KABAK TADINI GEÇELİ ÇOK OLDU

Bu yazı kafamda başka şekilde belirmişti aslında. Fenadır ki, bizler çoğu şeyi en abes haliyle hatta daha dramatik şekliyle, kez be kez yeniden yaşar bir topluma dönüştük…

Yazılmasını, konuşulmasını bırakın, yaşanılması büyük travmalarla dolu konulardandır; kadın sorunları. Kadına dair suçları, olayları zibilyonuncu kez yazmayan yazar, işlemeyen gazeteci yoktur.

Yine de her seferinde “a,b,c”ye yeniden başlar gibi baştan almak, yazmak zorunda kalmak; bizlerin de ömrünü tüketiyor, tıkıyor, yazım körlüğüne sürüklüyor…

Ayıbımız, Utancımız…

Algıda seçicilik değil, çünkü çözülemeyince “temcit pilavı” misali, sürekli önüme kadınların  hayatını zorlaştıran, irili ufaklı, bir sürü haber, sosyal medya iletisi düşüyor da düşüyor…

Twitter’da dolaşırken, bir kadının attığı “artık kabak tadı verdi” diye adlandırdığı ileti topluluğuna rastlamıştım. Gündelik hayatta, sözle yahut gözle, kadınları hizalandıran, artık “kanıksandığı için” de çok konuşmadığımız, çoğu kadının da deneyimlediği, bazılarımızın da derin travmasına dönüşen bir konudan bahsediyordu.

Kadın, spor amaçlı çıktığı yürüyüşlerde, giydiği şort ve zaman zaman da tayt yüzünden yol boyunca laf atılmasından, bâzen çalınan kornalardan, kısaca gündelik hayatımızın kılcal damarlarına kadar  işleyen tacizden, tacizin artık pek de dile getirmediğimiz boyutundan bahsediyordu.

Artık, öyle kangrene dönüştü ki çoğumuz spor yapmamaya, çıkarken daha ”normal, ustruplu” şeyler  giymeye başladık… “O da öyle giyinmeseymiş” sıklıkla duyduğumuz, zaman zaman hem cinslerimizce  bile plesenge dönüşen bir savunuya, kadını yanlışlaştıran, erk’eki daha da hoyratlaştıran  hâl almaya başladı…

Örneklemimiz, konumuzdaki kadın olsun. Spora, yürüyüşe neyle çıkılır? Tayt, eşofman, mevsimine göre de şort. İlginç olan, tacize vardıracak, hayat bezdirecek ne var bu kıyafetlerde?

Biz Geri Çekildikçe!

Sosyal medya, yukarıdaki gibi feryatlardan geçilmiyor. Mutlaka hepimizin önüne, buna benzer iletiler sık sık, bâzense birkaç tane düşüyor olmalı…

O iletiyi kafamda yazmayı planladığım günden en fazla 1-2 gün sonra sanatçı Melek Mosso da aynı şiddeti yaşamış, çareyiyse yakın bir mağazadan pantolon almak olarak bulmuş…

Kadının yaşı, adı, ünvanı fark etmeksizin, hepimizin korkulu rüyası, hayat bezdiren baş belası. Kadın, hovarda adı altındaki şehir magadanlarının da saldırısına uğruyor, kimi zamanda da “Müslüman Mahallesi’nde salyangoz satırtırmayız”cıların şiddetiyle yüzleşmek zorunda kalıyor…

Her Zaman Da Öyle Bitmiyor

3 gün kadar önce, Yalova’da köpeğini veterinere götürmek için evinden çıkan 20 yaşındaki genç kadın, durakta bekleyen 70 yaşında bir adamın saldırısına uğrayıp çıkarıldığı mahkemece “tutuksuz yargılanmak üzere” serbest bırakılıyor…

Gerekçeler, savunuluar hep aynı… Pek tabiidir ki, yargılayan   mantık da öyle…  Taraf olmayı seçiyorlar fakat kadından yana değil. Güçlüden, çoğunluktan ve erk’ekten yana…

Biz kadınlarsa, yediğimiz dayak, yaşadığımız travmalar, uğradığımız taciz -tecavüz bunlar da yetmiyor; öldürüldüğümüzle kalakalıyoruz…

Acil yasa lazım diyeceğim de uygulamak için niyet, kararlılık ve en önemlisi belki de kadından, ezilenden, hakkı yenilenden yana tarafta mı olmak gerekli? Bu sorunun cevabını “bağımsız ve tarafsız yargı” ile yönetenler, yasa yapıcılar mı vermeli?

