KADINLAR YÜKSELDİKÇE ZIVANADAN ÇIKAN ERKEKLİK

Her alan onların olsun, her yerde sözleri geçsin; hükümranlık alanları sarsılmasın istiyorlar… Tam biat, söz dinleyen, kul mantığında kadın; tek dayanabildikleri, ancak razı oldukları.

Beden, karar, hüküm ve elbette hayatlarımız da onların gölgesinde; onların bahşettiği kadar olabilsin…

Hanelerimizde, hayatlarımızda, dünyalarımızda izlerinin olmaması çileden çıkarıyor; ille de her noktada uzantıları, erk’ekdaşlığın hükmü sürsün arzusundalar da…

Kimi zamansa, yöremizdeki, civarlarımızdaki erkeklerden de erkek olma; onların da başı olabilme hayalindeler…

İyi De Siz Kimsiniz?

Özgürlüğümüz, özgünlüğümüz, birey olma hakkımız, kendimize dair her karar; onaylarından geçmeli, çizgiyi belirlemeliler; arzu ettikleri şekilde yaşamalıyız…

Her yerde elleri, dilleri, gözleri var ve fakat kendi işlerine bakmaya lüzum hissetmiyor; zehirli fikirleriyle her yanımızı kuşatma halindeler de.

Hakkı mı nereden alıyorlar; ona da ihtiyaç duymuyorlar, çünkü yapabiliyorlar; çünkü çoğunluk ve güç sahibi olmanın-güçsüzlüklerinin dışavurumu aslında-; hayatlarında yolunda gitmeyen her şeyin acısını da bizden alma derdindeler…

Güçsüzler çünkü; beyinlerindeki sığ fikrin, vücutlarındaki uzantılarının, dizginleyemedikleri iştahlarının suçlusunu kadın/kadın bedeni olarak görüyor; küçük adam, şişkin erkeklik…

Günah Da Suç Da Beyninizde

Vay efendim neymiş, oyuncu bir kadın dekolte giymiş… Kendini teşhir ediyormuş, hem de TV’lerde; bilmem kaç milyonun önünde?

Parmakla işaretinize kadar; ben de dahil sayısız insan görmemiştik, olaydan dahi bi’haberdik. Bilsek de hem bize neydi, kime neydi?

Kadın erişkin, akli melekeleri yerinde, bir ödül töreni daha da önemlisi; beden ve hayatı üzerindeki kararları kendine aitti; banaysa- ki sana da- susmak; çok da rahatsız olursam, kanalı değiştirmek düşerdi…  

Ama yok; kendi kümesinde söz hakkı yetmez; bütün köye, o da yetmez; tüm dünyaya sözü geçmeli, her yerde onun borusu ötmeli…

Tek silahları güç ve ondan vazgeçmemek için tüm savaşları… O arada kim ölmüş kim kalmış, kimlerin hayatları sönmüş; yeter ki erkeklikleri, tahakküm alanları zeval görmesin…

İşi dil uzatmaktan da öteye taşımasa; kadının kıyafetini “şikayete bağlı olmayan suç”a sokmasa; ne hali varsa görsündü…

Melis’in bedeni, onun kararı ister sutyen takar, ister ise çarşafa girer; sense elini, gözünü, dilini kadınlardan çekmek ve de işine bakmakla yükümlüsün vekil eskisi…

Tek işin hayatlarımızı gözetlemek, hedef göstermek değilse şayet… Ekran karşısında, bir kadını linç etmek, yargısız infaz; erkeklik, dahası vekillik değildir; adının mertlik olmadığı da açık…

İçteki Yara Ve Canan Kaftancıoğlu

Savaşlarda her yol mübâh, düşmanı alaşağı etmek için de suç uydurmak, kitabı kılıfına uydurmak; bir yerlerden suç üretmek caizdir. Ha, bir de siyaset arenasında.

Orada da düşman hukuku, her türlü silah mübâh; yeter ki ayağa takılacak kimse kalmasın, yenilginin önündeki herkes cezasını çeksin; ortada suç sayılacak delil olmasa da siyasetçinin kürsü dokunulmazlığı, beyanının geçmiş yüz yılda olması da engel değil…

Adalet kıyımı her şeyi önüne katsın, tek ki iktidarları sarsılmasın, kayıplarını arkalarına aldıkları devlet gücüyle korusunlar; hak, hukuk, adalet, kurumlara güven duygusu kimin umurunda?

Canan örneğinde olduğu gibi… Kaftancıoğlu; salt İstanbul Seçimlerini’nin günah keçisi değil; aynı zamanda kadına yenilgi de demek birileri için… Öte yandan da geriden gelecek kadınlara da gözdağı…

Kadının gücünün, başarısının; sarsılmaz erkek dünyasını alt üst etmesi; erkek egosunda çizik atmak da aynı zamanda…

İstanbul; vazgeçilemeyecek kadar elzem, hele de kadın aklı stratejilere kaybetmenin acısı; yutulmayacak kadar büyük lokma…

Öfkeleri iki kat büyük. Koca bir metropolü yitirmek yetmez gibi, bir de kadın bir il başkanına yenilmek…

Büyük abiler için, nasıl bir utanç kaynağına dönüştüyse; Canan Kaftancıoğlu, il başkanı olarak koltuğuna oturduğunun ikinci günü hazımsızlıkları başladı, ta o gün kalemi kırıldı; geçen hafta aldığı ceza ve siyasi yasaklı konuma düşene kadar…

Hem yenilginin hem de gelecekte vekilliğinin, siyasi arenada yükselişinin de önü kesildi… Size, cezasının 2027’de dolacağını söylesem, ömür boyu men olmadığını belirtsem; aklınızdan ne geçerdi?

Kadın, Kadınlığıyla Mahkum Hem de Hâlâ…

Sözlerime son noktayı, geçen gün sosyal medya üzerinden etiketlenerek; bana da sorulan bir soruyla noktalamak istiyorum.

Kaç tane kadın bakan, parti yöneticisi var; dahası niye cumhurbaşkanlığı adayları arasında kadın yok? Siyasi çizgisi, duruşu ne olursa olsun, bu ülkeyi yönetecek meziyette hiç mi kadın aklı yok ki?

Biz kadınlara  verilecek en yüksek paye; sekreterya, bakanlık, bilemedin başbakanlık… Abiler hep son sözü söylemeli, üzerimizde denetimleri olmalı; dahası kadınlar kadınlığını bilmeli, güçlerini sarsmamalı; iktidarlarını ellerinden almamalıyız…

Fakat korkarım ki buna alışmak zorundasınız; hayatlarımızı, bedenlerimizi, geleceğimizi, nasıl yönetileceğimizi de sizlere bırakmayacağız beyler.

Bir gün mutlaka, en tepeye de oturacağız; sizlerse ya rıza gösterecek veya da ağlayan gözlerle; günlüklerinize, kara kaplı defterlerine yazacaksınız…

Bir Cevap Yazın