HERKESİN HÜKÜMRANLIK ALANI: KADIN BEDENİ

Kadınsanız bedeniniz “kamuya açık”, herkesin, her zihniyetten erk’eğin söz hakkına sahip olduğu, bilinçaltlarında bastırdıkları, yetersizliklerinin su yüzüne çıktığı, bunu da kadın/ı/lığı aşağılayarak, değersizleştirerek, ‘daha da erkekleştikleri’, nesnesinizdir. Sizden başka, herkes söz sahibidir…

Konu kadın bedeni olunca erkeklerin yaşı, kültürü, dini, ırkı, dünya algısı pek de fark etmiyor. Kısmen kullanılan dil, belki birkaç ton’ yumuşak’ olmakla beraber,’üstencilik’, bastırma arzusu, kadına dair sözleri hep oluyor… Hem de her şeyi onların bildiği, çok iyi bildikleri savlarıyla…

Ama Kadın Ya…

Kadının adı yok sayılmakla, hakaretle, belden aşağı vurmayla anılıyor çoğu zaman. Hedef tahtasına alınan kadının adı, yaşı, ünü değişiyor, mahallesi değişiyor. Uğradığı şiddet, kullanılan dilse hep aynı…

Kimimize edep ahlak öğretiliyor, kimimizin kısa bulunuyor eteği, aklı… Bir politikacı da olsanız aydın, yazar, sanatçı, göz ardındaki bir kadın da olsanız, ‘kadınlığınız kamuya açık’, hep yetersiz ve hep de size karşı ‘eleştiriler’ bel altı. Kadınlığımız, bacak aramızla vuruluyor, en akla hayale gelmeyecek fantezi dünyalarına malzeme oluyoruz…

Kim Olduğumuz Değil, Kadınlığımız Saldırıda

Adınız Canan oluyor, Nevşin bâzen, Başak, bâzense Esra. Tahtaya oturtulan kadınların adı onca çok, onca sık ki “isimler” önemsiz, isimler birer adlandırma. Aynı olan; kullanılan dilini bayağılığı, çirkinliği, yaralayıcılığı…

Biz kadınlara gömlek biçmek, hizaya getirmek, yurdum erkeğinin asli görevi… Hoş, salt bize özgü de olmadığı zamanlar olmuyor mu, konu eril dil, kadına şiddet olunca? Öncelikle görevimiz,”kendi bahçemizi süpürmek…”

Etik, politik duruş, insan olmak ve elbette ki kadın olmak, kadınlığı üzerinden saldırıya uğrayanın kimliğine bakmamak, ”ama suçuymuş”, “şu mahalleden” dememeyi gerektiriyor.

Biliyoruz ki; kadına dair suçlarda, kadın cinayetlerinde, eril dilde, sadece isimlerimiz, yüzlerimiz değişiyor. Kadın olmak, başlı başına “bela” zati…

Hepimiz Esra’yız!

Beni, dünya görüşümü, değerlerimi, babamı, kocamı, dıdısının da dıdısını sevmeyebilirsin, zorunlu da değilsin. Saygı da duymayabilirsin hatta! Tüm bunlar, bedenime, kadınlığıma onuruma söz söyleme hakkı doğurmaz.

Yeni doğan çocuğumun babasını sorgulamak, senin haddin değildir. Kocam üzerinden, babam üzerinden beni aşağılayamazsın…

Politik savaş, duruş akılla verilir, etik çerçevesini aşamazsın. Suç ve ceza bireyseldir! Toptancılıkla, yeni doğan bir bebeğe, bebek üzerinden de anneye saldırma hakkınız yoktur…

Benzeşmek, Bizi Aşağı Çeker…

Onlarla aynı olmadan da haklılık, duruş, tavır sergilemeyi unutmamak, insanlık onurunu unutmamak zorundayız… Başak Demirtaş’a da yapıldığında aynı çirkinliktir! Yapılan aşağılık bir tutumdur! Failin ceza alması, almaması, yetersiz bulunması bunlar başkaca konulardır.

Karşı çıkış hukuka, işleyiş ve işletiş biçimine olmalıdır. Ülkenin ve hukukun yönetim biçimine olmalıdır. Kadın/lık, çocuk, aileye hakaret etmek bir karşı koyuş değildir. Bayağılaşmanın, aynılaşmanın, çürümenin adıdır, yapılan saldırılar, edilen hakaretler.

“Kantarın topuzu”nun kaçırılmış olması, yaratılan çirkin zemin, bu noktaya gelinmesine çanak tutulması, konu “bizler” olunca; “oranın” takındığı tutum, onları bağlar…

Ben(kadınlar), bedenimiz üzerinden vurulmaya, değerlerimizin sorgulanmasına, yaptıklarımız yapmadıklarımız üzerinden, erk’eklikçe sınava alınmaya, hizanlandırılmaya hayır diyorum.

Kadınlık, sizlerin taahküm alanı olamaz. Beyinleriniz yetmeyince, küfredeceğiniz, hayasızca saldıracağınız ‘düşman sahası’ değiliz.

Artık Yeter! Hayatımdan bedenime, giydiğimden taktığıma, politik duruşumdan apolitikliğime, kimin karısı kızı olduğumdan yalnız veya dul oluşuma, gecenin o saatinden elinin körüne kadar, her şeyime karışma, elini, dilini, gözlerini üzerimden çek…

Edebini, efendiliğini, ahlakını sen takın, “erkek” efendi… Haddini bilmeyi, sen öğreneceksin! Bana dâir söz söylerken; onuruma, gururuma, insanlığıma, hele ki kadınlığıma dil uzatmayacaksın… Uzuvlarınla değil, beyninle düşünecek ve ona göre de yaşayacaksın…

Sağdan-soldan, inançlı-inançsız, ünlü-ünsüz, hangi mahleden olduğundan bana ne? Ya da benim, kim, kimlerden oluşum, neyi savunduğumdan sana ne? İnsan olduğum, kadın olduğum için, eşit yaşam hakkım olduğu için, sen de bunu kabul edecek, saygı duymasan da bu gerçekle yaşamayı öğreneceksin…