KAVŞAKTA DÖRT YIL

Bugün okuyacağınız yazı; biraz benim hikayem, ülkenin gündemi, her yöne yakın bir kavşaktan da hayata ve olaylara; baktığım pencereye de dair. Ve elbette, bir yazar olarak doğuşumun da yol haritası.

8 Temmuz 2018, yazarlığa adım atışımda atılan çentik değil, ama profesyonel yazarlığa başladığım tarih. O tarihin hayatımın yeni bin penceresi olacağından habersizdim.

Hoş hepimiz bazı adımlar atarız; oranın bir eşik olduğunu zaman geçtikçe öğrenir veya farkına varırız…

Yine, Yeniden Kendimi Doğurdum

Benimyolculuklarım hep bir “Acaba” ile başlar…

Güvensizlikten değil elbet; belki hayatın getirisini bilememek, yahut yüzüme çok fazlaca kapı kapandığı için de olabilir; ya tutarsa misali, biraz da göle maya çalmak gibidir hayatım; yola çıkarken ki ruh halim…

Ağır transfobinin hüküm sürdüğü topraklarda; ben de dahil, çoğu transın, Lgbti+’ların da yaşadığı durumun özeti aslında…

Net veya gerçekçi  olmak gerekirse, bu her durumdaki çoğu öteki içinde böyle sanıyorum. Biraz günlük yaşamak, bolcana belirsizlikler üzerine kurulu da galiba hayatlarımız…

Birkaç doğumundan, kendimi yeniden doğurmamın tarihlerinden sonuncusu; 8 Temmuz olarak, kendi günceme kazınmış da oldu. Hayat bu; bakalım kaç doğum daha gösterecek ömrümce…

Niye Kavşak?

Kadın, trans kadın, sınıf temelli hak mücadelesi, aktivizm;  dezavantajlılar merkezli evsizler üzerine çalışmak, çok erken yaşta sokağı ve de dilini bilmek… bir sürü mahallelere, hayatlara tanıklık etmememi de sağladı, sonuçta; görüşler, deneyimler, anılar… Çoğunluğu satırlarıma da yansımakta haliyle.  

Bir kavşak gibiyim; her yere yakın, bir o kadar da ortasındayım, büyük çoğunluğunda da her mahallenin ötekisi, siyahisi; tam göbeğinden, kâh da ilk gözden çıkarılacağı…

Her tarafın dertleriyle dertlenen, daim okurlarımın da iyi bileceği gibi; satırların içerisinde bana, deneyimlerime, bazı bazı kişisel dertlerime; kimi zaman da hepsi veya hiç birinin yanında; izlenimlerime dair tümceler…

Hal böyle olunca ve artık beşinci yıla doğru yol alırken; sayısız çocuğum var. Bu köşeden belki 300-400 kez; sizlere bilinmeyen hayatlar, hiç farkında olamadığınız gerçeklikler, dertler, hikayeler de anlatabilme mutluluğunu da yakaladım.

Bir birine avlusu  dahi olmayan hayatlara, mahallelere;  pencereler açabilmeye, yeni tanışıklıklar yaratmaya da özen gösterdim; bu şansa da sahiptim, adıma başkaca mutluluk kaynağım.

Satırlarıma Yansıyanlar

Tükendiğimi hissettiğim röportajlar, kalbimden dahi uğurlayamazken arkasından mektup yazdığım kızçem, Fatma (evsiz bir kadındı), Umut’um, Aslı’m; yüzlerini hiç bilmediğim cinayete kurban giden sayısız trans/natrans kadını yazarken; çoğu zaman tümcelerim boğazıma dizilir; yazının finalini göremediğim anlar, geceler de olurdu…

Çoğu yazar, gazeteci gibi; benim de yazılarımın belki de yarıdan fazlası; kadın cinayetleri, kadına dair suçlar; alamadığımız haklarımız ağırlıklıydı…

5. yılda da değişen bir şey olacağına inancım, neredeyse yok denecek kadar az… Sizlere okuması dahi zor satırlar; biz basın emekçilerineyse, dinmez öfkeyle, yer değiştiren isimlerin acısını; milyonuncu kez kullandığımız anlatabilme -ki çoğunla can acıtıcı-, her seferinde bu son olur; umuduyla yazma(ma)k düşecek…

En derinlerime kadar hissettiğim, artık çoğumuzda yakından tanıdığı yoksulluğu, günden güne elimizden kayan geleceğimizi; ülkedeki ağırlaşan siyasi atmosferi de okudunuz benden sıkça.

