SAKLI HAYATLAR

Toplumdaki baskın çoğunluktan değilseniz; hayatının bir dönemi veya tamamı “mış gibi” yaşamak, gerçekliğinizi saklamak ile geçebiliyor… Kimi zaman Yahudi, Ermeni, Kürt; bazen Alevi, belki de Lgbti+ lardan herhangi biri olabiliyor özneler… Yahut da burada sayamadığım diğer azınlık gruplarından birileri…
Azınlıkların baskın özelliklerinden biri de katliamlara, sürgünlere, toplu ölümlere tabii olmaları… Tarihin her dönemine damga vuran vahşet, ne yazık ki halen mevcudiyetini de korumakta.
Yakın geçmişimiz olan 80’lere baktığımızda; darbe yılları ve sonrası kadar, Çorum’daki Alevi Katliamı da canlılığını korur, çoğumuz için…
Yönetmen Hakan Ünal, ilk uzun metraj filmi “Saklı Hayatlar”, Çorum’u yaşamış bir ailenin, İstanbul’a yolculuğunu ve şehirdeki serüvenini anlatıyor. Ünal’da tiyatro kökenli, bir oyuncu aynı zamanda.

Senaristliği de yönetmene ait olan, 2011 yapı 100 dakikalık bir drama. Baş rollerinde: Laçin Ceylan, Ceren Hindistan, Yusuf Akgün ve Ahmet Mümtaz Taylan’ı görmekteyiz.
Büyük kızları da İstanbul’da tıp okuyan aile, yaşadıkları acı sonrası; zorunlu göç kararı alırlar ve yani bir hayatın peşine düşerler.
Aynı acıyı yaşama korkularından, Alevilerin yaşadığı bir mahalle yerine; ev sahipleri de olan hacı büyükanne, eski komiser bir baba ve de onun yetişkin oğlundan oluşan aile ile altlı üstlü komşu olurlar.
Bir aşk hikayesi gibi görünse de mezhep çatışması, gecekondu gerçeği, yoksulluk, bilinmeze karşı korku, nefret gibi ögeler etrafında örülü hikâye anlatılıyor.
İzleyicilerin çoğunda geçmişin izlerini, çocukluk anılarını canlandıracağı da şüphesiz. Hele de Aleviyseniz, biraz da tetikleyici olabilir…
Her şeyin kafamda net oturmadığı yıllar. Sanırım 7-8 yaşlarındayım; Ramazan aylarında davulcudan önce yanan ışıklarımızı, o saate kadar sırasıyla nöbet tutan anne babamı, sorarlarsa “Annemde babamda oruç tutuyorlar dersiniz” sert tondaki nasihatlerini halen anımsarım…
Kız: … madem o kadar kötüler, onlardan böylesine nefret de ediyorsun, niye komşuluk yapıyorsun?
Anne: Korkuyorum anlıyor musun, korkuyorum…

Korkunun, nefretin, geçmişin acılarının bunca iç içe geçtiği bir iklimde; aşk kendine yol bulabilir mi? Aşkta içinde olduğu topluma benzer mi? Kim galip gelir aşk mı, acının, nefretin zehri mi?
Film aynı yıl, 48. Antalya Film Festivali kapsamında, kültür merkezi de olan, Antalya Cem Evi’nin konferans salonunda da gösterilmişti.
Benim gibi; geç saatte izleme yanılgısına düşmemenizi önerip, toplum gerçekliğine de ilginiz varsa, önereceğim filmlerden. Birkaç küçük klişe dışında, %80 izleyici beğenisi almış; kendi geçmişimizden bir filmi, önerilerimde köşeme aldım. İyi seyirler!
