DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY BELİRSİZLİK

Son dönemde liderler arasında gelişen bir polemik var. Sokağa çıkmak ya da çıkmamak adına. Cumhur’un başı “Sokağa çıkanı kovalarım, çıkarsanız boğulursunuz” gibi söylemlerle gözdağı verirken, ana muhalefet başkanı da “Sokak çözüm değil” diye afaki söylemlerle oy veren seçmeni şaşırtan beyanlarla nereye varmak istiyor bilinmez. Oysa yüzbinlerle birlikte, üstelik parti ayrımı olmadan yapılan Adalet Yürüyüşü’nün mimarı ve bol alkış, takdir alanı iken şimdi böyle çark etmesini kimse anlayamadı ya neyse.
İçinde yaşadığımız coğrafya yine yavaş yavaş seçim dönemlerine girerken sizlere bir seçim anımı anlatayım. 2013 Haziran ayında yaşanan Gezi olaylarından hemen sonra, Gezi Parkı’ndaki büyük kazanım ve cesaret ile biz solcular ve demokratlar 2014 yılında yapılacak yerel seçimlere daha bir coşkuyla katılım sağladık. Sonuçlarından öyle çok emindik ki, yerelde kazanırsak genelde de kazanırdık belki belli mi olur?

Hepimiz oyumuzu kullandık, sandıklar sayılırken başında bekledik. Benim oy kullandığım Üsküdar Zeynepkamil İlkokulu’ndaki sonuçlar CHP adayının ilk sırada olduğunu gösteriyordu. Ki Üsküdar AKP’nin kalesi, devletin başının da en çok önemsediği, hatta ikamet ettiği yer olduğu için bizdeki coşkuyu tarif edemem tabii. Ertesi sabah uyandığımızda bizim öngördüğümüzün aksine AKP adayı Hilmi Türkmen’in kazandığını öğrenince şok olduk. CHP’nin adayı İhsan Özkes ikinci sıradaydı.
Buna itiraz eden CHP’nin başvurusu YSK tarafından değerlendirilirken, biz seçmenler Gezi’den kalan dayanışma ruhu ile Burhan Felek Spor Tesisleri’nde toplanan oy çuvalları başında nöbete başladık. Bu ilçe onlar için ne kadar önemliyse bizim için de bir o kadar önemliydi. Biz halk olarak orada beklerken, milletvekilleri Melda Onur, Mahmut Tanal, Barış Yarkadaş, Kadıköy İlçe Başkanı Selami Bey bizleri hiç yalnız bırakmadı. Hatta Mahmut Tanal hukukçu olmanın verdiği güvenle elindeki belgelerde CHP adayının 2.000’den fazla oy farkıyla önde olduğunu anlattı bize.
PEŞİNE DÜŞTÜM DE NE OLDU?
Ben bu arada boş durmadım tabii. Oyumun peşine düşüp eski Üsküdar Müftüsü olan CHP adayı İhsan Özkes beyi aradım. Telefona cevap vermek şöyle dursun, seçim bürosuna dahi gelmeyen adayı öyle rahat bırakmak olmazdı. Israrla aramalarım sonunda telefonu açtı ve bana “Öyle sanıldığı gibi değil durum. Benim oy sayım daha az. Hilmi Bey yarışı kazandı, tebrik ederim.” deyince soğuk bir duş yaşadım.

