İTİBARDAN TASARRUF OLMAZ

Dövizde zirveler üzerine zirveler yaptığımız; enflasyonun aya ulaştığı, açlıktan ağız kokumuzun 1 km’den hissedildiği günlerdeyiz. Ekmeğinden temel ihtiyaç maddelerine kuyruğun iller arası mesafeye eşitlendiği; paran varsa bile, ürün alamadığın günler üstelik…

Yağmur çamur demeden, masanın demirbaşını bari ucuza getireyim, yanına iki lokma koysam kârdır, karnımız doyar diyen halk; halk ekmek büfeleri önünde çile çekmekte. Nasıl çekmesin, dışarıdan alacağı 1 ekmeğe; 2 ekmek alacakken, ekmeksiz karın doymaz hele de çocuğun varsa, güç yetmez…

Zat’a sorsan her şey tıkırında; “ekonomi şaha kalktı”, “aç mezarı yok”, “hükümeti aciz göstermek, devirmek için komplo üstüne komplo” demekte…

Ülke bayat ekmek satışına alışageleli asır geçmiş; garibanın, emekçinin belki tek öğünü, çayının yareni, gevreği/simidi yarım satılır olmuş… Belki de padişah haklıdır; israf olmasın diyedir, ekmeğin bayatı, simidin yarımı…

GÖRMEZ, BİLMEZ DEĞİLLER; HEPSİ BİLE İSTEYE…

Kendimizi kandırmayalım; “Sarayın olandan bitenden haberi yok. Danışmanları yanlış yönlendirmekte, dahası gizlemekte”, masal dinleyecekseniz de tutarlılığı olsun… Neredeyse, bakkalın çırağına kadar seçiyorsa; bi’ haber olsun, arkasından gizli saklı dolaplar dönsün… Tabiatın yasalarına aykırı!

Fantezi dünyasında, paralel gerçeklikte yaşadığını da düşünmüyorum, düşünenimiz de yok gibi ayrıyeten. Her şey bir planın parçası, hepsi yerli yerinde hamleler.

Asgari ücrette en ucuz ülke, Bulgar’ın “bir milyoncusu”, Çin’in, Bangladeş’in… ucuz emek gücünün önüne geçme, açlığa sürükleyip, ekmeğinden kömürüne makarnasına oya dönüştürme, biat eden halkın temelleri için her şey.

Zenginlerine, yeni türedi karaborsacılar, stokçular ekleyerek; sermayeyi de kendine mahkûm etme peşinde. Biat eden halkından, kökten bağlı sermayesiyle; yıkılmaz saltanat, parasından tarikatlarına yeşil mutluluk diyarına yelken açma hevesi yatmakta, tüm olan bitenin altında…

HALK AÇIZ DEDİKÇE…

Çaresizlikten, açlıktan ölüme sürüklenen insanların sayısı artmakta; her gün 3’er 5’er insanı yitirmekteyiz. En büyük oy depolarından Trabzon sokakları dahi, boş tencere sesleriyle yıkılmaktayken üstelik; “bol kaynaklarımızı” paylaşma kararı aldık… Halk yemesin de kim yerse yesin!

Geçtiğimiz hafta sonu 15.’si düzenlenen, Ekonomik İş Birliği Teşkilatı’nda, yaptığı konuşmasının bir bölümünde:” Ciddi bir insani ve ekonomik krizle karşı karşıya bulunan Afganistan’da bir an evvel kalıcı barış ve istikrarın tesis edilmesi önemlidir… sağlık, eğitim gibi kritik sektörler dahil devlet yapılarının işler halde tutulması çabalarını destekliyoruz. Tüm bölgemizi etkileyecek bir mülteci krizinin önlenmesi için Afgan ekonomisinin ayağa kaldırılması gerekiyor” dedi cumhurumuzun başı.

Size desteklemeyin, ayağa kaldırmayın diyen yok da biraz da elinizi kendi cebinize mi atsanız? Halkı ilgilendiren, ekmeğini iyice kuşa çevirecek karar da bol keseden vaatte bulunmasanız mı? Bizlerin oylarıyla seçilen partilerinde mi fikrini alsanız yahut?

Kabil Havaalanı” hayaliniz suya düştü diye, ille de kıyısından köşesinden Afganistan batağının içine dalmak zorunda mıyız? Sakın arzunuzun altında, Talibanist yönetimle sıkı dostluk kurma hedefi olmasın?

Ümmetçilik, cihan padişahı, hamilik isteğinizin nereye sürükleyeceğini, bilmez de değilsiniz elbet…

Engel olmayız, önünüze dağ da koymayız, Afganlıların cumhuru olma hevesi güdüyorsanız, önünüz sonuna kadar açık.

Yeter ki, kamburumuza kamburlar eklemeyin, dost gönülleyeceğiz diye. Teoride yakın hissettiğiniz zihniyetin yönetimini legalize etmek için, boğazımızdan kesmeyin de nereden desteklerseniz destekleyin…

Tut ki, dediğinizi yaptınız; içeride var olan mülteci düşmanlığının tırmanmasının, hele de sayıları milyona yaklaşan Afgan mültecilerin can güvenliğini, nasıl sağlayacaksınız?

Yoksa böyle bir kaygınız yok mu? Sizi bağlamaz mı içeride yaşanacak şiddet sarmalı, hedefiniz bu mu acep?

“İyi niyet taşları”; daha çok ölüm, açlık, gözyaşı getirecek, ülkenin her yerini yakacak…

Hem bir biz miyiz, tüm dünyanın eli açık ağası? Kumara yatırılan paralar yeter, evdeki kadın ve çocuklar da aç… İki lokma bizim kursağımızda kalsın…  Yetti be!

Bir Cevap Yazın