MAKYAJLA RANTI PERDELEMEK

Yüz metre öteden de görseniz, bazı niyetleri anlamakta, planın ne olduğunu çözmekte zorlanmazsınız; çoğu zaman öylesine de amatörcedir ki sahneye konan; aklınızla alay edilmesine daha da çok içerlersiniz…

Yapanlaryapmaktan usanmaz, sizlerse temcit pilavına çoktan doymuşsunuzdur lakin beyhude; ısıtıp ısıtıp  önünüze sürmekten vazgeçmezler.

Hele bir de kodlarını çözmüşseniz; kör karanlıkta dahi, ip uçları kimi gösterir, maskelenen niyet nedir, ayan beyan ortadadır; fenere ihtiyaç bile yoktur…

Birinci Ve Yegane Hedef

Devletleşen hükümetin en sevdiği şeydir, azınlıkları terörize etmek. Hele de konu Lgbti+’lar olunca; bilhassa da trans kadınlar mevzubahisse, bir başka keyfi alırlar durumdan; nasılsa ötekinin de ötekisi, en sahipsizleri de…

Malum trans kadın denilince; başta zorunlu seks işçiliği, fuhuş, kriminalize olaylar ilk akla gelir; böyle algılar oluşturulur, yanlı haberler yaptırılır; toplumdan izolasyonuna kapı da aralanır…

Ama sizlere şunu söylemezler; bizler eşit yurttaşlıklarının önüne set çekiyoruz, haklarına ulaşımına engel oluyoruz; yaşamak için bedenlerini sermaye yapıyorlar denmez, soran da olmaz…  Ne de olsa, dönmeler bu toprakların abalısı…

Günahlarından Bir Diğeri

2011 yılında, en uzun kara sınırlarımızdan da olan güneyimizde; Suriye’de içsavaş, devamında da İŞİT katliamlarıyla, yoğun göçmen dalgasıyla tanıştık.

İzlenen açık kapı politikası, yurda girişlerde kayıt altına alınmayış; gettolaşmanın önüne geçememe derken; kimi kaynaklarda 8 milyon diye telaffuz edilen Suriyeli yurttaşlarımız da oldu…

Yurttaşlarımız diyorum çünkü; geçen süreçte 750 bin yeni doğum, çocuk nüfusunun büyük bir çoğunluğu okullu, bir yandan da kaçak göçek de olsa işleri, kimisinin mal sahibi olduğu evleri/iş yerleri; hepsinden de öte yeni bir düzenleri ve hayatları var burada.

BM’nin (Birleşmiş Milletler) Göç Masası’nın yaptığı bir ankete göre; Türkiye’ye yerleşenlerin yüzde yetmiş sekizi , geri dönmeyi düşünmüyorlarmış…

Tüm bu gerçeklerin yanında; sınırlarımıza uzak olmasına rağmen halen süren  Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Libya; Güney Afrika ülkelerinden devam eden düzensiz göç dalgası…

Bir diğer dillendirilen konu; Suriyelilerin 900 bine yakınına da yurttaşlık verildiği…

Bunlar da kendi doğurdukları sorunlar. Kayıtsızlık, baştan açık davranılmaması (ümmet, din kardeşi), yükselen enflasyon, gelir dağılımda adaletsizlik, kimi yerlerde yerli halktan daha fazla oluşları; netice olarak artan ırkçılık ve yükselen nefret…

Bir Taşla Birçok Kuş

Şimdi toplumda sürekli itilen, dışlanan, dahası nefretinde sürekli körüklenmesine yol açılan; translar ve göçmenler aynı arenada.

İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde, belki de ayakta kalmış tek olan; transların yoğun yaşadığı kör bir sokak; toplamda en fazla 10-12 apartmandan oluşan, taş çatlasın 40-50 kişinin yaşadığı bir getto vardır.

Sokağın sakinlerinin kökleri 20-25 yıla dayanır. Orada yerleşiklerdir; evleri, hayatları, alanları ve pek tabii ki çalışma alanları da orası, o sokak.

Bayramın birinci günü akşam saatlerinde, sosyal medyaya bir video düştü. Zati yan yana 5-6 kişi yürüse; birbirine omuz atmadan geçilemeyecek sokak: “Travestiler Sokağı” olarak da bilinen bölgede toplanan yüzlerce yabancı uyruklu şahıs, travestilerin cama çıkması ve kendilerini içeri alması için ıslık çaldı, cama çıkması ve kendilerini eve alması için tezahüratlar yaptı” şeklinde servis edildi…

Kankana Adres Tarif Etmiyorsun!