Sonra durup düşündüm. Önce sordum: “Bu kadar seçmen, milletvekilleri burada sizin için mücadele verirken siz neden yanımızda yoksunuz?” O gün bana ne yanıt verdi hatırlamıyorum tabii. Ama bir kez daha siyasetin ne kadar kirli, boş, seçmenin tüm duygu ve geleceğiyle oynayan bireyler tarafından icra edildiğini anlamış oldum bu sayede. Sonradan öğrendiğimiz bazı söylemler ne kadar gerçek, ne kadar şehir efsanesi orasını bilemem ama CHP adayı İhsan bey büyük tehdit altında bu yenilgiyi kabul etmiş. Güya çocukları ve torunlarının hayatından endişe ettiği için bu sonuca razı olmuş ve mücadeleden vazgeçmiş miş miş…
“YENİLEN” PEHLİVAN MI?
Tabii bu yaşananlardan sonra siyasetten vaz mı geçmiş? Hayır! 2015 yılında iki kez tekrarlanan seçimlerde iki dönem CHP’den aday olmuş ve kazanmış. Milletvekili olarak meclise girmiş. Daha sonra CHP ile uyuşamadığı için ayrılan Muharrem İnce ile yollarını kesiştirmiş. Onunla da olmayınca AKP ile yollarını birleştirmiş. Seçimlerde aday gösterilmeyince, bu sefer Davutoğlu’nun partisine kurucu üye olarak katılmış. Sonra oradan da istifa etmiş. Şimdilerde ne yapar, nerededir bilmiyorum ama bu ana muhalefet partisinin hacı hoca, müftü, ilahiyatçılarla olan sevdası asla bitmez. Onları alır bir yere taşır ve palazlanıp başka mecralara gidişini seyreder ancak. Amaan, neyse ne, beni bu saatten sonra hiç ilgilendirmez artık bu işler.

LİVANELİ VE ÖZTÜRK GİBİLER DE VAR
Politika İtalyanca yalan söyleme sanatı diye bilinir. Yani biz sade vatandaşlar, siyaset yapanların çoğunun çok iyi hatip ve fevkalade yalancı olduğunu, her zemine uyum sağlayan ve ballı bir maaş uğruna koltuktan ödün vermeyen, ama kişiliğinden, onurundan çok şey kaybetmiş bireyler olarak meclise gider, PM kararları gereği lider ne derse o yönde ellerini kaldırıp indirerek, bazen hiç meclise bile uğramadan dönem sonuna kadar dayanıp ballı emekli maaşlarıyla hayatlarına devam ettiklerini biliyoruz.

Benim bildiğim bir Zülfü Livaneli, bir Yaşar Nuri Öztürk CHP milletvekili olarak meclisteyken “Bu meclis bize göre değil. Bir kez bile söz hakkı alamadık. Halkın taleplerini dile getiremedin burada oturmak hiç de etik değil.” diyerek vekillikten istifa etmişlerdir. Başka örnekleri var mıdır bilemem ama bu iki güzel insanın tavrını, duruşunu hep takdir etmişimdir.
GELECEĞİMİZİ AYDINLATALIM
2015 seçimlerinde “Bana 400 vekil verin, bu iş çözülsün” söylemleriyle iktidarını sürdüren AKP, 2016 yılında yaptığı darbemsi şey ile iyice yerleşti siyaset sahnesine. Sonra Genel Başkanı’nı Devlet Başkanı yapıp sonsuz yetkilerle donattı. Bizleri baskı altında, gözaltı, hapis ile tehdit ederek evlerimize tıkıştırdı. Artık istediği gibi oynuyor bu oyunu.
Hepimizin geleceği ile oynanıyor. Peki bunlara dur diyebilecek muhalefet var mı? Belli ki yok. Bu halden umutsuz gençlerimiz yaşamak yerine yok olmayı seçiyor birer birer. İntihar ediyorlar, kayboluyorlar, yurt dışına gidiyorlar. Peki bu olayların ışığında yapılacak seçimden ne kadar umutlu oluruz bilmiyorum. Ama bu tabloya bakınca etkin bir karşı duruş olmayacağı ve hepimizin karanlık bir kuyuya sürüklendiği gerçeğini düşünüp kendimize gelmemiz ve ona göre seçim sandığına gitmemiz gerektiğini unutmayalım. Biliyoruz yarınlar bizim değil, gelecek nesillerin. Bizlerin yanlış seçimleriyle onların yarınları kararmasın. Seçimlerimizi doğru yapalım, bildiğimiz yolda kararlılıkla ilerleyelim.