İNADINA BİR GÖRÜNÜRLÜK HİKAYESİ: MURAT

Hepimiz bir özgürlük savaşı, var olma hikayesi yazarız hayatlarımızda. Topluma, aileye; ama mutlaka bir isyan, kendince var oluş başkaldırısı vardır hepimizde de. Bireysel bazlı savaşlar normal ve olağandır; lakin bir grupta, koroda veya topluluk içerisinde kısmen daha zordur; varlığıyla yer bulabilmek. Hele de göz önünde ve sahnedeyseniz. Tıpkı Murat gibi!

İlk gördüğüm anda gıptayla baktığım, şaşkınlıkla izlediğim ve bir yandan da gurur ve de kıskançlık da duyduğum birini tanıtmak istiyorum sizlere.

Avrupa Müzik Topluluğu’nun solistlerinden. “Ben Buradayım” diyordu; görmemek mümkün değildi Murat’ı.  Hikâyesini kendisine bırakıyorum. Hadi buyurunuz!

Modacı Değilim

-Hoş geldin öncelikle. Senin sözcüklerinle, bize Murat’ı tanıtır mısın?

Hoş buldum, elbette ki. Öncelikle, ben geçmişi olan; alaylı bir konfeksiyon tekstil stilistiyim. Cemil İpekçiler veya başka isimler gibi modacı değilim; kendi koleksiyonları olan da birisi değilim. Birisi koleksiyon ister veya pantolon ister; o iş benim alanıma girer.

Adı geçmişken: Cemil İpekçi, Yıldırım Bey ( Mayruk), Barbaros Şansal, gençlerden de Hakan Yıldırım’ı beğenirim; arkadaşımdır da Hakan.

Uzun yıllar büyük firmalarda, iyi işlerde çalıştım. Yurtdışında  defileler yaptım, iyi stilistlerin yanında yetiştim. Mösyö  Aytekin’in asistanlığıyla adım attığım sektörde; hareketli zamanlarında büyük paralar kazandım. Şu an dışında ve işsiz olsam da güzelliklerini çok fazlaca da yaşadım.

Sektör bir dönem, yanlış kişilerin eline geçti. Bir yandan da benim görüntüm, varlığım o an için fazla geldi falan derken; işlerim bozuldu, bir şekilde de dışında kaldım.

“Gamze Kozmopolitan” diye bir etikte de olmuştum. O süreçte bir güzellik yaşadım. Arkadaşım İzzet Çapa sayesinde; Ajda Pekkan’la tanışma ve çalışma şansı da yakaladım.

Böyle deyince, sakın Ajda Hanım’ı giydirdiğim veya koleksiyonunu hazırladığım sanılmasın. İzzet Çapa’nın  mekanında sahne aldığı gecelerde; kapıda müşterileri karşılayıp, masalarına oturtuyordum; teşrifatçıydım.

-A, Ajda Pekkan Mı? Hadi bize biraz Ajda Hanım’ı anlatır mısın? İnsan ilişkileri nasıldır, seninle diyaloğu nasıldı, emekçilerle, müşterilerle vs? Her dem “süper star” olarak mı yaşıyordu?

Ajda’nın olabileceği kadar, doğal da bir kadın; kendisi. Misal, pardösünü giyer, başına küçük eşarbını takar; herkesle selamlaşır, uzaktan el sallar; hızlıca kulisine geçer.

Son derece profesyoneldir. Sahnesini yapar, işi bitince hızlıca gene kulisine dönerdi. İzlemeye gelen onca isim ve yüksek sosyeteye rağmen, sahneden sonra kimsenin masasına uğramazdı.

Beni çok severdi. Bana da sürekli; N’olur, sahneden seni göreyim; ışığını seviyorum, derdi.

Komik, esprili, çok zeki kadındır. Halim selim, mütevazidir de. Kulise giren; ama sahneye çıkan kadın; yüzde yüz bambaşkadır… Mesleğine özen gösterir; düzenli şah derslerini alır. Kısacası boşu boşuna star olmamış yani…

-Günümüze dönelim mi? Merak ettiğim; bir müzik topluluğunda olabildiğince özgün ve de kendin olabilmen. Bunu nasıl başardın? Hiç sorun yaşamadınız mı?

Şu an Avrupa Müzik Topluluğu’nun üyelerindenim. 30-40 kadar kişiden oluşan, oldukça kendini bilen insanlar var. Başkanlığını Selda Hanım’ın yaptığı, bu işi oldukça profesyonelde de yürüten; kendini bilen insanlardan oluşuyor grubumuz. 

Hocamız; Mustafa Ertürk’tür. Öncesinden, başka gruplardan da arkadaşımdır da hocam. Koro geçmişim, Mustafa hocayla başladı. Fındıkzade’de başka bir koromuzda var; orada da beraber çalışıyoruz.