Hep Mi Kahırdı?

Değildi, elbette! Bazen dünyadan, çok azı bizden -bizde kutlanacak veya güzel şeylerin azlığı- kutlamaları, değişen dünyada; spordan sanata siyasete kadın/trans kadın  başarılarını, ilklerini de taşıdım köşeme; gıpta ve biraz da tatlı hasetlikle…

Kadın olmanın, kadına dair bir portal da yazmanın da getirisi; önceliğim kadınlar olmak üzere, tüm ötekiler, dezavantajlılara dair haberler, hak mücadeleleri de merkezliydi.

Arada ben de her şeyden boğuldum; kendimi filmlere, sinemaya vurdum; izlediklerimden görülesi olanları da tavsiye niteliğinde, sizlere de sundum.

Kitaptan konsere, filmden tiyatroya benim de beslendiğim kaynakları; kimi zaman sanatçılarla röportajlarla, geniş bir yelpaze de sunmaya çalıştım.

Artık ne kadarı olabildi, ben bir sürü negatifliğin içinden kendimi sıyırıp; başımı başka yönlere çevirebildim mi, orası  biraz muamma da olsa…

Onurluyum!

İlk yazım, sizlere ulaşan ilk cümlelerim; öznesi de olduğum Lgbti+’lar üzerine, Onur Haftası izlenimleri temalıydı.

4 yıl önce öyle başlamıştı, Work’n Women ailesine dahil oluşum; beraberliğimiz keyif, mutluluk beraberinde; sizlere ulaşabilme imkanı da getirdiği için ayrıca kendimi şanslı olmanın yanında; çok özel de hissettiriyor, Work’n Women yazarlığı🤗

Klavyenin başına her oturuşta çokça heyecan, biraz korku (ayırdığınız zamana değecek mi) hissettiğim doğrudur; lakin aldığım geri dönüşümlerden, birilerinize ulaşabildiğimi bilme hazzı, bütün o ilk anlara, gerilime değer.

O sebeple her seferinde yeniden başlayabiliyor, bilmem kaçıncı yazımı da sizlere ulaştırabiliyorum.  Öncelikle, siz sevgili okurlarıma; en içten selam ve sevgilerimi sunuyorum. Varlığınız, destekleriniz ve ilginizle; yine bin “Acaba” ile başlayan yolculuk; bugünlere gelebildi. Var olun 🙏

Sorularımı cevaplayan/cevaplayacak, köşeme konuk olan sayısız isme de sevgilerimi yolluyorum. Renk kattılar, hayatlarını açtılar, deneyim ve de fikirleriyle de bizlere; bakış açıları da sundular. Sağ olsunlar!

Yıllardır bıkıp usanmadan, size ulaşabilmemin yollarını açan; editörüm, manevi kız kardeşim ve de dostum Gökçe Türkmen övgülerin çoğunluğunu hak etmekte. Tüm çaba ve de emeklerine sağlık. İyi ki varsın Gök’üm🤗

İlk gün ki heyecan, umut ve de arzuyla; gördüklerimi, kimi zaman gözden kaçanları, gündemi, günceli; merceğime takılanları yazmaya devam edeceğim.

Gerçi sizin ki biraz da okur ne bulursa, onu okurmuş konumuna düşse de heybemde, hayatımda, ülkede, dünyada neler oluyorsa, iyisiyle kötüsüyle, iç acıyarak veya göz yaşlarınıza sebep olacak konu, konuk ve olaylarla; buradayım.

Dileyelim ki başta ben olmak üzere, herkesin kaleminden de daha çok neşe, müjde, güzellikler; bolca umut, yaşama sevincimizi güçlendirecek haberlere kapı aralasın yarınlarımız, satırlarımız.

Herkesin bir kendini ifade biçimi vardır; sözcükler de benim payıma düşen, yetersiz geldiği anlar olsa da… Yeni satırlarda buluşabilmek ümidiyle… Dostça ve en içten sevgilerimle…

Bir Cevap Yazın