CENNETE YOLCULUK

Yine gezmelerdeyim. Son dönemde pandemiden kaynaklı turizmdeki durgunluk sürerken, konaklama rakamları daha makulken, hatta eş dost tanıdık evlerini bana açmışken geçen yıl zorunlu olarak tecrit edilerek 4.5 ay Saroz’da bir yazlıkta ikamet ettikten sonra 8 aylık kapanmanın ardından hazır 2 doz Sinovac aşımı da yaptırmış olarak İstanbul kaosundan kaçıp mini bir tur yapayım dedim. Bu öyle planlı programlı bir şey değildi.

Ailede gelişen tatlı bir telaş için önce Akçay-Tahtakuşlar Beldesi’ne geldim. Zeytin ağaçları içinde, doğanın tam göbeğinde, denize beş dakika mesafede geçen bir haftadan sonra sokağa çıkma yasağına maruz kaldığımdan dolayı iki gün Akçay merkezde konakladım. Gidip görmeyenler için öneririm. Çok düzenli, yaşaması kolay, şirin bir yer Akçay. Eskiden ilçeydi. Şimdi Edremit’e bağlı bir mahalle.

Oradan tekrar yola çıkarak sosyal medyada Twitter’dan takipleştiğim, İstanbul’da da reel’de tanıdığım bir can dostuma “Geliyorum ben” diyerek yönümü Ayvalık’a çevirdim. Sosyal medyada bazen başımızı ağrıtacak olaylar yaşasak da çoğu zaman derin anlamlar yüklediğimiz uzun soluklu dostluklar oluyor işte. İkinci ailem dediğim can dostlarımdan birisi bana bir hafta kapısını, yatağını, sofrasını, dostluğunu, tatlı sohbetini açtı. Hünerli elleriyle hazırladığı Ege’ye özgü yemekler, birbirinden lezzetli sofralar sayesinde birazcık kilo almış olsam da buna değer bence.

Havaların olağandışı şekilde ısınması bizi eve kapatsa da uygun saatlerde birkaç kaçamak yaptık birlikte. Mesela Ayvalık merkezinin arka sokaklarını dolaştık. Tarihi dokunun nasıl bozulduğuna şahit oldum. İçim burkuldu buralarda. Yalnız rant için güzelim taş binaların dokusunu bozup gereksiz tabela ve tentelerle çok çirkin bir görüntü oluşmuş. Ege’de bir inci tanesi olarak defalarca ziyaret ettiğim Cunda Adası da bu talandan, yağmadan nasibini almış.

Eskiden Ayvalık’tan bakınca yemyeşil, masmavi görünen Cunda’ya bir taş yığını hakim olmuş maalesef. Girit’ten mübadele ile gelen ve kendine yaşam alanı açmış esnaf, eski zarif, kibar, size dostça yaklaşan beyefendi, hanımefendi insanlardı. Bu kitle yavaş yavaş bu dünyayı terk ettiğinden yerine kaba saba, incitici, kırıcı, nezaketten uzak tavırlarıyla size adeta “buraya gelmeyin bizde size sunacak zerafet yok” der gibi davranan görgüsüz bir kitleye dönüşmüş maalesef.

Arkadaşım, dostum, güzel insanın yanında tüm dertlerimi unuttum sanki. Kah konuştuk, kah dertleştik, bazen kahkahalarla gülerken geçmiş güzel günler aklımıza gelince “Niye böyle olduk? Bu kadar kin dolu, ötekileştiren, saygısız, görgüsüz bir topluluğa dönüştüğümüzü sorguladık. Bir yanıt bulamadık tabii ki.

Misafirliğin kısa olanı makbuldür derler ya, benimki pek kısa olmasa da orta karar bir sürede vedalaşarak yola koyuldum dün gece. Bir bavul, bir sırt çantası ve hala geçmeyen ağrıma derman olan oturma matımı da yanıma alarak rotamı daha da güneye çevirdim. Hala bakir kalan yerler olduğuna inanarak geldiğim Fethiye’de yine yanıldığımı anladım. Daha otogarda gideceğim Kabak Koyu’na nasıl ulaşırım diye sorduğum belediye toplu taşıt aracının şoförü beni hemen kaba bir tavırla taksiye yönlendirdi. Belki benim yeterli bütçem yok. Ki çoğu gelen kişi orta bütçeye sahip gençler. 13 TL’ye gidilecek mesafeye 130 TL talep edilince de çok şaşırdım. Ama neyse… Hava sıcaklıklarının normalin hayli üstünde olduğu bu günlerde çok da uğraşmak istemedim. Uzun süren maskeli toplu taşıma yolculuğundan sonra buna gücüm kalmamıştı açıkçası.

