DİK DURUŞ

İlk uyarılar ergenlik döneminde başlar

“Öyle kamburunu çıkarma, dik dur!”

Genç, “Aman ya! Bu büyükler de her şeyime karışıyorlar!” diyerek, uyarıyı duymazdan gelir. Arkadaşlarıyla buluşmaya giderken vitrin camında duruşunu düzeltir yine de.

Duruş bozukluklarını ‘kas iskelet sistemi ile ilgili sık karşılaşılan bir sorun’ olarak tanımlayabiliriz ancak,  bu eksik bir tanımdır. Duruş yani postür yalnızca fizik yapımız ile değil en az onun kadar iç dünya hallerimiz, yaşadığımız sosyal çevre,  çalışma şartlarımız ile de bağlantılıdır.

“Omuzlarındaki hayat yükü ağır.” “Gece gündüz çalışmaktan kamburu çıktı.”

 Ya da tam tersi: “Arkası var onun.”  “Arkası sağlam.” ‘Dik dur eğilme!’ sloganları, ‘ dik duruş’u güçle ilişkilendirilen imgeler olarak zihnimize kazınmıştır. 

Dört ayaklı canlılardan, iki ayak üzerine doğrulmaya uzanan evrim aşamalarını da hatırlarsak, dik durmak insanoğlu için mühim bir mesele.  Omurga bozuklukları, osteoporoz, doğumsal anomaliler gibi tıbbın konusu olan duruş bozukluklarının çözümünü hekimlere bırakıyoruz.

Gündelik yaşamda bir insanın dik durması fiziksel, ruhsal, sosyal dengelerle sıkı sıkıya ilişkilidir.  Duruş bozukluklarıyla baş etmek için yöntemleri sıralayalım:

-Fiziksel olarak;  omurga boyunca uzanan kaslarımızı çalıştırmak, gövdemizin ön ve arka yüzündeki kasların dengesini tutturmak. Bilinçli egzersiz.

-İç dünyamızda kendimize iyi davranmak, kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek, iyiye, olumluya doğru çaba sarf etmek. Öfke kontrolünü elden bırakmamak. Öfkeyle aşırı dikleşmenin ardı çökkünlük oluyor çoğunlukla. Unutmayalım, keskin sirke en çok küpüne zarar veriyor.

-Sosyal çevre derken… Bir yılbaşı eğlencesinde ya da bir spor karşılaşması çıkışında terör can alırken, şehit cenazeleri yürek yakarken, botla savaştan kaçmaya çalışırken boğulan binlerce mülteci Akdeniz’in dibinde yatarken, doğa betonlaşır, ilişkiler nesneleşir, yarın belirsizleşirken ne kadar güçlü sırt kasımız olsa da dik duramayız. Sırtımız dik olamaz.

-Çalışma şartları: Öncelikle iş bulmak. Bir işe girilebildiyse ne mutlu. Sonrasında en azından iş kanununda belirtilen kuralların uygulanması bile bir çok çalışanın duruş bozukluğunu düzetecektir.  İş güvenliği. Sigortalı çalışmak. Ücretlerin ödenmesi. Çalışma saatleri. Çalışılan yerin ergonomisi. Ast / üst ilişkileri. Görev tanımının netleştirilmesi.

Bu gibi konularda ortalama bir düzen tutturulursa akşam saati metroda, otobüste düzgün bedenler, günün yorgunluğuna rağmen umut dolu bakışlar, insanlar arasında barış içeren selamlaşmalar görebiliriz.

Vitrin camında, otobüs camında, aynada duruşumuza bakarken gördüğümüz hayatımızın ta kendisidir belki de.

Bir Cevap Yazın