KADINLAR SINIRLARI YENİDEN ÇİZİYOR

Türkiye’nin kadınları ayakta… Türkiyeli kadınlar öfkeli… Kadınlıklarının, kadınca varoluşlarının, kimliklerinin yok sayılmasına öfkeliler, yatışacak gibi de durmuyorlar…

İstanbul’la özdeşleşen, temelde aile içi şiddeti önleme eksenli İstanbul Sözleşmesi’nden yangından mal kaçırır gibi, bir gece yarısı, halkın çoğunluğu uyurken sıvıştık… Milyonlarca kez provası yapılıp, kadınlar da kez be kez “hayır, çıkamazsın” demişken, rızalık göstermedikleri hâlde…

KADINA RAĞMEN…

Dediğim dedik bir dayatmayla, içten içe kadına olan hınçla; ama en çok da ruhban sınıfını mutlu etme gayesi ile, kadınların boğazlarına yağlı ilmek geçirildi…

Tek tipleştirme, sekülerlikten koparma, bir o kadar da “bireyleşen” kadına duyulan öfkenin yanında; sadece 2 tümce içinde, sözcükten ibaret LGBTİ+’ lara, kısmî tanınma sağlıyor diye, ülkenin %50’sinin kazanılmış hakları tırpanlandı…

Sözleşmenin feshini ise, bazı cenahların kriminalize etmesine bağlayıp; tereyağından kıl çeker gibi, kendilerini kenara çektiler…

Sonrasında; kadınların korunması için “kâğıt parçasına” ihtiyaç duyulmamasından tutun da akla ziyan, nice suya sabuna dokunmaz savlarla, savunu altında “tüy diktiler…”

İptal ettik demelerinin üzerinden, henüz hafta bile geçmeden, bir günde, daha doğrusu 12 saat içinde, 6 kadın katledildi… Yarım günde, her iki saatte bir kadın öldürüldü…

Koalisyona katma derdine düştükleri, ki çıkılma sebeplerinden de birisi olan Saadet Partisi başkanı Karamollaoğlu “İstanbul Sözleşmesi, kadınları korumuyor, cinayetlerdeki artışlar ortada” dedi…

Yanlış! Tamamen aldatmaca! 2010 yılında 180, sözleşmeye imza attığımız yıl olan 2011’de 121, 2016’ da 328, 2017’de 409, artışın tavan yaptığı yıl olan; 2019’da 474 sayısı ile 2008-2019 arasında toplamda 3.185 kadın öldürülmüştü (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu). 2011 sonrasındaki artışın sebebi ise; yasaları işler kılmadığımız, yani arkasında durmadığımız, tamamen yönetim kaynaklıdır…

En azından, “kadın cinayeti” yok da diyebilirlerdi.  Hoş, kadından sorumlu ‘kadın’ bakan, ağızda gevelemeyle, o anlamda sözler etmedi de değil ya neyse…

Hazır artışı, hele de geçen Cuma gecesinden bu yana olanı konuşuyoruz; Boğaziçi rektör protestolarında yine LGBTİ+’lar öğrenci kulüplerini, kulübün üyesi öğrencilerine gökkuşağı bayrağı açıldığı sebebiyle, sert müdahaleler oldu. Gözaltına alınanları desteklemek için, İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yapan arkadaşları da işkenceyle gözaltına alındılar…

Sanırım, Boğaziçi öğrencisi olup da gözaltı, elektronik kelepçeyle ev hapsi yaşamayan öğrencileri, parmakla sayar olduk…

Ve 30 ayrı suç kaydı olmasına rağmen, sokaklarda gezebilen bir suç makinası; işitme engelli bir eşcinseli, öldüresiye dövdü…

18 yaşında, genç trans bir kadın, amcasının ağır fiziksel şiddetine uğradı… Çünkü; başta biz LGBTİ+’lar, kadınlar yasalar önünde sahipsiz ve koru(n)masızız…

SOKAKLAR YİNE KADIN NEŞESİYLE DOLU…

Tüm bu hukuksuzluğa; kadın+’ların haklarının yok edilişine, “yaptım, oldu” dayatmalarına, rıza göstermemiz, susup sineye çekmemiz düşünülemezdi ebette ki.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, pazartesi günü öğle saatlerinde, Taksim Meydanı‘nda oturma eylemindeydiler. Yüzlerce polis tarafından, çevreleri kuşatılan kadınlar yılmadı… 20-30 kadar kadın; belki de ilk kez, o kadar kolluğun “özel ilgisi altında, huzurlu hissederek”, direnişlerinden geri adım atmadılar…

İçinde olduğumuz cumartesi günü de dahil olmak üzere, İstanbul’un her noktası, meydanı, tüm ilçeleri kadınlarca kuşatma altındaydı.

Cuma günü akşam saatlerinde, Kadıköy/Altıyol girişinde Kadın Meclisleri çatısı altındaki; irili ufaklı dernek ve topluluktan, her görüşten yüzlerce kadın “İstanbul Sözleşmesi Bizim”, “Biz Vazgeçmiyoruz” isyanlarını sürdürdüler…

27 Mart Cumartesi günü de Kadıköy olacak, yine kadınların adresi. Örgütsüzünden milletvekiline, başı kapalısından mini eteklisine, feministinden komünistine… kadınlıklarıyla, tüm ezilen yanlarıyla sokaklar kadın kokacak… Sokaklar isyan kokacak!

Yaşamak istiyoruz diyorlar. Ölmemek hakkımız diyorlar. Adıma, kimsenin söz hakkı yok diyorlar. Bedenim de hayatım da benim diyorlar. Artık yeter çığlıkları, arşı inletti duymak istemeyenler düşünsün… Sokak kadınla, kadın sokakta özgürleşecek…

Bir Cevap Yazın