağa çıkmayı, sokakta hak aramayı çözüm olarak görmeyebilirler ki kendi tercihleridir, partisini ve kendisini bağlar.
Mesele; sokağa çıkan herkesi şiddet yanlısı görmek ve göstermekte yatıyor. Kendi kitaplarında yok diye; sokak hareketi “vandalizm” demek değildir…
Kaldı ki; bahsettikleri kitap ne zaman yazılmış? “Adalet Yürüyüşü” öncesi mi yahut sonrası mı? Bunu da netliğe kavuştursaydı mesela…
O zaman, sokaklar da terör mü estirildi öyleyse? Yaptıkları barışçıl değil miydi yahut? Eksiğiyle gediğiyle, son derece başarılı bir muhalefet de yapmıştı halbuki… Unuttuysa, ben hatırlatmış olayım… Maçka Parkı ayağına katılmış, desteğimi de sunmuştum. Şimdi, kendilerini desteklediğim için, tüm destekçileri, yoldaki katılımcıları da “terörist”, “şiddet yanlısı” mı olduk? Emeklerini çalakalem çöpe de mi atmış oldu?
Asıl önemli soru; bunca süre sokakta hak arayan barolar, sağlıkçılar, öğrenciler, çevreciler, KHKzedeler… herkes kanunsuzluğa mı bulaştı? Hangilerinde kırıp dökme, yakıp yıkma vardı?
OYSA GÖREVİNİZ
Sizin asli göreviniz; sokağı vandalizmle eş tutmak değil, sokağın bir meşru alan olduğunu, lağvedilmeye çalışılan anayasa da dahi suç olmadığını dile getirmek, özcesi; hukuksuzluğun tarafını haykırmak olmalıydı… Sokakta olanlar; hukuğu çiğnemiyorlar!
Tüm anayasal haklar gasp edilirken, insanlar açlığa, hukuksuzluğa mahkûm edilirken, sizin sokağı adres olarak göstermeniz gerekiyorken; yapamıyorsanız da en azımdan illegal ilan etmeme yükümlülüğünüz vardı…
Muhalefet demek; salt parti toplantılarında, gidilen ziyaretlerde, “dostlar alışverişte görsün” kabullerinde, evinizin mutfağında 3-5 yüksek volümlü lakırdı etmek değildir…
Tam da şu an, muhalefet alanlarda, sokaklarda, meydanlarda olmak zorunda, bütün STK’LAR, meslek odaları, işçi örgüleri… ile omuz omuza ülkeyi bir baştan öte başa adımlamakla yükümlüdür.
Kendini muhalefet olarak adlandıran, irili ufaklı bütün partiler, oluşumlar mitinglerle, eylemlerle gerek kendi eylem biçimlerini yaratmalı gerekse de bütünlük içinde hareket etmelidirler.
Şu günlerden daha ağır tablo var mıdır? Hak, hukuk gasplarında organize olamadınız, en azından toplumun genelinin belini büken ekonomi canavarına karşın, bir araya gelemeyecekseniz, ne zaman gelecek ve de oy verenlerinizin, vermeyenlerinizin umuduna dönüşeceksiniz? Yoksa, öyle bir meziyetiniz de hiç olamayacak mı?
ÜRETTİĞİMİZ GAZ BİZİ ISITMIYOR!
Evet, biz doğal gaz zenginliklerinin üzerinde bulunmuyoruz. Unutuldu sanırım; tahıl ambarıydık, tarım ülkesiydik, çok da uzak olmayan bir geçmişte… Samana kadar dışa bağımlıyız!
Kazakistan halkı, “ürettiğimiz gaz bizi ısıtmıyor” diye sokaklarda günlerdir. Yönetişimsizliğin, kayırmacılığın, talanın suçlusu halk mı öyleyse? Ne kadar daha susmak ve rıza göstermek zorundaydılar? Sokaktan başka çare kalmadıysa, suçlu halk mıdır, sokağa dökülen midir?
Vandallık nedir? Üretenin hakkını gasp etmek, halkı sefalete, hukuksuzluğa itmek; legal midir? Birilerinin diledikleri gibi at koşturması yasal mıdır?
Muhalefet etmeyi unutmak, halkın sesini duyurmak için orada olmak, maaş almak, bir yandan da hak arayanlara sırtını dönmek, illegal ilan edilmesine çanak tutmak; etik midir peki?
Ya ödevlerinizi yapın ya da olduğunuz koltuklarınızı boşaltın iktidarından muhalefetine efendiler ve de hanımlar. Çare olamıyorsanız, kösteğiniz de kusur kalsın…
