CİNAYETİN GÖRÜNMEYEN YÖNLERİ

Kadın+’lara, hayvanlara, çocuklara yönelik suçlarda, fail haricinde; olayın öncesi, eylemin gerçeklemişine zemin hazırlayan, çanak tutan veya da yeri geldiğinde görmezden gelen, susan taraflar… vardır, suç kısmen de eşittir… Hiçbir cinayette, tek suçlu katil değildir!
Genelde katili cesaretlendiren, iştahını kabartan tutum; tarafgirlik, yargı boşluğu, uygulamadaki isteksizlik gibi göze çarpan “erk’ekdaşlık hukukudur”, yönetim ellidir.
Sünni, beyaz, erkek ağırlıklı baskın heteronormatifeyle örülü yönetimler; kendinden başkaca kimseye yaşam hakkı tanımamakta, beraberinde de elindeki gücü kaybetmemek adına hem baskıyı artırmakta hem de birbirlerinin sırt sıvazlayıcılığını da yapmaktalar…
NEFRET MAĞDURU TRANSLARI ANMAK
20 Kasım 1998’de ABD’nin Boston şehrinde, transfobik saldırı sonucu Rita Hester yaşamını yitirmişti. 1999 yılından beri, Rita’nın anısına 20 Kasım tarihi tüm dünyada “Nefret Mağduru Transları Anma Günü” olarak anılmakta.
Transgender Europe’ın, 2008 yılında beri yürüttüğü ülkelerin trans kimliklere yönelik tutumu, ayrımcılığı, politikaları ve trans cinayetlerini izleme verilerine göre; Türkiye, Avrupa’da en fazla trans cinayeti işlenen ülkedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ayrımcılığı düzenleyen 14 nolu, Türkiye Anayasanın eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesinde de devlet cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığı önleyecek mevzuat geliştirmeli, cezasızlıkla mücadele ve transların nefret ve ayrımcılık sonucu yaşadığı sorunlara yönelik politikaların üretilmesi konusunda negatif ve pozitif yükümlülük altındadır.

Gerek AİHM gerekse de kendi anayasamızda da açıkkça belli olan ödevlerini yerine getirmemesiyle ayrımcılığın yanında; nefret suçlarına da kapı aralamakta, dahası cezasızlık yanlısı duruşu ile de katillerin elini güçlendirmektedir…
BİZ HAKLIYIZ! TRANS CİNAYETLERİ POLİTİKTİR!
Hem ödev bazlı sorumluluğundan kaçması hem de akla ziyan hafifletiçi sebeplerden ötürü; suçun tarafı, beri yandan da azmettiricisidir de…
Kimi zaman bireysel, bazıları kitlesel saldırıların arkasında; cinsiyet kimliğinin güvencesizliği, yok sayılması, tüm bunların yanında gerek iktidardaki ve çeşitli partiler gerek devletin çeşitli kademe memurlarının, aynı zamanda hükümet yanlısı yayın organlarının hedef göstermesi yatmaktadır.
Kolluğundan, yargısına, iktidarına translara karşı ayrımcılık güdülmekte; nefret suçlarına kılıflar aranmakta, karakollardan başlayarak, suçu hafifletici argümanlar katillerin kulağına fısıldanmaktadır…
Tutumları bunlarla kalmamakta; çeşitli kadın derneklerinin, avukatların davaya müdahilliği de önlenmeye çalışılmakta davalar deyim yerindense göz önünden de kaçırılmaya çalışılmaktalar…

