GÜNDEM İÇİNDE GÜNDEM

Yine neresinden tutup başlasam yazmaya yaşadığım coğrafyada olup bitenleri? Saat başı değişen gündemlerle anlık yaşıyoruz artık her şeyi. Hafta sonu bahar gibi bir havanın güzelliğiyle yürüyüşe çıkıp, çiçek böcek fotoğraflamak istedim. Önünden geçtiğim bütün marketlerdeki yağ kuyruklarını görünce “savaş bizde mi çıktı” diye düşünüp tebessüm ettim.
Hava raporuna bakınca, bu sene 1987 yılında yaşanan gibi kar yağışı ve soğuk olacağını okuyup, “Antalya’da da yağar mı acep?” diyerek merak içinde beklemeye koyuldum. Oysa geçen yıl bu vakitler kalorifer bile yakılmamış güneyde.
Her yıl olduğu gibi yine 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde yöneticilerin “size sokakları dar edeceğiz” dercesine getirdiği yasaklara, daha gündüzden başladıkları gözaltılara, gazlı ve coplu saldırılara rağmen gecenin kazananı yine kadınlar olunca kulaklarıma kadar yayılan gülümseme ile huzur içinde uyuyayım dedim.

Uyumadan önce sosyal medyadaki haberlere bir bakıp bugün de ne yumurtlamış muktedir derken gördüğüm bir videoda özlük hakları ve sağlıkta şiddete son verilmesi talebiyle 14-15 Mart’ta grev kararı alan hekimlerimiz için yapılan açıklamayı gördüm. “Varsın giderlerse gitsinler, biz de yurt dışından doktor getiririz” söylemiyle şok geçirdim. “Off” dedim içimden kendi kendime.

Hekimlerimizi istemeyip, nereden geleceği belli olmayan -tabii Avrupa’dan, Amerika’dan gelmeyeceği kesin-, belki de denklik bile alamayacak olan doktorların elinde son bulacak dünyadaki misafirliğimiz. Oysa ki Atatürk vakti zamanında “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” diyerek nasıl yüceltmişti değerli hekimlerimizi. Dün geceden bu yana “Hiçbir yere gitmiyoruz. Buradaydık, buradayız. Gidecek olan hekimler değil.” diyerek bu çirkin ve haksız söylemlere karşı direnen doktorlarımızı ayakta alkışlıyorum. İyi ki varlar, hep var olsunlar.

Hiç aksamadan gelen rutin akaryakıt zamları; zengin, fakir, hepimizin kısmetine düşen pahalılık nedeniyle, daha 3 ay olmadan eriyip giden maaş zamları aklıma geldi. Ben tek başıma zar zor geçinirken, çoluk çocuğu ne yapacak diye düşünüp kalbimin sıkışmasına engel olamıyorum. Kuzeyde, güneyde çatışmalar, savaşlar sürerken devletleri yönetenler bir avuç toprak için insanları katledip hepimize dünyayı dar ederken, basında çıkan asparagas haberlerle günümüz gecemiz zindan oluyor.

Hani bizden önce yaşayan, teknolojiyle bu kadar iç içe olmamış, bu dünyada yaşananları günler sonra duyan büyüklerimizin bizlere söylediği gibi ahir zamanlarda mı yaşıyoruz artık, yoksa sonuna mı geldik bu dünyanın. Tarlada ekin yerine çok katlı biten binaların olduğu, kendi halinde akan akarsuların üzerine HES’lerin yapıldığı, daha uzun süre dayansın diye kimyasal ilaçlarla zehirlenip soframıza gelen besinlerin tüketildiği, çevreye verdiğimiz onca zarar ile nesli tükenen canlıların yok edildiğini düşününce, topla tüfekle değil zehirli gazla yapılan savaşları aklıma getirdikçe hala akıl sağlığımızı nasıl koruduğumuza hayret ediyorum.
Bu sefer huzurlu, keyifli bir yazı yazamadım, affola. Yine de 90’lı yıllarda bir hava durumu sunan muhabirin söylediği gibi bitireyim sözümü: Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun.
