MAYIS’IN GELİŞİ NİSAN’DAN BELLİ

Aslında her şey, dünyadaki her olgunun işleyişi; biraz bedenlerimize de benziyor. Ön emarelerini takip edersek, dikkatli gözlem yaparsak; bedenini neye ihtiyaç duyduğunu, biraz ateşin, yorgunluk belirtisinin nasıl ki vücudumuzun bize dinlen veya kendine iyi bak sinyali yolladı ortaya çıkarsa; politik iklim, siyaset de böyledir…
Bedeninizi tanımıyorsanız yediğiniz herhangi şey size, midenize dokunur; o an veya sonrasında şişkinlik, hazımsızlık yapar ya; bu iktidar ve yönetimler içinde benzerlik gösterir.
Yönetimi baş ve beyin olarak düşünürsek, halk ve ülkeyi de vücudun geri kalanı diye adlandırabilir; arzu ve isteklerini, memnuniyetini, hoşnutsuzluğunu, pek tabii ki yolladığı sinyalleri dinlemek gerekir.
Kulak tıkarsanız; baş ağrısına, midede hazımsızlığa veya daha da ciddi sorunlara yol açacağı kaçınılmazdır… Seslere kulak tıkamış, emareleri okuyamamış ya da görmezden gelmişsinizdir…
Dikkate Alsaydık
Dediğim dedik tavrına girilmeseydi, küçük bir zümre yerine; büyük çoğunluğun mutluluğu, mutluluğu değilse de genel kabulü, huzuru, refahı… benzeri doneler öncelenseydi; bazı sorunlar büyümeden çözümlenirdi.
Ve fakat tercihler kendi çıkarları, merkezdeki zümre için kullanılınca; sorun/lar büyüdü, sonrası da toparlanamadı, bu yönde de arzu yoktu zati. “Gezi İsyanı” ve sonrasında gelişen süreçte olduğu gibi…
Yeniden Başa Döndük
Taksim Gezi Parkı’na, Topçu Kışlası yapma inadı; toplumda biriken tüm hoşnutsuzluğun dışavurumuna da sebep olmuş; ülkenin 81 iline dağılan, gençlerin, çocukların ölümüne; binlerce kişinin yaralanmasına; 9. yılına da girerken bitmeyen haksız, hukuksuz yargılamalarla devam da etmekte…

İşler o noktaya geldi, öyle akıl almaz hukuksal garabete dönüştü ki aynı suçtan yargılanan, beraat eden, tahliye olan insanlara; sil baştan cezaevi yolları göründü…
Hiçbir yeni delil, hukuksal suç yokken; defalarca davalar kapanmışken; arka kapı politikası, siyasi iradenin isteği için, yargı paspastan da beter hale dönüştü…
Sonrası Daha Da Acı Günlerdi
2015 yılı Haziran Seçimleri, seçimler sonuçlarının tanınmaması; Kasım ayındaki tekrarına kadar geçen ağır güvenlikli günler; patlamalar, bombalar, ölümler…
Halkın iradesi, sonuçlar iç edilip, koltukları koruma kaygısı, sonrasındaki günler ve yıllar zati çoğumuzun hafızalarında da yer etti.
Siyasi rövanşist tutum; ne kendilerine ne de artık iyiden iyiye artan iktidar karşıtlarının hayatına huzur getirmedi, hepimizin çöküşünü de hızlandırmakta…
Tarih Tekerrür Edecek Gibi Duruyor
Mayıs’a girmeye günler kala; nisan ayından sırtımıza bu kadar bagaj yüklenmişken de üstelik; gireceğimiz ayı ve de sonrası nasıl geçer kestirmesi oldukça güç…
28 Nisan’da, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye karşı barolar ve kadın örgütlerinin Danıştay’a açtıklarıiptalbaşvurudosyaları görüşülmekte.
Gün içerisinden yansıyan görüntülerse, tahmin edilir gibi… Yine kadınlara karşı şiddet, göz altılarla; aslında içeriden çıkacak sonucunda ip uçlarını veriyor ; erk’ekdaşlık, tarafgirlik kazanacak; kadınların, çocukların, LGBTİ+ların dahası aile içi şiddet mağduru herkesin sesine kulan tıkacak…
Daha bunun 1 Mayıs’ı var, ay sonunda Gezi Anmaları, haziran sonunda Onur Haftası var…
Halen sokaktaki pahalılık, işçi grevleri, ülkenin önde gelen üniversitesindeki süregelen protestoları dinmemişken de…
Güneş Değil Belki Ama Siyaset Yakacak Hepimizi
Ekonomide halimiz ortada, herkes neredeyse ekmeğe kurşun atıyor; işsizlik, enflasyon zirveler üstüne zirveleri zorluyor haldeyken; sokakta da işler pek de iyi gitmeyecek, görünürde de olan…
Tekrar başa döner, işaretlerin hastalık belirtileri gösterdiğinden gidersek; başın baş ağrısı, hazımsızlıkları dinmeyecek; vücudun geri kalanının da yüzü gülmeyecek sanırım…
İşin Ucunda Yatağa Düşmek De Var
Her şey bunca umutsuz, ülkenin hali ortadayken, yaklaşan seçimler uğruna; dileriz ki şiddet sarmalı esir almasın…
Hele ki 2015 senesi ve sonrasındaki politik sürece dönmeyelim. Ne dünya ve ülke ekonomik gerçeği ne de insanların aynı psikolojik tabloyu kaldıracak mecali yok.
Yatağa düşersek; sarılacak umut, iyileştirecek antibiyotik de yok; bu sefer öyle kolay atlatamayız sanki…
Aynı derede iki kere yüzülmez gerçekliği gibi; artık yataktan sağ ve hatta belki de tek parça çıkma şansımız da yok…
Lütfen ama lütfen gerekli dersler alınmış olsun. Bu sefer akıl ve mantık ağır bassın; yangının üstüne, benzinle gidilmesin.
Dilek bu olsa da gerçeklik pek öyle durmuyor açıkçası… Günün gösterdiği; güneş yanıkları için, daha az tasalanmamız da gerektiği…
