KENDİNE YONTMAK

Değer sabittir! Kişiye, duruma, kuruma göre değişmez… Evrensel haberciliğin temelinde, halkın haber alma hakkı kadar; gerçeği bilme, kamu yararı, tarafsızlık ilkeleri en önceliklerindendir…

Siyasiler, kamuoyuna yön verenler, kanaat önderleri, toplumda karşılığı olan tüm figürlerin yaptıkları, ettikleri, sözleri, tavır ve davranışları, söylemle ile eylem tutarlılığı/tutarsızlığı geneli ilgilendiren durumlar olduğu için; haber değeri taşırlar.

En çok da siyasetçilerin demeç, duyuru, toplantı halleri, ağızdan çıkan sözler kadar söylenmeyenlerinden tutun da vücut diline kadar her şey haberin konusudur.

HABER DEĞERİ VAR ÇÜNKİ…

Geçtiğimiz haftanın gündemlerinden birisi de AKP Genel Başkanı/Cumhurbaşkanı’nın bir basın toplantısı hazırlığında ilk görselde önünde görünen, toplantı sırasında kameralara yansımayan su şişesiydi.

Toplantının iftar öncesindeolması nedeniyle, çok doğaldır ki kafa karışlığı yarattı. Öncesinde masada olan su, birden ortadan yok olması sebebiyle, daha da dikkatleri çekti…

Elbet, kimsenin orucuyla, tutup tutmamasıyla alıp vermediğimiz yok. Sağlık sorunları olabilir, ilaç kullanımı vardır. Kişilerin nedenleri, sebepleri kendini bağlar. Tutmak, tutmamak tamamen bireyi ilgilendiren durumdur.

Bahsettiğim konunun haber olması, gündeme gelmesi; bazı “medya kuruluşları”, “gazetecilerce” tepkiye sebep olmuş, konuda “haber değeri” de bulamayarak, çarpıtmaya da gidip, değersizleştirme çabalarının ötesinde;” oruç polisi misiniz”, “burası Suudi Arabistan mı” gibi tepkilerle, kantarın topuzunu kaçırıp; yandaşlıkla hep kendilerine de yontma çabasına girişmişler…

Madem öyle; öncelikle 23 Nisan’da, oruç gerekçesi ile; çocuğa çikolatayı neden çok gördünüz? 10-12 yaşlarında bir çocuğa, çocuklar üzerinden oruç ve Ramazan ayı mesajı neden verildi?

Oluşan “siyasal İslam atmosferi” yüzünden, Ramazan ayı içinde; oruç tutmadığı için dayak yiyen insanlar konusunda da “burası Suudi Arabistan mı” dediniz mi mesela?

Tam kapan(ama)ma” sürecinde, bütün yeme içme yerleri gün içerisinde sadece paket servislerine açıklar, buna nasıl bir açıklama getiriyorsunuz? Göz önünde olmadığı sürece, sorun yok mu?

Çelişkilerle örülü çok itiraz sunulabilir, sorular da sorulabilir oruç, oruç polisliği eksenli. Konu aslında; tutarlılık meselesi… Görünenle, görünmeyen arasındaki çelişkiler yumağı. Dayatma boyutuna ulaşan söylem/eylem ile, ikili davranma halleri…

Tüm bu gerekçelerle, evet haber değeri taşır… Kamera önü/arkası başkaysa, servis edilen ile yaşanan/gizlenen bambaşka ise; hele de gizlemek için yoğun çaba var ise, bunu bir siyasi figür yapıyor ise; haberdir, haber değeri vardır… Hele de bunca itibarsızlaştırmaya çalışıyorsanız, kesinlikle değer taşır…

AĞIZ TADI DİLEKLERİMLE…

Buruk, sevdiklerimizden ayrı da geçiriyor olsak da Ramazan Ayı bitimi, Ramazan Bayramı’na, hele de çocuksanız; bolca şeker, tatlı, harçlıklar ile şeker tadında geçer, bu sebepledir muhtemelen; Şeker Bayramı da denir ya…

Evlerde geçirdiğimiz, yalnızlık duvarlarıyla örülü ikinci bayram. Çoğumuz için öyle en azından. Tam kapanma öncesi, yine birilerimiz 18 günlük göçle, kısmî özgürlüğe kavuştular. Şu zor günleri, psikolojilerimiz üzerindeki etkilerini düşünüce; haklarıdır da elbet…

Olanak, zaman meselesi… Tadını çıkarmalarını dilerim. Olabiliyor ise; biraz mutluluk herkesin hakkı. Mutluluk da imkanlarla ilişkin, halk diliyle paran varsa mutluluğu da satın alabilirsin… Onlara kızamayız. Servetin eşit bölüş(tür)ülmemesine; söz hakkımız elbet bâki… Neyse!   

Gün içerisinde; türlü haber, köşe yazısı okuyacaksınız, çoğu özlem kokan, sararmış fotoğraflarla dolu, okurken boğazları düğümleyen… Eski ve güzel günleri yâd eden; biraz daha nemlenecek gözler…

Elbet bitecek bu esaret, bu özlem! Yaşananlar, yaşatılanlar unutulmayacak, izi, tortusu kalacak… Bitecek yine de… Güneşe uyanacağız bir sabah… Umudu tüketmeyelim!

Geceden bayramlıklarımı yastık altına koyar gibi; kalbimi, umutlarımı sakladım. Yeni günde, gıcır gıcır giydim daha kocamandı, içinde bolca coşku birikmişti.

Kalbimin içine baktım; herkes el eleydi, çocuklar daha bir coşkuyla koşturuyordu yeşil çayırlarda, yüzümüz sevgiye dönüktü.  Elma gibi al aldı yanaklarımız, hepimiz daha genç, daha sağlıklı…

Bayramı kaçırdık belki; sevgiyle kutsanan her gün bayram değil mi? Gülebildiğimiz, sevdiklerimize kavuştuğumuz her gün bayram değil mi? Sevebilmek; bayram değil mi? Bayram; özel günler, günlere sıkıştırmak mıdır?

Sevilmek, sevgiyi hissetmek bayram coşkusu yaratmaz mı? İyiliğinizi, mutluluğunuzu, sağlığınızı isteyen yürek; bayram için yetmez mi? Bu satırları okuyan her kim varsa; en içten dileklerimle sağlıklı, neşe dolu, coşkusu bol, gönlünüzce günler diliyorum.

Şeker tadında; tadını aramak zorunda kalmayacağımız, tadıyla mutluluk sarhoşu olacağımız günlere… Bayram gibi bayramımız, gelecek günlerimiz olsun…

Bir Cevap Yazın