ONLARLA VARIZ, ONLARLA GÜZELİZ

Yaşam tutunmak, bazen bir umuttur. Bir bebek doğar, bir canlı gözlerini açar dünyaya. Bakalım nasıl büyüyecek, nasıl ayakta duracak, nasıl insan denen canlıdan zarar görmeden geçirecek günlerini. Bir tekir kedi ve iki yavrusunun hikayesinden yola çıkalım isterseniz.

Anne kedi nerede doğurdu, kaç yavrusu var bilinmez ama iki yavrusunu bahçeye taşımış. Bir tahliye borusunun içine saklamış onları. Gün içinde gidip dolaşıp karnını doyurup geliyor, yavrularının beslenmesini, temizliğini yapıp onlarla oyunlar oynayıp tekrar gidiyor. Yavrular anneleri gidince yine o borunun içine gidip saklanıyorlar gün boyu. Bir haftadır durum böyleydi. Dünden bu yana yavrular yalnızken de bahçe içinde gezmeye, birlikte oyunlar oynamaya başladılar. İnsan sesi duyduklarında yine kaçıp saklanıyorlar ama daha cesurlar artık eskiye göre. Ee çaresi yok. İnsan denen canlı çok acımasız.

Haberlerde okuyoruz sokaklarda yaşamak zorunda olan canlılara neler yaptıklarını, nasıl zarar verdiklerini. Kiminin kuyruğunu kesiyor, kiminin gözünü oyuyor, kimini diri diri yakıyor, tekmeliyor, yuvasını yıkıyor. Mamasına suyuna tekme atıp sigara izmaritini o kaplarda söndürüyor. Yalnız sokakta yaşayan canlılara mı zararımız? Hayır! Yaban hayatındaki canlılara da çok zarar veriyor insan denen yaratık. Bilerek hatta belli kurumlardan izin alarak avlıyorlar onları sırf egolarını tatmin etmek uğruna. Oysa ne zararları var doğada kendi hayatlarını yaşayıp gidiyor o canlılar. Ormanları yakıyorlar rant uğruna. Ya da kaza ile denen sigara izmariti, piknik ateşiyle. Sanırsınız ki o canlıların hiç yaşama hakkı yok, bu evren sadece insan için oluştu.

Oysa ki yaşam döngüsü içinde her canlının bir var olma nedeni var. Köstebek toprağı havalandırıp daha verimli hale getiri, arı çiçek polenlerini taşıyarak döllenmeyi sağlar. Kuşlar, ayılar, sinekler, böcekler doğanın dengesi için özveriyle yaşam savaşı verirken, bir de bizlerle uğraşıyorlar ölmemek adına. Bir karıncanın yuvasına besin taşımasını izlediniz mi hiç? Öyle bir disiplin vardır ki asla vazgeçmez, sonuna kadar götürür yaptığı işi.

Dün yine bir yangın haberi vardı Akçay-Güre’de, Kaz Dağları’nın en güzel yerlerinden birinin içinde. Burası şelalelerin, akarsuların olduğu, piknik alanlarına yakın, doğanın içinde harika bir yer. Aynı bölgeye yakın yerlerde milletvekillerine ait tahta evler yapılmış. Yangın işte buraya çok yakın bir alanda meydana geldi. Bir süre yandı, sonra söndürüldü, gece soğutma çalışmaları yapıldı. O alana ne mi yapılacak? Birkaç yıl sonra göreceğiz hangi vekil ya da hangi zengin yanan alana ne konduracak. Bir evi varken ikinci, üçüncü ev, villa, köşk, yalı, saray uğruna doğaya, özellikle de doğada yaşayan canlılara daha ne kadar zarar verilecek bilinmez. Ama doğa bizden bunun acısını çıkaracak elbette.

Son dönemde yaşanan iklim olaylarına bakarsak tüm dünyada en sıcak ve kurak yaz yaşanıyor. Göçmen kuşlar çok azaldı ya da hiç gelmiyor. Konacak ağaç bulamayıp ötelere, çok uzaklara gidiyorlar. Denizde canlı kalmadı neredeyse. Dünyanın tüm çöpünü neredeyse kontrolsüz bir şekilde denizlere döktük diplere inecek kadar. Yaz başında müsilaj denen illet vardı. Yaz ortasında yangınlar, seller, yaz sonunda daha neler olacak bilmeden geçiriyoruz günlerimizi.

Bahçemizdeki anne kedi ve iki yavrusu şimdilik iyi. Birkaç güne yavrular iyice büyür, saklanmaktan vazgeçip kendi yemeklerini bulmak için sokağa çıkar. Bugüne kadar gittiğim her yerde hayvan sevgisi gelişmiş çok güzel insanların olduğu semtlerde kaldım. Her binanın önünde mama ve su kapları, düzenli besleme yapan yüreği sevgi dolu çocuklar umudumu tazeliyor benim. Çoğu parklarda canlıların yaşamlarını devam ettirecek kulübeler yapılmış, sürekli mama ve su konuyor. Bunlar güzel şeyler. Belediyelerde görevli veteriner kadroları daha da artırılsa bu canlılar kısırlaştırılıp doğal yaşama bırakılsa, evlerde bir odaya kapatılıp özgürlükleri kısıtlanmasa ne kadar güzel olurdu bu dünya. Ama neredeee? Yine de içimde o umudu hep diri tutuyorum. Bir gün mutlaka diyorum, bir gün mutlaka olacak.

Kızımda bir Golden bir de kedi var. Köpeği sahiplenip sonra canları sıkılınca sokağa atmaya kalkmışlar. Erkek arkadaşı alıp bakmış. Yıllardır onlarla birlikte Hera Hanım. Geçen kış başında da Vera Hanım katıldı aileye. Kısırlaştırdıktan sonra kıyamadılar onu sokağa bırakmaya. Dört kişilik mutlu bir aile olarak yaşayıp gidiyorlar. Aynı şekilde oğlumda da geçen sonbaharda kapılarına gelen, ölmek üzere olan bir güzellik var: Guffy. Şimdi görseniz nasıl da yakışıklı oldu. Uzun süren tedavilerden sonra o da toparladı, hayata katıldı. Bambi Hanım var bir de. Kedileri TakTak. Ben evim müsait olmadığından, biraz da çok gezdiğimden sahiplenemiyorum ama kendimden, kendi canımdan çok seviyorum o güzellikleri.

Ne olur kendi yakınlarımız, çocuklarımızdan başlayarak sevmeyi öğretelim. Bu evren hepimizin, bunu onlara hep hatırlatalım. İnanın o güzel canlar bizden çook çook daha fazla hak ediyor yaşamayı.

Bir Cevap Yazın