Avrupa Müzik’ten önce başkaca gruplarda da çalıştım, bu kadar rahat değildim; ait de hissetmemiştim… Kimisinde fobikler vardı, bazısı beni antipatik buldu…  Çalıştığım en demokratik ve hoş görülü grup diyebilirim.

Bir arada, Sulukule’de (Fatih) bir koroyla çalışıyordum. Oranın halkıyla iyi ilişkilerim vardı. İki koronun da tarihleri aynı güne denk geliyordu; burayı seçtim.

Sulukuleliler günlerce aradılar; geri dön dediler… Böyle olaylarda yaşadım. O korodaki hocam Aylin Şenyaylar’dı, birbirimizi pek de sevmiştik; şu an olduğum yer daha ağır bastı fakat.

Sorun Yaşamayanımız Var Mı?

-Malum ışığı olan, göz alıcı da bir insansın. Bu derece iddialı olman sebebiyle; grup içerisinde sahneye çıkarken tedirgin oluyor musun? Bir de senin varlığının, içinde olduğun koroya negatif etkileri oldu mu mesela?

Yok! Sahne almak, seyirci önüne çıkmak; hiç korkutmaz, sahne fobim de yoktur. Bu anlamda, özgüvenim yüksektir. Seyirci ne düşünür bilemem; ama ben oldukça rahatım, icracılığıma laf söylemezler; belki frapan bulabilirler veya da yönelimim rahatsız eder en fazla…

Açıkçası, benim bildiğim bir zararımın dokunduğu olay yok. Sadece sonradan duyduğum; daha önceki bir konserin resepsiyonunda, saz ekibinin, hakkımda nahoş bir tavrı olmuş; başkanımız Selda Hanım da olayı bana hissettirmeden çözmüş. Başka bir saz ekibiyle çıkmıştık konsere. Bana hiç hissettirmedi mesela.

Çok göz alıcı olduğum konser, son konserimizdi. Konsepti de “Gazino Geceleri”ydi. 1970 yılların en hit şarkıları söyleniyordu; ben de Zeki Müren’den bir şarkı seçtim.  O dönem sahne kostümleri (20 cm topuk, taşlı gerdanlık; etek ucu ve kollar işlemeli abiye ceket) biraz ağır ve şaşaalıdır; benimki de öyleydi.

Zeki Bey’in kendisi idolümdür, kadınlardan da Muazzez Abacı ve Emel Sayın hayranıyımdır. Galiba biraz benim ruhumda da assolistlik var. (Biraz değil ya neyse… Bolca gülüştük)

Klasik ve ağır şarkıları; tamam, gösterişli olmayı da seviyorum. Ama o topuklar üzerinde, 2.5-3 saat durmak ve soloda da uzun şarkı seçimi; laf aramızda yordu da.

Sahnede çok şey yaşamadım lakin geçmiş iş hayatımda, fobiklik ve kimliğimden ötürü sorun yaşadığım durumlar oldu. Olmaz olur mu, sorun yaşamayanımız yok gibidir de…

-Sen içinde yaşadığın toplumu nasıl görüyorsun? Malum Onur Haftası’ndayız, katılacak mısın? Bir de geçmiş deneyimlerinden yola çıkarak; Lgbti+’lar anlamında ileri mi yoksa geriye mi gidiyoruz?

Toplum olarak sıcak, samimi; özverisi yüksek de insanlarız. Belki alışmaktan ötürü, umursamamak yahut; toplum beni artık çok da rahatsız etmiyor. Ayrıca, Avrupa’yı da gördüm; sorunsuz yer yok gibi… Toplumla ilgili, kimliğimle ilgili; benim çok da şikayetim yok artık…

Bizler için, ileriye gittiğimizi söyleyebilirim. Bir kere 21. yüzyıldayız, teknoloji çağındayız; ne kadar da isteseler, bazı şeyleri geriye döndüremezler. İyiye gidecek, geriye doğru gittiğimizi asla kabul etmek istemiyorum, düşünmüyorum; düşünmek de istemiyorum.

Yok, Pride’a ktılmıyorum, hiç de katılmadım. Hiçbir dernekle yakınlığım, bağlantım veya ilgim de yok. Çok temsil edildiğimi düşünmüyorum; ait gibi de hissetmiyorum.

Hakların yaşam standartları arttıkça düzeleceğini düşünüyorum. Haklar da toplumsal haklarla beraber gelişmeli fikrindeyim. Bu toplumda kadın da hakları var mı mesela?

Tüm toplumların, ülkelerin geçmişlerinde kara lekeler var. Avrupa, Amerika’da da her şey güllük gülistanlık değil yani…

Daha Milliyetçi ve Muhafazakârlaşıyoruz

-Ülkenin ve toplumun en büyük sorunları neler? Tabii ki Murat’ın en büyük sorunlarını da merak ediyorum?

