ÇÜRÜYE ÇÜRÜYE BİR HAL OLDUK!

Dibini sıyırmadıkları hiçbir şey kalmadı… Ne ile övündüler ise hepsinin içini boşalttılar. Sadece kapılarında, duvarlarında yazıyordu; onları da sökerlerse yeridir hukuk garabetinin… Öylece yapı, “boş bina” artık adliyeler…
Biz halka hayrı yoktu, artık o ‘yokluk halleri’ de hayal oldu. El elde, baş başta dımdızlak kalakaldık… Nereye baş vurmalı, nerelerden sormalı kimsenin verecek cevabı yok…
“Hukuk Devletiyiz” söylemleri, gerçeğini isterseniz doğru. Üstünlerin hukuku, ayrıcalıklı zümrenin hukuku, kendilerine yetesilik hukuk ise bahsedilen; evet, kesinlikle hukuk devletiyiz…
Hukuk; baş kaldıranın başını ezmek ise, nalıncı keseri ise, kiri pası örtmek ise, pektabiidirki de var!
BEN GİBİ, DIŞ KAPININ MANDALI İSEN…
Sesini yükselten, hak arayan, haksızlığa susmayan, az biraz “eşitlik”, “adalet”, diyen birini de geçtim; sıradan vatandaş için de kapı duvar… Belki de herkes, parası kadar hukuk talep etmelidir…
Talep için; el etek öpmeyi, “Yakınımdır” kartviziti ayrıcalığına sahip olmanın yollarını öğrenmek gereklidir… “Allah’ın yürü ya kulum” dediği kullarından değil isen; adaletin, hukukun düşüne bile yatmamak lazımdır…
Akla ziyan ne var ise, mantık ile çelişen ne kadar karar var ise duymaya başladık. Dahası, artık kararların gerekçelerini sorgulama lüzumu da hissetmiyoruz…
Bütün mümküsüzlüklerin, mümkünlü olduğu yani bir dönemeç artık hayatlarımız. Yeni bir liman burası; aklın uçtuğu, mantığın süresiz tatile yollandığı.
Gücü olanın, gücünce yargıdan kaçtığı, kaçırıldığı, en yaşlının veya çocuğun dahi “büyüklere” söz söylemesinin sürgünden beter edildiği; ölüler ülkesi…
Adaletin üstümüze toprak attığı, yeni bir diyar artık burası… Ama bizim yurdumuz değil! Bizim sadece ve sadece mezarımız…
SEÇMECE BUNLAR…
Ezilenin hep suçlu olduğu, kadınından çocuğa, hayvanından doğasına bütün haksızlıklara belgesi sorulan; öte yandan onca kokuşmuşluğun belgesine rağmen sümen altı edildiği, başkaca bir “gerçeklik dünyası…”
Yaşatılmasa, etinden et koparılmasa, balon dahi çizemeyecek çocukların; yetişkinlerin kirli dünyasını en ince ayrıntısına kadar resmettiği, orada bile kayıt/delil istenen bataklık burası… Hepimiz batıyoruz, çocuklar önce ve en alta…
Yoğun sosyal medya baskısı ile; “4. Yargı Paketi” içindeki, “Katalog Suçları” kapsamına giren “taciz”, “tecavüz” için belge, video, kayıt istenme emellerinde revizyona gitme kararı almışlar… Yasa daha taslak halinde oysaki…
Yetişkin insanların bile çoğu zaman direnemediği tecavüz halinde; çocuklardan belge istemeyi bile düşünmüşler… Çocukların bedenleri, ruhları suç mahallidir oysa…
Bilinçsizce değil, bile isteye kötülük… Tasarlayarak çürütme, herkesi öğütme hedefi…
AMAÇ NE OLABİLİR?
Ara ara bu görüşümü dile getiriyorum. İlk anda komplo teorisi gibi görünmek ile beraber; bunca şeye, başkada açıklama getirmem mümkünsüz.
İki ayağı var. Birincisi; derin dar boğaz, işsizlik, canına kıyan insanların gerçekliği gibi vahim durumlardan, yönetememenin getirisi başarısızlıkları gözden uzaklaştırmak.
İnsan olmanın gerekliliği olan vicdan ve kalp dengesine oynayarak; biz birileri için ağlar, feryat figan edip, adalet dilenirken, günü/günleri kurtarmak.
Günü kurtarırken de boş durmuyorlar! Aslında, daha büyük bir karanlığın zemini örüyorlar, ikinci ama aslında ilk ve önemli planlarının taşlarını döşüyorlar…
İkincisi veya asıl hedef; sözde de olsa var olan “laiklikten” kurtulmak, en büyük arzuları olan “şeriat” düzeninigetirebilme.
Dilerseniz, çok uçuyorsun demekte de özgürsünüz… Bunca kötücüllüğe, onca çürümeye başka da izahım yok.
1 Temmuz (bugün) tarihi ile çıkmış bulunduğumuz; başta kadına, çocuğa güvence sunan, aile içi şiddet ve istismarı önleyen İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmenin açıklaması ne olabilir ki?
Çocukların duyulmayan sesinin önünde, nasıl bir gerekçe veya engel olabilir ki? Çocuğa; yaşadığının belgesi, tanığı, kanıtı var mı türevi yasa çıkar peşinde olmalarının, başka nasıl açıklaması vardır ki?
Dilerim ki, benim yersiz hüsnükuruntularım, delice sayıklamalarım olsun… Hatta, tüm bunlar bir karabasan olsun. Birazdan, daha da olmadı sabah ne zaman olacak ise sabah uyanalım ve de bitmiş olsun…
