İŞ YAPMAYI KARIŞTIRIYOR OLABİLİR MİYİZ?

Süregeldiği için, gözümüze sokulduğundandır belki; kimi zaman sap ve samanın yeri acaba değişiyor mu, öyle algılamamız isteniyor olabilir mi? Misal; her şeyin tek kişi üzerinden yürümesi, onu göremezsek de yapılmadığı; olamayacağı endişesine kapılmak gibi…

Eve herhangi bir şey için tamirci çağırmışsam; genel de orada çalışan bir eleman, usta gelir. Bir işletmeye gittiğinizde, bize hizmet eden; ekseriya emekçidir. Şayet eleman açığı yoksa veya küçük bir mekan değil; her işe de iş veren bakmıyorsa…

Bir hiyerarşi, yönetim biçimi, görev dağılımı vardır. Hizmet alanlar, müşterilerin de muhatapları; çoğunlukla o görevle sorumlu olanlardır…

İbb, Sadece İmamoğlu Değildir!

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi (İBB), salt Ekrem İmamoğlu’ndan oluşmaz. Onlarca farklı birimden, yüz binlerce kişiden oluşan kurumun idarecisi; yönetsin ve de hesap versin diye seçtiğimiz kişidir kendisi.

Her işin başında olan, olmak zorunda olan kişi de değildir. Mesaisi içerisinde de sayısız sahada, her yerde birden olabilmesinin imkansızlığını unutmayalım…

Başkan yer yer her projeyi bazen saha da çoğunlukla da şefleri, amirleri, müdürleri; o işin, birimin sorumlusu ile iletişim halinde olarak denetler.

İmamoğlu, Çarkın Başıdır

Hepimiz, özellikle de İstanbulluların malumu; geçtiğimiz günler şiddetli yağışlarla geçti. İstanbul, öte yandan da seller altında kalması, su baskınlarıyla da hafızalarımızda yer etti; bu da başkaca gerçeklik…

Bir metropol olmasının yanında, iktidardan muhalefete geçmesinin de etkisiyle; gözler her dem Ekrem Başkan ve iş yapış biçimdedir.

Yine kıyametler koptu! Bayram tatiline de denk gelen yağışlı süreçte; efendim nasıl İstanbul’u ve görevini bırakırmış, onun için mi seçilmiş, oy almış…

Öncelikle, arkadaşlar devir teknoloji çağı, iletişim çağı… İmamoğlu ne kepçe operatörü veyahut ne vidanjörü çalıştıran emekçi yahut bilmem ne…

O esnada, senin benim orada olmam ne ifade ediyorsa, başkanın da orada olması; ancak ve ancak o kadar anlam taşır…

O alan için, ayrıca bir erbablığı, meziyeti yoksa, sadece kuru kalabalık; belki de saha elemanının üzerinde de gereksiz bir gerilime yol açar…

Hem bilebilir miyiz, o an için orada olmaması; olmasından dahi daha yararlı bile olmuş olabilir?

Saha Elemanlarının Hakkını Yemiyor Muyuz?

Sokağımızı kimin temizlediğini bilmem, çöpü toplayan emekçiyi tanımayız çoğunlukla. En fazla, o da denk gelmişsek; bir ihtimal fırça sallayan, çöpü toplayan insanların yüzüne aşinayızdır.

Bir şikayet durumunda; amirini, temizlik işleri biriminin dıdısının dıdısıyla ve sorun çözülemediyse, çok da şanslıysak; belediye başkanıyla müşerref oluruz… 

Bölgemin belediyesini, Muammer Keskin yönetir. Keskin, benim çöpümü toplamaz, kapımın önünü süpürmez; görevi de o değil ayrıyeten….

Çalışma arkadaşları ve icraatları da yerinin korunmasında belirleyicidir; buna rağmen kanalizasyon açan değildir yine de…

Sarı Çizmeli Ekrem

Bir gerçeğin altını çizelim! İstanbul’da karayla deniz birleşmiyor artık… Geçmişte Üsküdar örneğinden alışık olduğumuz gibi diyelim hatta…  

Şunu da diyemeyiz elbette; bütün alt ve üst yapı sorunları çözüldü; sihirli değneği var…

16 milyonluk kent, belki yüzlerce sorun, plansız yapılaşma ve her an büyüyen dev de bir şehirden söz ediyoruz. Üstüne de sürekli önü kesilmeye çalışılan; öz kaynaklarının tırpanlanması gerçekliğini de akıldan çıkarmazsak; 3 yılda yapabileceğinin iyisini yaptı da diyebiliriz…

Eleştirilemez midir, tabii ki hayır! Mantık silsilesi içinde, dişe dokunur şekildeyse şayet…

Esenyurt/ Haramidere’yi iskana açan mıdır? Dere kenarına ruhsat veren midir? Yapılaşmaya mı göz yumdu? Bu konularda hatası var mı? Cevap evetse, birlikte çullanalım üstüne…

Geçmiş yönetimlerin kusurlarını, kendisine kesmek ne derece akıl alır? Fakat, tabii ki görev süresince oranın sorunlarının da üstüne eğilmeli; sırtını dönme lüksü yok da.

Şayet o tatile, belediyenin kasasıyla gittiyse, amenna eleştiriden de fazlasını hak ediyor…

Tatilde; telefonu kapsama alanı dışındaysa, tüm sorunlar yaşanırken hiçbir şekilde de kendisiyle temas edilemediyse, el birliğiyle taşlayalım…

Sarı çizmeleriyle pozu yok diye, mış gibi yapmadı diye, ben olmazsam iş yapılmaz; ben İBB’nin bel kemiğiyim böbürlenmesine girmedi diye mi, tüm bu haksızlık?

Sarı çizmeli fotolarına bunca hevesliysek, bir sürü bulabiliriz; başka projelerinin açılışında, başlatırken yahut da…

Devletin başı, gerek tatil gerekse de iş için görev bölgesi dışında olunca; ülkeyi kilitleyip mi gidiyor? Aynı tavrı oraya da yöneltebiliyor muyuz?

Bâki olan; işlerlik kazanmış kurumlardır, oturtulmuş sistemlerdir, yetişmiş kadrolardır. Tüm yöneticiler geçicidir. Koskoca kamu veya devlet kurumlarını da tek isimle özdeşleştirmek; bence kusurlu bir davranıştır.

İsimler üzerinden, gerçek iş yapanlara, emekçilere haksızlık etmeyi de bir ara bıraksak mı artık? Yoksa aynı isimleri seçmeye devam etmez zorunda mıyız, işler tıkırında  gitsin diye? Aynı yüzlere, isimlere ömür boyu mahkumiyete; niye bunca hevesimiz?  

Kişilere gereğinden fazla anlam yükleyip, doğaüstü güçlerle donatıp; sonra da şikayet etmemizi anlamlandıramıyorum…   Lütfen, kusuruma da bakmayınız!

Bir Cevap Yazın