ÇARKÇI BAŞI UYUMA

“Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz”

ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İsveç, Hollanda, Norveç, Kanada ve Yeni Zelanda’dan oluşan, 10 ülkenin Ankara büyükelçileri; özünü oluşturan yukarıdaki bildiri ile, Türkiye’nin Osman Kavala davasını sonlandırmasını ve serbest bırakması yönünde görüş belirttiler. (19/10/2021)

Ayrıca; 1 Kasım 2017 tarihinden beri, çoğu tutukluğu devam ederken isnat edilen suçlamalara, davaların biri biterken birinin başlamasına, bir davadan beraat veya tahliye alırken, aynı anda açılan davalar sebebiyle; bitmeyin suçlamalar, davalar, tutukluluk haline de vurgu yapıldı.

İSTENMEYEN KİŞİ

Diplomasi dilinde “persona non grata” diye adlandırılan, dilimizdeki karşılığı olarak ile de “istenmeyen kişi” ilan edildiler.

Büyükelçilerin bu bildirisi, Ankara ve hükümet cephesinde yoğun tepkeleri de beraberinde getirdi kuşkusuz ki.  Gelin görün ki bu ilan, Türkiye Merkez Bankası’nın siyasi baskıya dayanamayarak; faizleri (politika faizleri) 2 puan birden düşürmesi, sonrasında TL’nin değer kaybı yaşadığı, dövizin roketsiz uçuşa çektiği tarihe denk düştü…

Ben iki noktada ele alacağım durum.

Öncelikli olarak; güç ve/ya güç dengesi. Davanın seyrine, görüş bildirenlerin haklılığına/haksızlığına bakmaksızın -ki haklılar-; sizin, “ meselemiz” dediğiniz duruma söz söyleyecek kadar, ekonomik anlamda başat aktörler olmalarından kaynaklı.

Kimisi; ülke coğrafyasında bazı iller kadar yüzölçümüne sahip, buna rağmen: kişi başı milli gelirleri ile, her birimizi tokat manyağı yapabilecek düzeydeler…

Dolayısı ile, ekonomik anlamda, sizin onlardan alışveriş yapıp yapmamanızın, çok da getirisi götürüsü olmayacaktır.  Ki, diplomasi ile ticareti karıştırmayacak kadar da “profesyonel iş yapış” mantığına sahipler. Bu da bir başka gerçeklik!

İkinci ve en önemlisi ise; bazen günü kurtarmak adına taraf olduğunuz ve imza attığınız uluslararası anlaşmalar. Bu anlaşmalarının imzacılara yükledikleri sorumluluklar, ödevler. Hoş günümüz dünyasında; bazen bir anlaşmaya imza atmamış olsanız bile, “temel haklar bazında” uyum yükümlülüğünüz veya cezai müeyyideleri de mevcut…

Ben kendimce sıralamada bulundum, lakin kuşku götürmeyen geçerlik öyle değil. Para veya ekonomik kaybın, atılan imzalardan/cezalarından daha da baskın olacağı.

Bu peki, yönetenleri bağlar mı? Sanmıyorum! Dar boğaz içinde olan, faturalarla boğuşan, ne yerim, nasıl yaşarım tasası güden de onlar değil sonuçta… Çok zora gelirlerse, alır başlarını giderler…

GÜNAH KEÇİSİ

Geçtiğimiz hafta, ülke için hayli hareketli ve yoğun bir süreçti de. Bir yanda; artan iç ve dış borçlar, anında cebimize yansımaları ve devamında da çoğu kişinin görmediği/gözden kaçırtılan “gri liste” de oluşumuz…

1991 yılında imzacısı olduğumuz “Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu (FATF)”: Türkiye’yi “kara para aklama” ve “terörizmin finansmanı” ibarelerini taşıyan “gri listeye” aldı.  

Suriye, Yemen, Arnavutluk, Sudan gibi ülkelerin de içinde bulunduğu “gri liste: ülkeye yabancı sermaye giriş- çıkışı üzerinde önemli bir etkiye sahip.” (IMF Mayıs 2021 raporundan)

Bir yanda 2 puanlık faiz indirimi, öte yanda gri listenin ekonomiye vuracağı darbeye; pek tabiidir ki “günah keçesi” gerekmekteydi.

Büyükelçiler konusunu bu derece önemli görselerdi, bildiri yayınlanır yayınlanmaz, ertesi güne bu tonda tepkilerini dile getirirler ve şimdiye hepsini yollamış da olurlardı.

Yazının finalini yazdığım şu saatlerde; Asya borsaları açılmıştı ve paramız da dünden bugüne 40-45 kuruş düzeyinde yeniden değer kaybetti… (Dolar 9.75)

Sabaha nasıl bir güne uyanılır, “psikolojik eşik” 10TL’yi test eder mi belirsiz? Test edeceği, garanti gibi de durmakta şu an için… Artık, doları gelecek günlerde 10 TL’nin üzerinde veya çok yakınında görmek çok olağan.

Toparlarsam; dış dünya ile iyice bağları kopmuş, her an her yerden yaptırım üzerine yaptırım yemekte olan, borçların çevrilemez olduğu, daha çok işyerinin kapandığı, zati %25’ler düzeyindeki işsizliğin %35-40’ları -en iyimser- bulacağı gelecek günler…

Batı ve medeni dünya ile ilişiği kesilmiş, Orta Doğu kırsalına saplanmış, keza içe kapanma lüksü bile olamayan; üretimi neredeyse sıfır ama tüketimi had safhada bir ülkeye doğru yol almaktayız…

Yine yakın saatlerde gördüğüm bir bilgisel de aslında hepimizin bildiğini, daha da perçinlemiş düzeydeydi. Kapı dışarı etmeyi düşündüğümüz büyükelçilerin ülkeleri; turizm alanında en çok ziyaretçi çektiğimiz, en çok para harcayan turist grubunu da temsil etmekte…

Nasılsa bu içerikte, yakın zamanda çok fazlaca yazı okuyacağınız garanti. O sebeple; bütün nefret oklarının muhatabı da olmadan, son noktayı koymalı. Gelecek ve yarınlar, şimdilik çok da iç açıcı durmuyor, bu yönde adım atılacağından da kimsenin ümidi yok…

Hele de yaptığınız hamle ile, aynı hakkı karşı taraflara da vereceğiniz düşünülür ise, seyreyleyin gümbürtüyü… En çok yurttaşınızın olduğu Almanya, ABD’de de bir büyükelçinizin bulmamasının da doğuracağı sonuçlar?

Bir Cevap Yazın