HERKES HER ŞEYİ BİLİYOR DA…

Haddime midir bilinmese de yaklaşık 5 yıldır yazılar yazıyorum. Yazar mıyım kıyası okuyucuya kalır ve fakat “yorumcuyum” derim, kendime. Bildiğim, fikrim olan konularda fikir yürütebilir, eleştirebilir, bendeki yanlışlığı üzerinden karşı çıkabilirim lakin haddimi aşmadan; “bu kesin böyledir” dayatmasına kaçmadan. Hele ki üzerinde eğitim almadığım, tüm detaylarını bilmediğim, dahası o konuda ihtisas sahibi değilsem; “şahsi görüşüm”, “bana göre” veya “benim için” diye söze başlar; araya da konunun uzmanı olmadığım bilgisini de satır aralarına sıkıştırırdım, olması gerektiği şekilde…
Mesela ben futbol yazamam, ilgim olmadığından, bilgim olmadığından; izleyicisi de değilim, seveninin üzerindeki etkisini kestiremem misal…
Keza, arabalar hiç ilgi alanım olmadı, merak etmedim, kullanma arzum olmadı; dolayısıyla arabaları bilmem, çalışma sistemine dair çok fazla fikrim veyahut merakım da yok.
Demek ki arabalar üzerinde de yazamam, yazmamalıyım, yazmak için de belki temeli üzerine inmeli, okumalı, uzmanlarının görüşlerine başvurmalıyım; fakat 8-10 yazı okumakla bir görüşe sahip olabilmem, kıyas yapacak düzeyde bilgi sahibi olmam mümkün olamaz… Yani, kesinlikle ben arabaları da yazamam, yazmamalıyım…
AHKAM KESMEK…
Girişte kendime dair örneklerle varmaya çalıştığım nokta; fikir sahip olmak , kişisel gözlemler üzerinden görüş bildirmek başka, işin uzmanı edasında “genel kabul” dayatması mantığıyla “nefret kusmak” çok başkaca şeyler…
İyi bir sinema izleyicisiyim. Bu sebeple, arada izlediğim filmleri de okuyucularıma tavsiye ediyorum, yine de bu beni film eleştirmeni yapmaz mesela… Bunun için; mesela ömrümü sinemaya adamış olmak, kamera önümden, oyunculuk eğitimine kadar, en azından temelini çok iyi bilmek gerekli olduğu düşüncesindeyim.
Misal bir yönetmenin, oyuncunun daha önceki işlerini de biraz bilmek, kıyaslayabilmem için de donelere sahip olma zorunluluğum vardır…
Ayrıca birine kesinlikle “kötüsün” dediğim zaman, kendim ortaya daha iyisini sunmalıyım, ben kendim örneklendiremiyorsam; başka bir oyuncunun, yönetmenin bir eserini ortaya sürerek; savımı, iddiamı onun üzerinden yürütebilmeliyim… Yine bunlar da “mutfağı bilme”, anlamını taşır…
NEFRET KUSMAK VE YORUMCULUK
Siz bir yorumcu, bir köşe yazarıysanız, işiniz sinema eleştirmenliği değilse -ki değil-; bir projeyi eleştirirken, ölçüyü ve kendinizi bilmek zorundasınız. Eleştri ve ukalalığı birbirine karıştıramazsınız, bunu nefret diliyle yapmaya hiç hakkınız yoktur da…
Tıpkı Ahmet Hakan örneğinde olduğu gibi. Beyefendi, Hazal Kaya’nın yeni projesindeki oyunculuğunu beğenmemiş, beğenmemekle de kalmamış “Hazal Kaya’nın Oyunculuğundan Nefret Etmem İçin 5 Neden” adıyla da köşesine taşımış.
Hatta sadece oyuncu değil, Netflix için çekilen “Pera Palas’ta Gece Yarısı” dizisi içinde vermiş veriştirmiş…
Köşe yazısı başta Hazal, ülkenin önde gelen sinema ve dizi oyuncuları yanında; sosyal medyada da büyük tepkiyle karşılanmıştı.
Cem Yılmaz, bir ödül törenindeki sahnesinde “Sıradaki adaylık en iyi kadın oyuncu ödülü. Ödülü veren Hazal Kaya: kazanan Ahmet Hakan” şeklindeki esprisiyle; tarafını açık edip, Hakan’a da cevap vermiş, kendisine yakışır şekilde.
“Rol yapamıyor”, “mimikleri sahte” gibi eleştirilere maruz kalan oyuncu Kaya’nın “Sen kimsin, vasat herif” ve de aldığı yoğun tepkiler üzerine; 9 Mart tarihinde, dilini daha da sivrilterek, yeni bir yazıyla hem oyuncuya hem de eleştirenlere cevap vermiş köşesinden.
İşi öyle bir noktaya taşımış ki “Atatürk’ü Koruma Kanunu”na gönderme yaparak, dizinin yayından kalkması imasıyla da noktalamış…
HER ŞEY KENDİNE HAKMIŞ DEMEK Kİ…
Zatı; kişiyi, projeyi beğenmeyip, en kaba tonda “eleştirebiliyor” lakin oklar kendine dönünce hoşnutsuz. Hoşnutsuzluğunu da el yükselterek, bir sürü insanın ekmek kapısı olan bir projenin yayından kalması gerekliliği imasına götürecek kadar üstelik de…
Kişiyi, oyunculuğu sevmemek, üzerinize vazife olamasa da en sert şekilde eleştirebilirsiniz de ama bin ekmek kapısını, konunun dışındaki insanların ekmeğiyle oynama noktasına getirmeniz ise, bambaşka şeydir…
Bulunduğunuz yeri, sırtınızı dayadığınız noktayı; hayatları karartmak, ekmekle oynamak şeklinde kullanırsanız, ya sizin de eleştiriden muaf olmadığınızı kabul etmek veya da dilde ölçüyü aşmamak zorundasınız…
En önemlisi; “yazar” mı olduğunuza, ya da yaptığınız şeyin adının ne olduğuna karar verin… Şu an sahip olduğunuz güç, öldüren, hayat söndüren, bin gün sokağa dahi çıkamaz hale dönüştürmesin… Başınızı döndürmesin!
Hayatın gerçeği; her şey bir gün sona erebilir, olduğunuz yer değişebilir, belki günün birinde uzaklaştığınız insani duygulara, insanlığa ihtiyaç da duyabilirsiniz…
