NEDİR GERÇEK SEVGİ?

Birkaç gün önce yine kapitalizmin bizlere dayattığı bir günü daha geride bıraktık. Neymiş efendim? Sevgililer Günü. 14 Şubat’ta en çok karşılaştığınız sorular: Sevgilinize ne aldınız? Sevdiğiniz size ne aldı? Benim karşı çıktığım, asla onaylamadığım bir şey bize dayatılan bu günler.
Bazı duygular hep taze, sıcak kalmalı. Öyle bir günle sınırlanmamalı. Sevgiler sonsuzdur ve öyle de kalmalı bence. Öyle hediyeleşmeler falan çoğumuzun hoşuna gider. Kimisi pırlantalarla mutlu olur, kimisi bir çiçekle, kimisi samimi bir öpücükle… Bizde böyle günleri anımsayıp kutlayan ablacığımdı. Hiçbir günü atlamaz, karınca kararınca elinden geldiğince bizleri mutlu edecek ufacık hediyelerle günümüzü renklendirirdi. Onun bu huyu benim çocuklarımın ikisinde de devam ediyor. Hala hiçbir özel günü kaçırmaz, hiçbir şey yapmasalar da arayıp kutlar, iki kelimeyle mutlu edip eski günleri anımsatırlar bana.

Ailemizde eksilmeler olmamış, hepimiz bir arada koşulsuz sevgi dolu birlikte yaşarken, özel günlerde küçük çaplı kutlamalar yapıldığında anneciğim hemen tepkisini koyar; “Niye zahmet ettiniz, boşuna masraf yapmasaydınız, yazık paranıza” dese de içten içe öyle çok mutlu olurdu ki hediyelerinin çoğunu özenle saklamış. O bu dünyadan gittikten sonra da kalan eşyalarının arasında o hediyelere rastlayınca aslında bu tarz şeylerin onu ne kadar çok mutlu ettiğini bir kez daha anlamış olduk biz geride kalanları.
2000’li yılların ortası gibiydi. Yine böyle bir 14 Şubat Sevgililer Günü’nde canım babacığım erkenden evden çıkıp gitmişti. O gün tesadüfen Pazar’a denk geldiği için ve biz de her Pazar kahvaltılarında gelenek gibi geniş aile bireyleriyle yapıldığından, babamın bu davranışına bir anlam verememiştik. Yine de hayatımıza devam ettik ve kahvaltı masasını hazırlarken günün kaçağının en dönmesini bekledik. Merak içindeydik. Acaba niye gitti bu saatte? Yaklaşık 1 saat kadar sonra dönen babacığım biz kadınları salonda toplayıp elindeki kırmızı gülleri birer birer bizlere vererek; “Sizler benim sevgililerimsiniz. Hepinizi çok seviyorum.” demişti.

Benim Sevgililer Günü’nde aldığım ilk ve son hediyedir o kırmızı gül. Sonrasında ailemde yaprak dökümü başladı ve 3 kişi aramızdan ayrıldı maalesef. Bizlere de onlarla yaşanan özel ve güzel günlerin anısı kaldı.
Sevgi çok özel bir duygudur. Öyle her önüne gelene verilmez. Ama sevmenin de sınırı yoktur. Sevginizi illa ki bir insanla paylaşmak gibi katı kural da yoktur. Herhangi bir canlıyla paylaşabilirsiniz. Mesela sokaklarda yaşayan güzellikler. Bizlerin bir okşamasına, tatlı bir sözüne öyle muhtaçlar ki… Sokakta bu güzellere rastladığımda dururum, onları okşar severim, konuşur, dinlerim. O bakışlarındaki samimiyet beni her zaman mutlu eder, mest eder.

Devlet eliyle yüceltilen kin, nefret ve sevgisizliğe inat bizler birbirimizi, çevredeki canlıları kayıtsız şartsız sevelim lütfen. İnanın bu duygu hepimize çok iyi gelecek. Zaten 2 yıldır pandemi nedeniyle en yakınlarımıza bile sarılamıyoruz. Doya doya sevip koklayamıyoruz. Bari sevgimizi sözle, bakışlarla onlara yansıtalım. Hayatta her gün Sevgililer Günü olsun, seven sevdiğine çekinmeden “SEVİYORUM” desin. Bir engeli yoksa sarılsın sıkı sıkı. Bazen bunu yapacak fırsatımız bile kalmıyor ve maalesef son pişmanlık fayda etmiyor, gidenleri tekrar tekrar özlüyoruz.

Hani bir şarkı vardı ya 80’lerde, Yeliz söylüyordu. Onun nakaratındaki gibi:
“Ne bir kürk ister bu şen gönlüm,
Ne bir han ne de saray,
Ye iç eğlen çok kısa ömrün,
Sev çünkü sevmek en kolay.”



