BUNUN DA KORSANINI GÖRDÜK YA…

İşler öyle sarpa sardı ki mizahını yapmak bile can acıtır hale geldi. En temel ihtiyaçlar, en basit konular dahi büyük sorunlara; varlık savaşına, büyük hoşnutsuzluklara dönüşüyor…

Hadi canım, o kadar da olmaz dediğimiz şeyler bir bir oluyorken, her şeyin içi boşalmaya yüz tutarken, öte yandan da izahının, mantığının da peşini bıraktık…

Olaylar oluyor, bizler sadece izliyor, kabulleniyor; şaşırmaya dahi ihtiyaç hissetmiyoruz. Şaşırırsak biliyoruz ki kalan azıcık beyin kırımlarımızı da peynir ekmekle yiyeceğiz, o lüksümüz olmadığı için hepsine “Eyvallah” çekiyoruz…

Bari Bunda Yapmasaydınız

Evet okurlarım, bu gözler yeni bir eşiği daha gördü. Belki yaşamasa, yazarın bile beyninin almayacağı, yasağın da içinde oldu.

Yaşadıktan sonra da beyni almadı ya, hadi gene neyse…  Çünkü mantığı, izahı, mizahı yok…

İnanan inanmayan herkesi bir araya getiren, coşkunun, mutluluğun paylaşıldığı günü, bu sene değişiklik olsun diye; İstanbul’un Eminönü ilçesine bağlı, Ahırkapı Meydanı’nda kutlamak istedik arkadaşlarımla.

Romanların yoğun yaşadığı bölge olması, hele de kalabalığın içerisinde kutlama sevinci içimizi kıpırdatmış; heyecanımızı daha da körüklemişti.

Gel gör ki hevesler kursaklarda kaldı, sinirler gerildi; en vukuatsız bir kutlamaya dahi yasak yemişti…

Sanırsın 8 Mart’ı, 1 Mayıs’ı falan kutlayacaktık veya herhangi bir anma için oradaydık…

Saat 21 civarı, Ahırkapı Meydanı’nda  toplanmış olan, en fazla 250-300 kişiyi bulmayan kalabalığın, birkaç saatlik eğlence umudu; suya düştü…

Kalabalığın arasındaki davulcuların “ İzin vermiyorlar, sahile gidiyoruz” uyarılarıyla; bizim küçük kalabalık da onların peşinden, yola koyulduk.

Önde davulcular, zurnacılar, arkalarında kitle; müzik eşliğinde göbek atarak, dura kalka; köy meydanını turlayan gelin halayı gibi, 15 dakika kadar sonra sahile ulaştık.

Ama yok anam yok; orada da rahat verilmedi. İskelenin önünde, 3-5 dakika vurulan davulların eşliğinde halay tutuşuldu; yine yunus timleri tepemizde bitiverdi…

Hop kitle yolun karşı tarafına surlara yöneldi, surlardan sahile geri dönüldü. Yine surlara döndü istikamet. Bu arada habercilerimiz davulcular “Kumkapı’daki bilmem ne parkına gidin diyorlar” dediler…

Cancağazım, Hıdırellez bu ya hu. Altı üstü yazın gelişini kutlayacak, biraz attırıverecektik göbecikleri, az biraz davul gırnata, biraz şamata…

Biz artık sıkılmış, yorulmuş, öfkeli evlerimizin yolunu tutmaya koyulurken; belli ki bölgeyi iyide bilen abiler ablalar, üçüncü veya dördüncü  kez gittikleri sur dibini kuşatmış, ateşi yakıp; korsan Hızırellez’e de başlamışlardı…

Bana da 5 dakika kadar gözlemlemek, alandan birkaç foto almak; halkın inadıyla kazandığı zaferin mutluluğunu duyumsamak; yunusların yanından geçerken de öfkeli bakışlar atmak düştü…

UNESCO Listesinde De Olan Bayram

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 2017 yılında Hıdrellez’i, “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası” listesine kaydetti.

Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya ve Türkiye’nin aday gösterilmesiyle listeye alınan bayramı, öneriyi sunan Türkiye’nin bir meydanında kutlayamamanın da şaşkınlığı, utancı…

 Hıdrellez, Hızırellez Bayramı Nedir?

6 Mayıs ile 7 Kasım arasındaki dönem, yaz mevsimini sembolize eden “Hızır Günleri” adıyla; yazı, bolluğu, bereketi temsil eden günleri işaret eder.

5 Mayıs’ı, 6’sına bağlayan gece de bu dönüşümü ifade eden “Hızırellez”, “Hıdrellez”; Romanların yoğun yaşadığı bölgeler de ve Edirne çevresi ve de ilerisinde de “Kakava Şenlikleri” adıyla kutlanır. Yazın gelişi; şölen, kutlama, şenlik ve bayram havasında kutlanır.

İnanan inanmayan herkesin bir arada olduğu, meydanlarda toplanılan, coşkunun, sevincin paylaşıldığı; ateşlerin yakılıp, üzerinden atlanıldığı, dileklerin dilenip; gül ağaçlarının altına gömüldüğü, umudun da büyütüldüğü gecedir. Beraberinde de birlikteliğin kutlaması yapılır, insan olmanın, deşarj olmanın da sembolüdür.

Ablanız Korsan Hıdırellez’de Gördü

Nedeni neydi, niye insanların biraz deşarj olması çok görüldü; emin değilim açıkçası.

Sadece çıkarımsama yapacağım. Kutlamanın yapılması planlanan  meydanda camii olması olamaz; çünkü camiinin neredeyse dibinde balıkçı lokantaları, meyhanemsi küçük işletmeler vardı.

Kitlenin içindeki  küçük bir grubun içki içmesi de olamaz, dediğim gibi sokakta meyhaneler, balıkçı lokantaları da vardı; muhtemeldir ki ekmek teknelerini önün kapattık diyelim; bundan sebep, hadi orada izin çıkmadı.

Peki, Ahırkapı İskelesi’nin orada, kimin tavuğuna kışt dedik ki?  Sahilde, kutlama için gelenler haricinde kimse yokken, kimi rahatsız etmiş olabiliriz?

Bana kalırsa; hiçbir gerekçeye ihtiyaç hissetmediler, ihtiyaçları da yoktu; sadece canları öyle istedi… Sunulan gerekçe neydi bilmiyorum; ama akılla tutulur bir yanı olduğunu sanmam…

Tek üzüldüğüm neydi biliyor musunuz? Bir kadın arkadaşım var, orada rastlaştık. Turistlerden oluşan arkadaş grubuyla gelmişti. Onlara bu durumu nasıl izah etti, edebildi mi yahut…

Yasak kardeşim yasak! Eğlenmek, gülmek, insan olmak yasak! Biz istemiyorsak, kutlamıyorsak; canımız öyle istiyor diye yasak…

Neyse ki sanıyorum, bu yasağı bir tek bir yaşamışız; ülke genelinde coşkulu kutlama videoları, fotoğrafları gördüm. hiç olmazsa birilerimiz eğlenebilmiş…  

Ben de oraya gitmeden önce arkadaşlarımla, başka bir yerde tenekede de olsa ateş yakıp, 3-5 üzerinden atladık. Hayaller Ahırkapı, gerçekler korsan yakılan ateş…

Bir Cevap Yazın