Kuyruktayız!

17 yıla ne çok şey sığdır(t)dılar.
Ne çok ilkleri yaşadık. Adıma konuşursam 2014’ten beri yerel ve genel siyasetle daha ilgili oldum. Mesela oy kullanan, seçim çalışmalarına katılan, sandıkta görev alan… Elbette ki apolitik değildim, sade Gezi ile de iç yüzünü gösteren karanlığın gözlerinin içine baktım hepimiz gibi.
İnanmasak da yine de halkın genel tavrı o diye sandığın ‘zaruretini’ savunma gereği hissettik bir çoğumuz. İlk gençliğimde de otuzlu yaşlarıma doğru da birçok seçim olurdu fakat genel anlamda büyük kaygıları yoktu kimsenin. İlklerimden birçoğu şu anki iktidara kısmet oldu, bu da onların gururu. Neyse bu başka bir konu. Çocukluğu, gençliği 80’li yıllara den düşenler için çoğu şey empati ile anlaşılamayacak düzeydeydi, neyse ki artık bizler de tadar olduk, deneyimleme şansına sahip olduk. Jenerasyon farkı kalmadı, algı güçlüğü çekmiyoruz!
Empatiyle tam kanıksayamadığımız şeylerin en açmazlarının başını çekense kuyruklardı. Yağ kuyruğu, benzin kuyruğu, tüp kuyruğu bizlere çok şey ifade etmezdi, en temel ihtiyaç maddelerinin yokluğu ya da temini için kuyrukta beklemeleri anlayamazdık. Neyse artık biz de şanslıyız!
Son bir senedir özellikle ekonomideki dalgalanma, döviz piyasalarındaki sert iniş çıkışlar, yanlış politikalar, hatalı kararlar, tarımın çiftçinin bitirilmesi, sübbansiyonda kesintiler, halktaki alım gücündeyse bariz yoksulluk… Uzayıp gidecek listeler sonucunda en temel ihtiyaç maddelerinin fiyat artışlarına çare olarak devlet birden “sosyalizm” yöntemlerine başvurmaya gitti. Halkına ya da kendi cenahına ucuz sebze yedirmeyi, eşitsizlik boyutundaki ibreyi halktan yana çevirmeye karar verdi. Zamanlaması manidar mıdır bilinmez, tam da 2019 yerel seçimleri arefesinde ve oy potansiyeli yüksek, dengeleri değiştirecek İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde…
İnönü Hükümeti’ni savaşın kapıda olduğu Kıbrıs Harekatı sonrası ambargo yiyen Ecevit iktidarını yerden yere vurup, CHP iktidarlı hükümetleri “karnecilik”le karaladıktan fakat o yılların gerçeklerini göz ardı ederek algı üretirken üstelik…

Basılan soğan depoları, terör listelerine alınan haller, domates, biber, patlıcan, patates neredeyse evlerdeki gümüşlüklerde sergilenmeye ramak kalmışken ve lügatlarımıza yeni yeni terimler girip çıkarken ve de üst perdeden uyarılar devam ederken böyle uyuduk çoğu geceler. Bir sabah uyandık ki belirli noktalara kurulmuş belediyeler eliyle Tanzim Satışlar ve kuyruk günleri başladı. Belediyeler temel görevini unutmuşçasına sebze satmaya soyunmuş! Masal çok güzel de masalın çok yönlü kayıp-kazanç dengelerinde de tam şeffaf olunsa. Tarladan alınan fiyata temel giderlerden nakliye, kar marjı, çalışan giderlerinden neyse ki söz edemeyiz. Belediyelerin kadrolu elemanları birden pazarcı oluverdiler. Bunlar yansıtılmadan tarla fiyatına halka sunmak, aradaki eklenmeyen giderleri ki muhtemeldir belediye kasalarından karşılayıp göreve zararına dönüştürmek, her seçimin sonrasındaki ekonomik bilançosuna yük üstüne yük yüklemek…
Çarşı Pazar esnafı yönünden bir yandan onları haksız rekabetle boy ölçüşemez düzeye sürükleyip bir yandan da tezgah parası, vergi ödevlerinin yerine getirilmesini beklemek… Marketleri, marketler zincirlerini tanzimlerle eşit fiyat diliminde satışlara mecbur bırakmak ki bunların zararlarını kısmen döndürebilir de küçük esnaf ne yapar? Pazarcı poşet de satamaz ya da…
Biraz da sokak kısmına ya da halk tarafına bakalım olayın. Kuyruk da aslında bir bölünme yarattı. Kuyrukta olan kotalı satışlara rağmen halinden memnun bir kitleyle beraber öte yanda da üstten bir bakış ve dil kullanan başka bir cenah var. Kuyrukta olan elbette ki oyların sonucu belki küçük çıkar ilişkilerinin getirilerini yaşıyor kuşkusuz. Suç varsa ki var yine de tabana inemeyen, dilini konuşamayan sol sosyalist muhaliflerin parti ve örgütlerin hiç mi suçu yok? Orası sütten çıkma ak kaşık mı? Kooperatif bilincini, örgütlülük bilincini, değer, birey ve öz bilincinin önemini yönetenin ödevleri, anlatmayan, aşılamayan bizlerin hiç mi suçu yok?

Elbette ki halk ucuz sebze ve meyve yesin, devlet de üzerine düşen sorumluluğu alarak temel ihtiyaçların vatandaşına külfet olmasının önüne geçsin, asli görevi budur zaten. Refahın artmasını sağlamak… Küçük hesaplar peşinde koşmadan, seçim propagandasına dönüştürmeden. Tarım Bakanlığı’nın tanzimler için stratejisi iki buçuk aylık mesela. Misal tarımı özendirerek, seracılığı geliştirerek nakliye sırasında ürünün dörtte birinin çöpe çıkmasına engel olarak, sübbanse ederek, çiftçinin kullandığı mazotu ucuzlatarak, tarla ve meraları imara açmayarak, tohum desteği sunarak, aracıların payını kontrol altına alarak… Ürünün bolca ve kolayca pazara inmesini sağlayarak, vatandaşının ve de piyasaların doymasını sağlayabilir. Bir parça havlu için halkın birbirini ezmesinin önüne geçebilir.
Kuyruksuz, bolluk içindeki günler mutlaka gelecektir de yakın mıdır bilinmez!
