makyajın öteki yüzü

Güzel görünmek günümüzde varoluşumuzun vazgeçilmez bir parçası. Kozmetik endüstrisi bize gençlik güzellik ve cazibe vaat ediyor.

Günümüzde hayli popüler olan kozmetik ürünlerinin tarihi ise insanlık kadar eski. Günümüzde güzelleşmek ve kusurlarımızı kapamak için uyguladığımız makyaj, antropologlar tarafından beden süslemenin bir alt dalı olarak kabul ediliyor. Kimi yerde dini ritüelin parçasıyken kimi kültürde kişilerin toplumsal statüyü yansıtan bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Antropologlara göre; insan türünün sürüden toplumsallığa uzanan serüveninde beden süslemek önemli bir rol oynuyor. Yani; boyanmak benliğimizi ifade etmenin vazgeçilmez bir parçası…

Makyajın 70 bin yılı:

Kozmetiğin ortaya çıkışı neredeyse insanlık kadar eski. Makyaj malzemelerinin ortaya çıkışı ise milattan önce 70 binlere dayanıyor. Bu tarihlerde makyaj malzemelerinin ilkel formuna Güney Afrika’da bir mağarada rastlanmış. Prehistorik dönemde makyajın kullanım alanları ile ilgili pek çok görüş var. Kimileri homo sapiensin partnerinin ilgisini çekmek için iç güdüsel olarak beden boyamaya başladığını savunurken kimileri de avcılık sırasında avladıkları hayvanlardan gizlenmek amacıyla bu yönteme başvurduğunu ileri sürüyor. Doğrunun ne olduğunu henüz bilemiyoruz ancak; beden süsleme, boyamanın  insan türünün hatta insansı denilen humanoidlerin evrimsel sürecinin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Makyaj pratiği güzelleşmenin yanı sıra savaşmak, özel törenlere hazırlanmak veya bağlı oldukları kabileleri belli etmeye yarıyormuş.

Makyajdan kozmetiğe

Bildiğimiz anlamda kozmetik ürünleri ise M.Ö 4000’lere uzanır. Mısır hiyerogliflerinde resmedilen kadın ve erkek tasvirlerinde göz altlarında sürmeler olduğu gözleniyor. Antik Mısır’da kozmetik ürünlerinin gelişmesinde tıp biliminin ve dinlerin çok büyük payı var. Bilhassa bulaşıcı hastalıkların yoğunluğu Mısırlı doktorların hayvan yağları ve çeşitli tozlardan göz losyonları geliştirmelerine neden oldu. Malachite ismini verdikleri mineral kayası tozunun gözlerini enfeksiyonlara karşı korumak için kullandıkları biliniyor. Diğer yandan Mısırlı kadınlar için gözün hem altına hem de üstüne sürme çekmek önemliydi. Çünkü göz Tanrı Horus’un sembolüydü. Bu sayede Horus’un gücünü üstlerinde taşıdıklarına inanıyorlardı. Günümüze uyarlamak gerekirse üzerimize taktığımız bir tür nazar boncuğuna benziyor.

Mısır’da makyaj bir ayrıcalık değildi. O kadar ki işçilere kozmetik ürünleri maaş olarak ödeniyordu. Mısır medeniyetinde gerek kötü kokuları engellemek gerekse dezenfeksiyon için parfüm de üretilmiştir. Günümüze yakın formüllerle üretilen kokularda tarçın, laden reçinesi, günlük çiçeği, gül ve çeşitli esanslar mevcuttu. Mısırlılar kozmetik ürünlerini sadece kişisel kullanımları ile sınırlı tutmamış; aynı zamanda kendi toprakları dışında ticaretini yapmışlar. Ticaret kervanları sayesinde eski dünyaya yayılan kozmetik ürünleri medeniyetimizin önemli bir yapıtaşı…

Statün kadar konuş!

Bugünkü Almanların ataları Nordikler Romalıların deyimiyle barbar bir kabile olarak bilinir. Kozmetik denince akla Nordik kültürü pek gelmez açıkçası. Ancak Nordiklerde süslenmenin, o kültürün önemli bir parçası olduğununkeşfi arkeoloji dünyasında şok etkisi yarattı. Üstelik yapılan kazılarda savaşçı olarak bilinen bu kültürün mensuplarının süslenirken piercing, boynuz, tarak, boya malzemeleri gibi materyaller kullandıkları ortaya çıktı. Bu buluş, bakımsız olarak bilinen Nordik kabilelerinin hijyenlerine ve dış görünüşlerine tahmin edilenden daha fazla özen gösterdiklerini anlamamızı sağlıyor. 10. Yüzyılda Endülüs Arapları’nın gözlemlerine göre Kuzey Avrupa halkları savaşta düşmanlarını korkutmak ve ihtişamlı görünmek için gözlerini koyu renklere boyuyorlarmış. Aynı Arap gezginlerin notlarında göz bebeklerinin büyümesi için güzel avrat otunun kullanıldığı da belirtiliyor. Ayrıca yüz boyamak Nordikler için statülerini ifade etmenin bir yolu. Saç kesme işi ise Hansa ülkelerine pek uğramamış gibi görünüyor.

