SEN HALKSIN YERİNİ BİL!

Ömür törpüsü olmalı, içinde geçtiğimiz günlerin adı… Yanlışların, kayırmacılığın, tebaalığın daha da hissettirildiği, artık herkesin yaka paça yırtıp camlardan “yeter” diye bağırmasına, ramak kaldığı günler… Zor zamanlar, delirmelik günler… 

Tanımların anlamsızlaştığı, terimlerin içinin boşaldığı, boşaltanlarca da “fındık kabuğunu doldurmayan” gerekçelerle yeniden yazıl(ama)dığı, kötü senaryoyla çekilmiş işçiliği, kurgusu kötü fantastik film seti gibi; havada asılı hayatlarımız… Başı da sonu da belirsiz… Keşmekeş, kargaşa yumağı, neye, kime hizmet ettiği belirsiz yönetilemiyişsizlik örneklerine rastlıyoruz; gözümüzü açtığımız her gün…

YASAK VAR DA KİME?

“Kime, neye hizmet ettiği belirsiz” dedim, kendimi düzelteyim; halka, işçiye, emekçiye, fakire hizmet etmediği aşikâr… Ülkenin vatandaşına, hizmet etmediği de…

Sözlük anlamı ilk saniyeden kaybolan, haksızlık etmemiş olayım zati bırakın sokağa çıkmayı; karnını doyurmakta güçlük çeken yoksulluğun boyunduruğu altındaki büyük kesim, 65+ üstü, 18- altı gibi uzun süredir evlerde olanların çok çoğu hissettiği “tam kapanma” günlerindeyiz… Kiraların, faturaların, icraların, boğazımızın doyma zorunluluğunun durmadığı, sahipsizliğin, yalnızlığın kılcal damarlarımıza kadar işlediği anlamsız günler…

Sürekli bam telimizle oynanıyor. Nefes borularımız tıkanmakta an be an… Hastalıktan, salgından paçayı sıyıranlarımız, açlıktan da ölmez ise; ruhsal çöküşe itiliyor…

Bizlere reva görülen, kendilerini hiç bağlamayan, evlerde esirliğimiz sonucu; ülkenin her noktasından, özellikle de tatil yörelerinden gelen, öyle ipe sapa gelmez cezalar, isyanlara rastlıyoruz ki; akılla açıklayabilmek hak getire

HEY SEN, DENİZİN İÇİNDEKİ YERLİ…

Mevsimin artık bahar olması, özellikle de tam kapanma diye duyurdukları tarih olan, 29 Nisan akşamı da dahil, öncesi 2 günle beraber, sırf İstanbul için 2 milyon olduğu açıklanan göçün elbette yarısı veya %25-30’u güneye indiler.

Güneycilerin hepsi de otellere, butik otellere gitmediler haliyle. Kimisinin evi var, hısmı, akrabası, kısmen göçerlerin fakirleri de…

Bilmem kaç yıldızlı oteller, lebaleb animasyonlar, partiler yaptılar; o turistlerin hepsi de yabancı mıydı? O şaşaanın konuklarında, hiç yerli halk yok muydu?

Yıldızlı otellerde her şey serbest de tenhada denize giren 3-5 kişi mi yasaklara tabii? Evinin önünde, yakının da yöresinde turistler deniz, kum, güneş keyfi yapar iken; üstelikte turiste bulaşı sorun olmaz iken, sadece yerli halka mı musallat olmakta, ceza halka kesilmekte?

Kumsal silme insan dolu olsa, keza yine haklısınız diyelim… 2 dakikalık videoda da görmekteyiz ki; ceza kesmeye kalkan memurlar ve denizde halktan tek bir erkek… Bırakın yakınını, denizde in cin top oynuyor…

Memurların işlem gerekçesi, videodaki beyanlarına göre; sokağa çakma yasağını ihlal değil, denize girmesi ve bulaşı riskini yayması… İyi, peki de kime? Kaldı ki; bu, bu tarz yapılan, yapılmaya çalışılan ilk işlem de değil. Geçen yaz da yerli halktan, bu haksızlığa uğrayanların olduğu bilinmekte… O zamanlar da tam kapanma heyulası yoktu da…

YA TAM YAPIN YA DA “MIŞ GİBİ” YAPMAYIN…

Zaten her haliyle ayakta durmak zorlaştı, katkılarınızın haddi hesabı yok bunlarda da… Her güne 5-6 intihar haberleri almaktayız da üstelik…

Lütfen ama lütfen ya koyduğunuz yasaklara, başta sizler uyun, yerlisi, yabancısı herkese eşit olsun veya da insanlara biraz nefes alanı açın…

En azından; turizm bakanınız ulu orta “turistler hiçbir zaman yasağa tabii olmadılar ki” tarzı ifadeler de bulunmasın… Daha da olmadı “17 Mayıs’tan sonra, vaka sayıları 5 binin altına düşecek” şeklinde temenni mi arzu mu belirsizliği yüklü, emir kipi havasında, kafa karıştırıcı sözler sarf etmesin… Lütfen!

Hadi, koyduğunuz yasakları kendinize yontuyorsunuz ayrıcalıklarıyla, bari aşı konusunda biraz adil olmayı deneyin… Onca eğitimci, öncelikli gruplar durur iken; turizmi önceleyerek, çalışacak/ çalışan elamanlar niye? Mayıs sonuna kadar, yetiştirme telaşı neden?

Bir insan canı, kaç otelin cirosuyla ölçülebilir ki? Kafanızın içindeki ülke arzusunu, lütfen pandemi ve yasakları arkasına saklamayın…

İçki ile, sigara ile, parkta, bahçede yürümek, denizde 3-5 kulaç atmak ile bulaşının artığını gösteren bilimsel ve sağlam kanıtlarla, havada asılı kalan savlarınızı da ya destekleyin ya niyetinizi açıkça beyan edin veyahut da bizlere biraz alan açın…

Baharın da başlangıcı sayılan Hıdırellez gecesinde yazıyorum yazımı. Herkese yetecek kadar bolluk; bereket, sağlık, umut, direnç, sevgi, şefkat, hoşgörü, aşk ille de aşk; kalp çarparsa dünya da güzelleşir, yenilik, mutluluk, bahar tadında, coşkusunda günler diliyorum… Hepinize uğrarsa temennilerim, gökten üçüncü elma da elbet başıma düşer; mutluluğunuz, bolluğunuz bana da bulaşır…

Barış da diyelim elbet, kuşkulu olsak da… Dinginlik istayelim an azından hayatlarımıza… Biraz da sorunsuzluktan “ölelim…” Önümüz bahar, önümüz bayram sonrası; özgür günler… Yaz özgürüz; gezmeler, tozmalar, tatiller… Sonbahara Allah kerim!  

Bir Cevap Yazın