Gerçi, kimsenin bizi duyduğu, gördüğü, umursadığı var mı? Bizler, ülkenin yarısı olanlar, “kendimiz çalıp, kendimiz oynuyoruz” belki de ”hariçten gazel okuyoruz”dur da sesimizi mi beğenmezler?

Ortada çözül(e)meyen sorunlar, varoluş mücadelesi, çoğunlukla ölmemek için gösterilen direnç var, muhatap/lar ise yok…

Salt temel neden kıyafetler olsa, bir kadının şortu, eteği yüzünden şiddet gördüğünde 3-5 milyon kadın sokaklara şortla-etekle çıkalım diyeceğim de… O kadar kadın çıkmıyor sokağa, çıksa da sorunu günlük/kısa vadede çözmeye yarıyor…

Konu kıyafet olsa seksenlerinde bir kadın da evinde tecavüze uğrayabiliyor, evine gelen bilgisayar tamircisinin tecavüzden sonra öldürmesiyle de tanışıyor genç başı örtülü bir başka kadın…

Kadına çalışan “ahlak”, erkeğe, toplumca infial yaratan olaylarda, soygunda, talanda, çocuğa, hayvana, doğaya, ötekiye gelince; birden ‘bakkala çokoprens almaya gidiyor ahlak beygiller…’ Gör ki görebilirsen!

‘Kadın kadının yurdu’ olup, “kadınlık” şemsiyesi altında, kendi çözümlerimizi kendimiz üretmek, kamu oyu baskısı oluşturmak, sesimizin kısılmasına, bölme çabalarına direnmek zorundayız.

Ölen, öldürülen bizleriz! Evde, işte, sokakta, okulda, hayatın her alanında, anında özneleriz. Öğrendik ve altını kalın çizgilerle çizerek öğrettiler ki; görünmeziz…

3.sayfa haberlerinde, sosyal medya hashtaglerinde, kısa süreli anılır oldu adımız… Günü geliyor, ikişer, üçer ölüyoruz. İstatiksel olarak da değerimiz yok!

Yazılıp, çizildikçe ise; “muhalif basınını abartısı” olarak lanse ediliyoruz. O istatiklerde de dünyayla, AB/D’deki oranlarla kıyaslanıp: ”Yok denecek kadar az” orantısına tabii tutuluyoruz… Oradaki hak aramalarında da çoğunluğunun aldığı ağır cezalardan hiç bahseden yok…

Kayda girmemiz, ciddiye alınmamız için, günlük yüzer yüzer mi ölmeliyiz? Her güne elli, yüz adli vaka mı olmalı? Tutun ki öyle oldu sayın yöneticiler, sizlerde samimiyet ve ciddiyet görmüyoruz… Sorun çözücü gibi algılanmıyorsunuz yok saydığınız kadınlarca.

Arada sırt sıvazlayarak, bazen ”yen içinde kalsın” göz kaçırmalarınızla, yasaları esnete esnete; ’don lastiği’ gibi uzamasını sağlayarak, İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırma arzunuzla, kurtların önüne atıyorsunuz başta kadınları ve tüm dezavantajlı grupları, azınlıkları…

Duymayacağınızı bilsek de hep bir ağızdan bağırıyoruz: Artık yeter! Edî bese! Stop! Bıktık! Milyonuncu kez bağırsak duyulur mu sesimiz bilemesek de, bildiğimiz bir şey ver: Asla, yalnız yürümeyeceğiz!

Ölmekten, şiddetten, kadına karşı suçlardan bizler yorulduk. Her an yürekler ağızda beklemekten, ‘sıra kimde acaba’ diye, sağımızdaki, solumuzdaki kadınları kontrol etmekten U SAN DIK!!!

Altmış, yetmiş yıllık ömrün %90’ını kaygıyla, korkuyla, engellenerek, örselenerek, eşitlenmeye çalışarak, varlığını kabul ettirme savunusuyla yaşadınız mı? Neye benzediği konusunda fikir sahibi misiniz, Sayın Erk’ekler?

Söyleyene sivri sinek saz… Son olması umuduyla bu haberin, bu konunun. Söz yoruldu, ölen yoruldu, toprak doydu da ”Sağır Sultan”ların sağırlığı ileri sâfhada…