Haberde zati niyet, ayan beyan faş edilmişti. Sokağı tariflerken aralarında en az 4 sokak bulunan, yakınlık itibariyle 500 metreden fazla olan “Demirören Alış Veriş Merkezi yakınındaki” diye tariflenmişti…

Oysa sokağın adını vermekten imtina etmemişler “ Küçük Bayram Sokak “denmiş. Hani, sokağa talebin önüne geçmek gibi dertleri yok. (Aykırı Haber)

Aslında sokaktan sağdan yukarı dönünce, en yakın nokta Ağa Camii. Konumu da İstiklal Caddesi. Yahut, o sokak Tarlabaşı Caddesi’nin bir üst paraleli…

Detay Ayrıntı Da Gizli

Bayram Sokak ve sakinleri sermayenin, rantın önünü kesiyor. Sokağı ve bölgeyi iyi bilenlerdenim. Sakinlerinden tanıdıklarımda var.

Özellikle son 6-7 yıldır, Tarlabaşı Caddesi’nin alt tarafındaki yoksulların yaşadığı apartmanlar yıkılıp; yerine belki trilyonluk yaşam alanları yapıldığından beri; bunların yanında da Beyoğlu’na yeni bir çehre kazandırma arzularıyla; bizim minik sokağın çevresinde butik oteller, turistik işletmeler, popüler gece kulüpleri, barlarla çevrelenmişti de…

Üstüne bastınız; bunca “kaliteli” bölgenin, marka değeri düşüyordu; hele de translarla anılması, yeterince sebep… Evet, bildiniz…

Bakın! Haberde o lüks AVM adı geçmese (direkt rant kokusu), haberin içinde yine esnaf görüşü diye (tek görüş alınmış… tarafsızlık nerede); “Bunlar buradan kaldırılsın, dükkanlarımızı açmaya korkuyoruz” feryadı atılmasa; hele de yakınında tarihi camii var gibi, din sosuna da banılsa; daha çok tutar ve de inandırıcı olurdu haber…

O esnaflar ki kimsecikler yokken; trans kadınlar üzerinden servet edindiler. Bir kuruşluk şeyleri, 10 kuruşa sattılar… Hizmetlerinde de misliyle para kazandılar, belki de tek müşteriler, o sokağın sakinleriydi; artık ihtiyaç bitti, feryat zamanı geldi…

Trans kadın olarak bildiğim , tek şey; trans kadınların oradan sürülmesi için, yine bir tezgah oluşturulduğu… Her yol denendi, son kertede mülteciler, göçmenler oyunun içine dahil edilmeye çalışılıyor…

29 trans kadına 277’şer lira para cezası kesilmiş; fuhuş yaptıkları ve çevreyi rahatsız ettikleri için…  E, hani kadınlar çama çıkmıyor, onları içeri almıyor diye izdiham olmuş, curcuna kopmuştu… Tek dert, onların varlığı çünkü…

Ayrıca çoğu Afganistan, Pakistan, İran, Bangladeş uyruklu 97 kişi hakkında işlem yapılmış; bazıları geri gönderilmek üzere, toplama merkezlerine yollanmış.

Pandemi döneminde; maskeydi, mesafeydi cezaları yazmak için sokaktan ayrılmayan bekçisi, polisi neredelerdi o gün? Hele de transların olduğu noktada, o derece büyük kalabalığın oluşmasına müsaade edilsin… Sizi bilmem, bana çok akıllıca gelmiyor…

Dip Not Niyetine

Dostlarım, sevgili okurum; dilde pelesenkleşen “Mülteci Sorunu” yok, şu an yok denecek kadar az…

Asıl sorunumuz 10-15 sene sonra başlayacak… Şimdilerde yeni doğan, belki 5-6 yaşlarında olan çocuklar büyüyecekler; nefretin içinde, geleceksiz, eğitimsiz, işsiz birer yetişkin veya ergen olacaklar; tam da orada kopacak, dananın kuyruğu…

Pek çoğu doğumla vatandaş olmuş, aileleri burada hayat kurmuş; tek bildikleri yurtları burası; ama hiçbir şeyleri de olmayan gençler…

O gençler öfkeli, kızgın, kırgın, geleceksiz; en önemlisi de her türlü suça, suç örgütünün kullanımına da açıklar… Yandı gülüm, keten helva…

Yeni Masalınızı Da Yemiyoruz

Masal bu ya; yüzlerce yabancı uyruklu, bizim travesti bacılarımızın camlarını taşlamışlar, ırzlarına göz dikmişler, vatandaşımızın namusuna yan bakmışlar…

Hani gökten zembille düşsem bu ülkeye; ne kadar da eşitlikçi, fobilerden uzakta; kardeşçe bir arada yaşıyorlar; dahası dönmeleri bile insan yerine koyuyorlar, derdim…

Ben kör, siz de iyi birer masal anlatıcı olsanız, pireler de berber olsa; tadından da yenmezdi aslında…

Çabalarınızı taktir etmiyor değilim yine de… Şimdilik siz sağ, ben selamet; çok öptüm zeka fışkıran beyinlerinizden… Okurlarıma da ağız tadı, gelecek günlerimizin de bugünlerden daha güzel olmasını diliyorum…  

Bir Cevap Yazın