HANİ KINAYAN BİZDİK

Danışıklı dövüş arenası gibi… Yahut tencere dibin kara, seninki benden kara yönetimiyiz. Ne eksik ne fazlası var hükümeti, yönetim şeklimizi tariflerken. Millete parmak sallarken, kendi kusurumuzu gizlemeye ihtiyaç, halının altına süpürmeye lüzumu dahi duymuyoruz. Oysa bu kayıtlar yurttaşın, insanlığın bilincine işleniyor; öyleyse öyle, adam bize ne tutumundan da zerre ödün vermez haldeler de. Kim hesap sordu, kim soracak ki rahatlığı kılcallarına kadar işlemiş hükümetin; el yükseltmekten de geri durmuyorlar…
Münferit denilen olaylar, alt altta, yan yana hayli bakiye oluşturur hâl aldı, gel gör ki idarecilerimiz kulağının üstüne yata yata; uyuya kaldılar zannımca…
İş icraatlarına, başarılarına gelince, köylerin dahi çıkmaz sokaklarında davul çaldıranlar; suçları, kabahat işleyenleri cezalandırmaya gelince ellerini korkak alıştırmaktalar, cezalar da dostlar alış verişte görülsün minvalinde ceza desen ceza değil; her ceza öte yandan da terfiye de dönüşür halde… Kuyruğunu kesip atmak zor haliyle, akıl yönetimde diye midir acep?
İÇLERİNDE TUTARLILAR ASLINDA
Afganistan’da geçen hafta, ortaöğretim kurumlarında kız çocuklarına yollar yeniden kapandı. Haklar gasp edildi, hayalleri, gelecekleri kör kuyulara atılmanın yanında; yarınları için de umudu yeşertecek, ışık yok gibi görünmekte…
Kadın+’ları yok sayacakları, dini yönetim sergileyecekleri, ülkeyi karanlığa sürükleyecekleri bilinmedik bir şey değildi. İlk andan itibaren Taliban yönetimi de inkara yönelmedi, aksini düşünmemizi sağlayacak tavır da sergilemedi zati…
Geçtiğimiz sene, Taliban yönetimine geçen Afganistan’da; daha ilk günlerden itibaren, uzun süre hafızalarımızdan silinmeyecek ülkeden kaçış hikayeleri, gittikçe çağların gerisine düşen hayat ve de gün geçtikçe artan yoksulluk; hepimizin bir yandan da gözlerini oraya çevirmeye mecbur bırakıyor…
Uzunca bir süre belirsizliğiyle, merkezden çevreye yayılan ve önüne gelen her şeyi yutan karanlığıyla, insanlığın utancı olmaya da devam edecek Afgan toprakları ve de yönetimdekileriyle.
Ot bitecek toprak kalır mı, bu derece zehir yayılırken, o da ayrı muamma?
O ANLARDA ÜLKENİN BİRİNDE
Gittikçe içine kapanan, kadınları, kız çocukları -kâh yoksulluk kaynaklı- köle pazarlarında satılan; hani neredeyse sadece erkek nüfusun kaldığı ülkeye, dünyanın çeşitli devletlerinden, yönetimlerinden kınamalar da geliyor.
Hayatlar yok olurken, sanki başka bir evrendeymişçesine de ülke kabuk değiştirip, uzayın kara deliği misali; güzel olan her şeyi yutarken, kınamaların anlamı neye denk düşer, orası da ayrı komedi…
Hele de arka kapılardan tüm ilişkilerini, ticaretini sürdüren dünya devletlerinin ikircikli tutumu; dudak uçuklatır, tadından da yenmez…
Müdür imzasıyla, orta öğretiminde haremlik selamlık uygulamaya meyilli bir ülke de yumuşak tonlu kınama yollamış Taliban’a…
“Bazı erkek hocalar, kız öğrencilerin sesi haram diye söz almamalarını istiyor. Bazı kadın hocalar, erkek sınıflarına girmek istemiyor. Birtakım dini yapılanmalar, ilahiyatların medreseleşmesini istiyor. Bu ayrımın arkasında tarikatlar ve cemaatler vardır.” (İbrahim Maraş, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr./ Oda TV) O hafta, aynı ülkenin gazetesindeki bir başka haber…
Fakülte ve Üniversitelerin yönetimleri, uygulamanın öğrencilerin talebi doğrultusunda alındığını söyle dururlarmış.
Yönetim şeklinde laiklik ve cumhuriyet geçen, yumuşak tonlu kınama yollayan ülkenin içinde ola gelen de böyle…
Perhiz nerede, lahana turşusu kimin elinde, farkınız nedir diye sormak lüzumlu mudur yönetenlerine?
HAZIRLIKLAR YENİ BİTMİŞ…
Asıl şimdi başlıyoruz ne yana düşer, bunca zamandır ellerini tutan var mıydı, hangi icraatlarında ne gibi engellerle karşılaştılar ki?
20. yılına girdiğimiz iktidarın geçmişte milletvekilliğini, bakanlığını da yapmış; şu an partisinin Tanıtım ve Medya Sorumlusu Genel Başkan Yardımcılığı ve Parti Sözcülüğünü de yürüten Mahir Ünal’ın, geçen sene verdiği bir röportaj yeniden gündem oldu.
Özetle, iktidarlarının ilk 19 yılının ön hazırlık dönemi olduğu, icraatlarına bundan sonra başlayacakların ifade ettiği röportajda; tam olarak neyi ifade etmeye çalıştı, başkaca ne gibi hedefleri var, fakirlik, yoksulluk buz dağının görünen yüzü mü mesela?
Çok soru barındıran bu açıklamaya neden lüzum duyulmuştu -elbet her parti iktidarının sürmesini ister, seçime dönük umutlarıdır da-, suları bulandıracağı düşünülmedi mi?
Bunca muğlaklığı barındıran, hep gizli bir ajandası olan iktidar cephesinin, daha ne gibi emelleri vardır mesela?
Avrupa Birliği üyeliği vaadiyle çıkılan yol, Orta Doğu kırsalında debelenmeye evrilmişken, hani insanın içine kuşku da düşmüyor değil; yumuşak tonlu kınama alacağımız ülke mi olacağız misal?
Biz kadınlar yavaş yavaş toplumsal alandan silinmeye çalışılıp, öğretim kurumlarından kız çocukları gün geçtikçe eksiliyorken; düşüncelerimizin ortasına karpuz kabuğu düşmemesinin imkanı var mı?
Sorular soruları kovalıyor, iktidarın henüz kenara çekilmeye niyeti de yokmuş, hayatlarımızın üzerine sis perdesi inmeye devam da ediyorken; bırakın art niyetli ben olayım, biz yanılalım…
Beynimin karanlık köşelerinde, komplo teorileri üretip; utanabilmek en büyük arzum da… Utanmayı özledik, yanılabilmekse en büyük hayalimiz…
