Hissizleşiyor muyuz? Bilinçleniyor muyuz?

Sevgililer Günü hiç bu kadar farklı olmamıştı.

Sevgi hayatın yapı taşlarındandır. Üreme boyutu, çoğalma ya da kök salma anlamında değil. Hoş evliliklerin ve birlikteliklerin temelinde de olmazsa olmazdır sevgi. Elbette ki sevgiyi ikili ilişkilerle sınırlandırmamak, cinsiyet bağlamında da irdelememek gereklidir.

Sevgi bir insanın bir canlıya, karşı cinsine ya da hemcinsine ya da varlığından dolayı duyduğu mutluluğun, hayatına kattıklarının hoşnutluğunun ifadesi olarak da adlandırılabilir. Mutlaka ki her bireyin tanımı özneldir de. Sevgi biraz da hayatla başa çıkabilme, hayattan haz alabilme ve hayatla savaşabilme halidir de şahsi fikrim. Sevginin dönüştürücü pozitif etkisi de su götürmez gerçeklerdendir.

14 Şubat’ı anlam olarak bilmeyen yoktur günümüzde. Üçüncü yüzyılda yaşamış olan Saint Valentine adlı rahibe hitaben de Valentine Day olarak adlandırılır. Sevgililer Günü ile özdeşleşmesinin hikayesi ise şu: İmparator Cladius, genç ve bekar erkeklerin evli olanlarına göre daha iyi asker olup savaşlarda başarı gösterdiğini savunarak evlilikleri yasaklar. Saint Valentine tam tersini savunmakta, gizli gizli de gençlerin nikahını kıymaktadır. Elbette Cladius öğrenip öldürtene kadar… Valentine’i anmayla başlayan gün, günümüzde Sevgililer Günü’ne dönüşmüştür. Takastan ticarete geçilmesi ve kapitalizmin cilvesiyle de metaya ve sevginin ticaretine dönüşmüştür.

14 Şubat için yazacağım yazıya sizleri de dahil edip, fikirleriniz doğrultusunda şekillensin istedim. Bazı yazılarımın sizin görüşlerinizin de içinde olacağı Twitter üzerinden anket yöntemini de dahil ediyoruz.

Katılımcıların yüzde sekseni, “Sizce Sevgililer Günü çok mu önemli?” sorusuyla yaptığımız ankete ‘Hayır’ cevabını vermiş. Önemli bir oran açıkçası. Bunu birkaç farklı şekilde okuyabiliriz sanki.

1.      Oylayanların daha bilinçli olduğu üzerinden giderek, kapitalizmin yüzünü görmüş olmaları.

2.      Sevgiyi tek güne ve hediye sarmalıyla sınırlandırmanın yetersizliğine inanmaları.

3.      Sevgiye ve aşka inancın yitmesi –ki öyle olmadığını umalım- belki…

4.      En iyi ihtimal de oylayanların yarısının hayatında kimse olmadığını düşünmek.

En sevdiğim gruba geldik: Duruma göre değişir’ciler. Yüzde 17’si böyle cevaplamış anketimizi. Sanki hayatlarında biri olursa önemsiyorlar gibi. “Sevgilim varsa hissettirsin ve hediyelere boğsun”cular bunlar mıdır bilinmez. Yalnızlarsa da “Sevgililer günü mü, o da ne ki” diyorlardır ya da… Durumun ne olduğunu bize de söyleselerdi keşke…

Yüzde 3’ü de “Evet, önemli” demiş. “Sevgili sevgili gibi olmalı, özel günleri atlamamalı, üç taş, beş taş, çiçek, çikolata, pahalı mekanlarda akşam yemeği, belki dans, gecelere akmaca… Sevgilimse özel hissettirmeli, sevgisini göstermeli” diye düşünüyor olabilirler.

Son gruba biraz fazla mı yüklendik acaba? Duyguların ifadesinin metalaşmasına karşı olan biri olduğum içindir belki de. Yahut da her şeyin içinin boşaltılıp ‘adı üstünde günler’den çok hoşlanmadığımdan da olabilir.

Sevgi kuşkusuz ki ifade edilmeli, hissettirilmeli de. Tek bir güne ve hediyeyle gösterilme tarzına karşıyım temelde. Bir objeye çevirilecekse ya da dışavurumculuk şartsa güzel bir yemek yapılabilir, içinde emek var. Kişisel beceriye göre bir şeyler üretilebilir, içinde siz olan. Şiirden resme, belki bir mektup bile olur. Mektup da yazmaz olduk.

İlle de hediyeleşeceksek de el emeği ürünler olsun derim. Küçük esnafı da pas geçmeyin, hele de ekonomi bunca daralmış, ayakta kalmak iyice zorlaşmışken. Çiçek olacaksa da tercih saksı ve kalıcı olanları tercih edile derim.

Sevmek güzel şey, söylemek, hissettirmek güzel şey, elinden geldiği, dilinin döndüğünce. Sevmek güzel şey, bütün kara parçalarında. Sevdiğini dile getirmek güzel şey, yeryüzünün bütün ana dillerinde.

Dünyayı sevgi kurtaracak! Sevmekle başlayacak her şey…

Bir Cevap Yazın