Daha sonra dolmuşa binip varış noktama geldiğimde “İşte bu!” dedim. Cennet desen cennet, zeytin ve çam ağaçlarının içinde çadır ve bungalov ağaç evlerden oluşan şirin mi şirin ortamı güler yüzlü, tatlı dilli görevlilerce de karşılaşınca tüm yorgunluğum geçti gitti. Kabak Koyu’nda pek çok camping alanı var. Çoğunda ailecek kalan bir kitle olmasına rağmen, benim geldiğim Lilith Camping, gördüğüm diğer konaklama yerlerinden çok farklı. Kimse kimseyi dışlamıyor, ötekileştirmiyor. Her renkten, her cinsten insan uyum içinde keyifle günlerini geçiriyor. Diğer otel ve tesisler gibi yoğunluk, kalabalık mekanlar gibi hareketlilik yok. Dinginlik sakinlik arayan, biraz olsun oksijen detoksu yapmak isteyen, hayvan, doğa seven herkese tavsiye ederim. Gelin, görün, sakinliği yaşayın burada. Ben şimdilik çadırı tercih ettim, tabii ne kadar kalırım belli değil ama öyle hissediyorum ki çok güzel anılarla döneceğim İstanbul’a.

Bu sabah doğa yürüyüşü yaptım ormanda. Yukarıdan bakınca koy daha da muhteşem göründü gözüme. Sahilde, ormanda sabahlayan gençler çok hoş bir görüntü oluşturmasa da bu dar boğazda, işsizlik, parasızlıkta bir otobüs ve yiyecek parasına en uygun fiyatlarla tatil yapmaya çalışıyorlar bence. Onlar da haklı. Zira gelecek için bir miras bırakamayacağız bizler bu gençlere.

Kabak Koyu eskiden caretta carettaların yumurtalarını sahile bıraktığı, biz insanlara rağmen çoğalmaya çalıştıkları bakir, sakin, dingin bir yer iken sayemizde denize sıfır tahta evler, bungalovlar, 5 yıldızlı konfora sahip tesislerle dolmuş. Tabii ormanın içi de bundan nasibini almış. Caretta carettalar bizlere rağmen çoğalmalarına devam etmeye çalışıyorlar ama nereye kadar bilemem. Şimdilik beton bina yok ama denize sıfır taş duvarlı tesisler çoğalırsa ne doğal yaşam ne börtü böcek ne de caretta carettalar kalacak. Altyapısı olmayan bu tesislerin atıkları direkt denize gittiğinden müsilaj belası burada da görülüyor ara ara. Keşke ders alıp bu talana dur diyecek bir üst yönetim olsa ama neredeee… Çünkü o gördüğüm taş duvarlı bina ve tesis kime ait dersiniz? Sizce?

Her şeye rağmen daha fazla bozulmadan Hasankeyf, Salda Gölü, Karadeniz yaylaları gibi yerlerin insan eliyle yok edildiği bu coğrafyada hala bakir kalmaya çalışan yerler var. Çok fazla bir bütçeniz yoksa gençlerin taktiklerini öğrenin. Daha fazla geç olmadan sizler de gezin, görün bu güzel yerleri.

Şehrin gürültüsünden, kaosundan uzak geçecek zamanlar yaratın kendinize. Yalnız gelin, görün, gezin ama zarar vermeden, aldığınız gibi bırakın doğayı. O bizim açtığımız yaraları sarmayı çok iyi biliyor diye daha fazla hırpalamayalım lütfen. Yaklaşan 9 günlük bayram tatiliyle yapılacak planlarınıza ışık tutacak bir katkı sundum sizlere. İster bu taraf, ister Karadeniz, ister Güney… Neresi olursa olsun gönlünüze ve bütçenize göre gezmek size kalmış.

İyi tatiller.

Bir Cevap Yazın