Pahalılık ve enflasyon! Benim de öyle. Her şeyde dışa bağımlıyız. Üretim yok. Misal; 3 tane kedim var, onlara en iyi mamayı alıyorum. Mama yerli; ama hammadde dışarıdan geliyor; o sebeple çok pahalı.

Atatürkçü ve Milliyetçi de bir kadınım. Avrupa ve Amerika boyunduruğu altında yaşıyoruz. Çok fazla söz hakları var; kendimizi yönetmemize izin vermiyorlar.

-Önümüzdeki süreç için, Lgbti+’lar haklarında umutkâr mısın, yoksa biz hep böyle mi kalacağız? Şayet öyleysen; umut etmeni gerektiren neler var?

Evet, umutluyum. Yeni jenerasyon, bir kere daha özgüvenliler, talepkârlar, tuttuklarını koparıyorlar; girişkenler. Bu anlamda bizim nesil, daha sessizdi veya kendini ifade edemiyordu sanki.

Yukarıda da dediğim gibi; çağın getirisi, teknoloji ve uzay çağı etkisiyle; başkaca gerçekleri, dünyaları da var. Bundan dolayı; olumlu gelişmeler olacak diye düşünüyorum. Dünya da hızlıca değişiyor ayrıca. Eşik aşıldı; yön ileri doğru gidecektir…

-Sonlara yaklaşırken, malum önümüzde bir seçim gerçeği de var. Senin beklentin ne, sonucuna dair görüşün nedir, kimi yakın görmektesin kendine?

İktidarın değişeceği konusunda, emin değilim. Değişse bile; bütün sorunların çözüleceğini düşünmüyorum…

Türkiye, daha milliyetçi ve daha muhafazakâr bir çizgiye dönmeye başladı. Böyle olması gerektiğini de düşünüyorum…

Söz siyasetten açıldı, sormadın; ama ben NATO’da da olmamamız gerektiğini düşünüyorum. Batı bizim dostumuz değil, hiç olmadı da…

Bağları komple koparmadan; yönümüzü doğuya dönmemiz gerektiği fikrindeyim. Rusya, Çin, Azerbaycan, Pakistan gibi ülkeler daha dost sanki.

Vatan Partisi’ne daha yakın hissediyorum, politikalarını beğeniyorum. Onlarla da ilgili bir takım söylemler var: ama doğru olduğuna emin değilim…

Şimdilerde Atatürk’ün yokluğunu daha çok hisseder olduk. Türklerin, ülkemin insanının; Avrupa’ya ya da başka ülkelere; özellikle işçi (kalifiye olmayan)  olarak gitmesine çok üzülüyorum…

CHP’nin mesela, benim için bir önemi yok. İçinde Atatürk veya ilkeleri, değerleri yok… Daha milli değerleri olan, milliyetçi bir partinin; ülkeyi iyi yöneteceği kanısındayım. Belki de ben yanılıyorumdur, bilemiyorum? Yine de gözlemlerim üzerinden konuşuyorum…   

Üretim ve istihdam vaadinde bulunan, samimi gelen kim olursa; oyumu ona verme yanlısıyım. Hele bir politikalarına görelim, netleştirsinler de…

Muhalefetin geçmişe çok takıldığı; o, onu yapmış, bu, bunu yapmıştan öteye gidemedikleri ve inandırıcı olmadıkları da fikrindeyim…

Kendiyle barışık, hayatın her hazzını yaşamış, doygun da görünüyordu, Murat.

Son derece girişken görünmenin yanında; aslında biraz da utangaç. Ağlamayana meme vermezler deyimi, onun için pek geçerli olmamış; misal, geçmişte birileri onu sahnelerin ortasına atsınlar; iteklensin diye beklemiş veyahut yol yordam gösterilsin istemiş.

Bu anlamda sanat camiasına da biraz buruk… Keşkelerim yok diyordu lakin şimdilerde, o günlere dönebilse, daha talepkâr olmayı veya kendini öne atmayı düşünürmüş.

Acısıyla, tatlısıyla öyküsü böyleydi. Biraz geçmişe götürdüm, kâh günümüz gerçeklerini, gündemi; geleceği konuştuk. Ajda Pekkan’a dair minik anekdotlar verdi.

Sizlerin de okurken keyif alacağınızı umduğum, bir başka görünürlüğü; bir hayatı daha taşıdım köşeme. Hani olur ya;  grup içerisinde; ışıltı görür ve aykırı duruşa rastlarsanız; kim olduğunu tahmin edebileceksiniz. Ki dilerim de rastlayın, dinleme şansı yakalayın…

Müziğin, sanatın, renklerin büyüsü sarsın hayatlarımızı. Her yan gri, yaşam bunca nefes keser haldeyken; bazen güzelliklere de rastlayalım… Umut ve mutluluk da temel ihtiyaç…

Bir Cevap Yazın