Doğunun büyüsü

Uzak doğuda makyaj adeta yemek içmek gibi bir pratik. Örneğin antik Hint kültüründe -ki Aryan medeniyetinin önemli bir unsuru- makyaj yapmak, önemli bir dini ritüeldi. Hindu inancına göre süslenmek, tanrılara yaklaşmaya, tanrılara layık olmaya güzellik çakralarını açmaya vesile oluyor. Çok süslü Hindu tanrılarına yaraşmak için makyaj yapmak bir ibadet biçimini almış. Hint Sürmesi, namı diğer Kajal’ın, Afrika ve Ortadoğu’da üretilenlerden farkı ise kömür ve kurşun yerine sandal ağacı ve hint yağının kullanılması. Her yaştan, kesimden kadın kajal uyguluyor. Öyle ki;  bebeklere bile makyaj yapıldığı biliniyor. Hintli kadınların alınlarının ortasındaki kırmızı noktanın adı ise ‘bindi’. Kırmızı nokta medeni durumlarını bildirmekten ziyade  3. Gözlerini açmaya yarıyor. Elbette onların kültüründe…

Tarihte ilk ojeyi Çinliler bulmuş desek; abartmış olmayız. Antik Çin’de tırnakların renklendirilmesi için ürettikleri ojenin içeriği damla sakızı, balmumu, jelatin ve yumurta beyazı ile doğadan elde ettikleri kök boyaların karışımından oluşuyordu. Soylu sınıfa ait bu pratik bağlı oldukları hanedanı belirtmek için uygulanıyormuş. Erik Çiçeği’nin de kutsal bir anlamı olduğu için, yüze veya vücudun farklı bölgelerine erik çiçeği dövmesi yapmak da Çinlilerin arasında popülermiş.

Japonyada makyajın gelişimini geyşalara borçluyuz. Antik Japonya’da yüzü ve sırtı beyazlatmak büyük bir öneme sahip. Yüz pudrası üretmek için pirinç unu ve kuş kakası, dudakları ve göz diplerini renklendirmek için safran çiçeği tozu kullanılıyor. Törenlerde diş görünümüne özen gösteren Japonlar, Ohaguro isimli özel siyah boyalarla renklendiriyor. Bilhassa geyşaların dişlerini topluluğa gösterilmesi hoş karşılanmadığından, dişlerin saklanması düşünülmüş.

Zarafetin ardındaki vahşilik: Antik Roma ve Yunan

Antik Roma’da cilt bakımına büyük ölçüde dikkat ediliyormuş. Roma’da özellikle kadınlar beyaz tenlerini korumak amacıyla ciltlerine sürekli zeytinyağı sürüyorlar. Ayrıca tebeşir tozu, beyaz kurşun, nişasta, süt banyosu, kaz/ördek yağı, fasulye ve damla sakızı, bal, sirke, soğan, gül, sülfür, hayvan idrarı ve plasenta, koyun derisi  ciltlerini beyazlaştırmak, gençleştirmek ve bakım yapmak için kullandıkları malzemeler arasında yer alıyor. Allık için kurutulmuş gül ve gelincik tozu, ruj olarak ise Kuzey Avrupa’dan getirtilen özel kırmızı kaya tozları sürülürmüş. Roma’da süslenme pratiği günümüz anlayışına yakın bir biçimde gerçekleştiriliyor.

Roma ve yunan medeniyetinde makyaj uygulamaları ve kullanılan malzemeler  benzerlik gösteriyor. Antik Yunan’da açık ten rengi soyluluğun simgesi. Dolayısıyla onlarda da cilt rengini açmak makyaj pratiğinde önemli yer tutuyor. Yunanlılar, ağır ve renkli bir makyaj yerine sağlıklı bir cilt ve varlığı belli olmayan hafif bir makyaj yapmayı tercih ediyor. Dahası bu kültürde saç süslemelerine, örgülere, mücevherlerle süslenmiş saç tokalarına sıkça rastlanıyor.

Bir Cevap Yazın