“KOMSERLER AÇILDI MI?”

Herkes yakaladığı yerden, işine geldiği noktada veya da cüzdanına dokunmaya başlayınca “direnişçi”, “itirazcı”, haksızlıklar karşısında “konuşan” kesilir olmuş… Öncesi üç maymun…

Mutlak ki, insanın doğasında bencillik, çıkarcılık mevcuttur, bazılarında biraz daha fazla. Musluklar kesilince, onlar hepimizden daha öne geçer, herkesten daha gür ses yükseltirler… Konu cüzdana gelmeye görsün…

1 Haziran ile beraber, pandemi yasaklarında “kısmî normalleşme” evresine geçtik. Bana sorarsanız “fark var mı?” diye, sadece yularımızı biraz daha uzattılar derim…

SONRADAN ARAMIZA GELENLER…

1 Haziran sonrasında, “yasaklarda” esneme olduğu söylendi. Saat 22.00’a çekilen yasak başlangıcı ve ev hapsinin tek günle sınırlandırılması haricinde, değişen bir şey yok. Öncesinde de sonrasında da çalışanlar aynı, hafta sonu yasaklarında, tam kapanma dedikleri süreçte de çalışanlar aynı…

Yeni mottomuz; kalk çalış, gel yat, kalk çalış… Hafta sonu evdesin, akşam bilmem kaç yasak başlasın fakat çarklar durmasın, ekonomi çökmesin(?), çalış ha babam çalış… Son 13 ayımızın özeti. Bir de abuk sabuk eklenen, çıkarılan yasaklar yasaklar…

Şimdilerde ülke değil; saat 22’den sonra içki ve tekel mamulleri satışı yasağı yiyen tekel bayilerine döndük…

Sosyalleşmek yasak! Hava almak yasak! Yaşamak yasak, çalışmak serbest ama herkese değil…

Gösteri ve sahne sanatçıları, müzisyenler, kafe bar çalışanları ya bu ülkede hiç yoklar ya da “adları yok”. İlk darbeyi yiyenler de onlardı, halen görmezden gelinenler de onlar…

Fabrikaları, toplu taşımayı seven ve bulaşmayan korona, insanların biraz nefes almasına gelince birdenbire hortluyor… Pis korona, hain bulaşı

Sektördeki herkes parsayı götürmüş, köşeleri dönmüşçesine görünmez oldular. Karınları acıkmaz, yükümlülükleri yokmuş veyahut da buhar olup uçmuşlarcasına…

Müzisyenlerin çoğunun; kafe bar personelinin tümü sanki yevmiyeci değilmiş gibi, bir ölüm sessizliğine tabiiler… Gün geçmiyor ki ölümü seçenine, zaruriyetten enstrümanını, özel eşyalarını satışa çıkardı haberlerine denk düşmediğimiz… Çoğu da ismi cismi olmayan, belki yoklukları da göze görünmeyenler…

Artık değil! Sessiz sedasız ölenler, susanlar konuşsa da sesi duyulmayanlar “isimsizler ordusunun” fertleri değiller; salt onlar değiller ya da…

Gülbangimler, Demetgiller, adı sanı olanlar, hatta ve hatta makul sanatçılar da mırıldanır oldular… Serdargiller, kamu bankalarına teşekkür mesajları yayınlıyorlar; içinden geçtikleri zor dönemde borçları yapılandırıldığı için… Bizler de birer Serdargillerden değiliz, o da bambaşka konu…

GÜZELİM SEN Mİ SORSAN?

Komserler açıldı mı” diye, aylar önce halka soran Demet Akalın, dün de ”Sanatçılar napacak” şeklinde, yine bizlere sormuş…

Sanki bizim direkt hattımız var, sözümüz duyulur, dara düştükçe bilmem ne konserleri diye; kayrılan benmişim veya parasızlıktan aletine tel bağlayamayan bir müzik emekçisi kaile alınıyormuşuz da… Güzelim, bizi yorma, adrese sor, bizi de bilgilendir…  

Evciklerine özel aşçılar getirtip, mangal yaktıranlar, ünlü kumarhanelerden çıkmayanlar da serzenişteyse; belki gariban çalgıcının, günlükçü emektarın sesini duymayanlar, müzisyenlerin, sahne sanatçılarının seslerini, çığlıklarını duyarlar… Olmaz olmaz dememek de lazım…

SİZ YORULMASA MIYDINIZ?

Son gelişmelerden, sahne ve müzik sektörünün boğuştuğu zorluklar sonrasında; başta Haluk Levent, Ceylan Ertem, Burhan Şeşen, Gripin ve Manga grubundan da temsilciler, Ankara’ya giderek hem konser yasaklarına hem de sahne emekçileri için çözüm üretme fikrini geliştirmişler. Dileriz başarılı olsunlar, kanayan yaraya çözüm üretilebilsin…

Yukarıdaki kararın alındığı gün, yine bir “sanatçı”, çözüm için adım atmış. Tuğba Ekinci, sosyal medya hesabında: “Dünyanın en zeki ve karizmatik Cumhurbaşkanı sizden müzisyenlere göre bir düzenleme bekliyorum rica ediyorum. Meslektaşlarımın hitap şekilleri ben özürdiliyorum… Adam gibi istemeye telafuzu öğrenemediler ne yazıkki.” demiş.

Ünlü sanatçı ve büyük ricacı, Tuğba Ekinci’nin mesajına müdahale edecek değildim. Hele hele; noktasına, virgülüne dokunmak ne haddime… Maazallah, ben de çam deviririm, kusur işlerim, incelikli üslup, doğru ifade ve telaffuz bozulur, neme lazım…

Acaba diyorum ki, Ankara’ya yol yapacak sanatçı dostlar yorulmasalar mı, daha da olmadı; “rica etme”, “hitap”, “telaffuz” konularında, bir büyükten, belki Ekinci’den ders mi alsalar? Olmadı, yanlarında götürseler…

Biraz nefes, üç beş hoş name, hepimize iyi gelecek. Bizlerin ruhu doyar, hayatla bağlarımız da pekişirken; insanlar evlerine ekmek götürüp, onurlarıyla yaşayabilme şansı yakalayacaklar…

Lütfen! Tüm herkese eşit mesafede durun, sosyal devlet olma erdemi gösterin, beceremiyorsanız; bırakın insanlar ekmeklerine baksın. Ölümlerden, ölüm beğendirmeyin kimseye…

Bir Cevap Yazın