Aylar önce bir yazıma da konu olan, Antalya’da öldürülen trans kadının davasına müdahil olmak isteyen kadın avukatların önü; “ölen kadın değildi” denilerek, kesilmeye çalışılmıştı…
Ha keza, toplu ölümlere de kapı aralayabilecek Ankara Eryaman ve Esat semtlerinde çeteler ve mahalleli eliyle, trans kadınlar yaşadıkları evlerini terk etmek zorunda kalmış, bununla beraber saldırılarda Dilek İnci adındaki trans kadında yaşamını yitirmişti. Davaların seyri ise, zaman aşımı noktasında…
İstanbul Avcılar’da da Meis Sitesi’nde de aynı tezgâh mahalleli ve çetelede organize edilmişti. 2013 yılında, birer gün ara ile Sanem Karaman’ın evi, kurşun yağmuruna tutulmuş, düzenlenen üstünkörü tutanaklarla sonuca gidilememişti de… Aynı sitenin sakini, diğer trans kadınlarda, benzer şiddet türlerinin kurbanı olmuşlardı…
Kuşkusuz ki tüm cinayetler birbirinden ağırdır. 23 yaşındaki Hande Kader cinayeti, trans kadın cinayetlerinin tepe noktasıdır… Seks işçiliği için caddede olduğu sırada; bindiği araçla kaçırılmış, çeşitli işkencelere uğramış, elleri kesilmiş ve canlı halde yakılmıştı… Cesedine ise, ancak 1 hafta sonra ulaşılmış olup; davasında “ilerleme kaydedilmemektedir…”
Satırlarıma taşıdığım, taşıyabildiğim sadece en bilindik davalar olmakla beraber, bu davalarda da arpa boyu yol alınmamış olması, gönülsüzlükte göz önüne sermekte ki Trans Cinayetleri Politiktir!
KÖR BALIKÇININ GÖRDÜĞÜ…
Yukarıdaki davalarda da görülmekle beraber; katiller asla yalnız değildir… Tüm kadın+lara yönelik cinayetler, suçlarda dahil…
Cinayeti; salt bedensel ölüm mü kabul etmeliyiz? Cinayete kapı aralayan “görev ihmalleri”, politikasızlık, yanlı tutumlar da cinayet sayılmazmı?
Trans kadınların yaşamlarını sürdürmek için, seks işçiliğine zorlanması cinayet değil midir? Çözümsüz bırakılma; cinayete kapı aralamak değil midir?
Şehrin belirli merkezlerinde, gettolarda 2-3 katına verilen evlerin kirası nasıl ödenecek? Kadınların caddeye çıkmak ve seks işçiliği haricinde; bu meblağları ödemek için ne tarz şansları vardır? Buna göz yumulması; cinayetlere kapı aralamak değil midir? Barınma hakkının gaspı; suça ortaklık değil midir?
Eğitim sistemindeki, okullardaki fobik tutum ve politikalar sonucu LGBTİ+’lar ve de öznelde biz trans kadınlar; eğitime ulaşamamakta, meslek edinememek sonucunda; iş bulamadığımız için; zorunlu seks işçiliğine itilmekteyiz…

En temel haklarından mahrum edilen bizlere çok da bir şey kalmamakta. Kimisi caddede veya evine aldığı müşterisi tarafından hunharca katledilmekte, kimileri “Sıra bana ne zaman gelecek” kaygısı gütmekte, ruh sağlıklarını yitirmekteler…
Bunca zorluğun arasında, gün geçtikçe artan ekonomik dar boğaz, ötekileştirme, ayrımcılık, nefret çoğu kadınlara ağır gelmekte; intiharı seçmekteler. Peki, intihara sürüklemek; cinayet değil midir?
Tüm bu gerçeklik ışığında; susmak, görmemeyi tercih etmek, yalnızlaştırılmaya dolayı veya direkt taraf olma, suça ortaklık, cinayetin ortaklığı değil midir?
Sizlerin sadece, kendinize karşı mı yükümlülükleriniz var? Olana bitene göz yummak, dahası hak taleplerinde yanlarında olmak, yönetenlerin ödevlerini hatırlatma yükümlülüğünüz yok mudur?

Kusura bakmayın ama; katil öldürmüş, devlet tarafgir olmuş, halk ise susmuş… Susan susmayasaydı; belki adalet işleyecek, haklar iade edilecek, birileri de ölmeyecekti… Öyleyse, katil kim?
