BİZE DE UĞRAR MI?

Haziran 2021, insanlığın ateşi bulması üzerinden çağlar geçmiş, kavimler göçü desen ha keza… Kimse ne tarihini anımsar ne de sonrasındaki gelişmeleri net olarak ifade edebilir… Mağaralardan, yerleşik yaşama geçmek vesire… Anlayacağınız; insanoğlu bayağı yol kat etmiş… Yahut da anlatılageleniyle diyelim…

Tüm saydıklarım/sayamadıklarımız; insanla, insan zekası ile, eğitimle, kısacası kalifiye olmak ile, insan ile birlikte gelişen teknoloji, alet, edevat gibi kolaylaştırıcıların gelişimi ile günden güne daha da gelişmekte.

Çoğu icadın, keşfin kimlerce yapıldığını, yapanın dilini; dinini, cinsiyetini, ırkını bile unuttuk. Büyük sanat eserlerinin, edebi ürünlerin, günü kolaylaştırıcı aletlerin, teknolojik gelişmelerin sahiplerin bazısı kadın, kimisi erkek, arada birkaçı eşcinseldi veya da cinsiyet kimlikleri başka başkacaydı…

Neticede; hayatımızın bir parçası, günlük hayatımızın içinde olmaz ise olmaza dönüştüler…  Şu an kullandığımız bilgisayarın babası diyeceğimiz kişi, İngiliz Alan Turing geydi misal…

Evet, yaşadığı çağ için, büyük haksızlıklara uğrasa, onuru zedelense de sonrasında İngiliz Hükümeti’nce itibarı iade edildi, heykeli dikildi… Görülmekte ki üretkenlik veya zekâ bacak arasında; cinsel yönelimde, cinsiyet kimliğiyle ilişik değilmiş…

VAR OLUŞ VE VAR OLUŞ BİÇİMLERİ…

İnsanoğlu; 5 litre kana sahip, etten, kemikten temelde aynı doğan canlı türüdür. Zeka, beceri, ten rengi, cinsiyet gibi farklılıklarımız olmak ile beraber; bunların hiçbiri bizlere eksi veya artı ayrıcalık katmaz.

Birey; öznel olmak ile beraber, yaşam döngüsü içerisinde de meziyetleri ile ayrı bir boşluğu doldurmakta, bütünlüğe katkı sunmaktadır… Her birimiz dünya üzerinde farklı sese sahip armonik birer alet gibiyiz; bütünümüz ile ahenkli bir senfoni oluşur…

Nasıl farklı ten renkleri, milliyetler, meziyetler, zeka düzeylerine sahip isek; aynı çeşitlilik cinsel yönelimlerimiz, cinsiyet kimliklerimiz için de söz konusu… Bu ne kusur ne ayıp ne de günahtır!  

Toplulukların, ülkelerin gelişmişliği, aydınlığı bireyine verdiği önem; sağladığı eşitlik, insanca yaşam hakkı, temel insan haklarını sunması ile ölçülür…

Geldiğimiz şu çağda; artık eşcinsel başbakanlar, belediye başkanları, açık kimlikli transseksüel vekiller, kendini cinsiyetsiz (non-binary) atfeden sayısız insan ve başarılarını konuşur olduk… Her biri de öznel ve oldukları yerlerde ayrı değerler.

Kaldı ki, aslında ayıp olan, kişilerin kimlikleri ile anlıyor olmaları gerektiğidir… Kimliklerindeki cinsiyet belirtecini öne çıkarmak, geriye atmak abesle iştigalin de önde gideni olmalıdır…

Benim yargılanacağım, eleştirileceğim şeyler işimi layıkıyla yapıp yapmamam, görevimi icra ederkenki hakkaniyetçilik ölçüm, kamu görevinde isem kamunun kaynaklarını doğru kullanıp kullanmamam, ırkçılık, ayrımcılık, kayırmacılık gibi tüm insanlığa karşı suç teşkil edecek görev ve de insanlık suçları olmalıdır…

SÖZCÜKLERİN UTANCI…

Upuzun giriş ve tanımlar sonrası, zurnanın son deliğine geliyor iken ülkem, doğduğum topraklara dönüp bakınca, dahası buradan sonrasında okuyacaklarınızı yazarken, benim duyduğum utancı tariflemek mümkün değil…

Farklı tümcelerle; defaten yer ve isimleri değişen kahramanlarına yaşatılanları, sanki hiç bitmeyen temcit pilavı şeklinde yazmak, öte yandan da aynı çember etrafında dönegeliyormuşçasına yazmak yazmak yazmak… Sonra, yeniden başa sararak, sil baştan aynı konulara dönmek…

Biz gazetecilerin, habercilerin, yorumcu yazarların; kadın/kadına dair suçlar, çocuk/ çocuğa dair suçlar, LGBTİ+’lar eksenli ayrımcılık, ötekileştirme, fobiler ve hayvana dair suçlar harici, nerede ise yazdığımız bir şey yok gibi…

Sadece; bazen sıralaması, kimi zaman yoğunluğu bir de kaleme alanın ismi ile çalıştığı kurum, kuruluş değişmekte… Ortak kaderimiz, Orta Doğulu olmanın, daha da doğuya yol alındıkça, temel değişmezlerimizin olmasına mecbur da edildik sanırım…

Dünyanın her yerindeki lgbti+ için, Haziran ayı ayrı bir öneme sahiptir. Pride/Onur Ayı olarak; büyük mücadeleler sonucu kazanılan haklar, gelinen nokta, direniş pratikleri, dünya devletlerindeki fobiler, dayanışma modelleri, yas, anma ve AB/D devletlerinde de çoğunlukla karnaval coşkusunda geçer…

Stonewell Direnişi sırasında, polis şiddetiyle yitirilen ardından anmaların ilk tarihi olan, 1 Haziran’la beraber tüm ayı kapsar etkinlikler.  

İnsan hakları sorunu çözmüş devletlerde; cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği yasal statü kazanmış, heteroseksüel kimliklerin sahip oldukları tüm haklar, LGBTİ+’lara da iade edilmiştir… Olması gereken de budur elbette ki…

Ankara Eryaman davası diye anılan; trans kadınların oturdukları site ve mahalleden sürülmesine yönelik şiddet davası henüz sonuçlanmamış, nefret ve transfobik tutum cezasız bırakılma amacı güdülmektedir…

10 yıl içinde, ancak ikinci duruşması 1 Haziran’da yapılmış, “eksik delillerin toplanması” gerekçesi ile 24 Eylül’e ertelendi. Aşikardır ki; rant temelli olmasının yanında, kendinden başka kimseye yaşam hakkı tanımayan, heteronormatif erk kollayıcılığını da kilometrelerce öteden tanımaktayız artık…

Ülkemizin Haziran karnesinde, Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör ataması ile başlayan; 6. ayını dolduran, şiddetin, nefretin, heteroseksist düzenin, zalim saldırıların birincil kurbanları yine düşmanlaştırılan, “marjinal çevre…”

 Boğaziçili lgbti+ öğrenciler, gökkuşağı bayrağı taşımak ve açmaktan, gözaltı işlemi sonrasında denetimli serbestlikle haklarında işlem başlatılmıştı. 4. ayın sonunda, ilk duruşmaları 3 Haziran’daydı, ayın 28’ine ertelendi. Kısmi denetimlilik hali kaldırılırken yurtdışı yasakları devam ediyor.

Dün gözüme çarpan bir başka haberden; Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, genel cerrahi servisi doktorlarından Erol Kuroğlu, trans kadın hastasını muayene etmeyi reddederken, itekleyerek oda dışına çıkardı.

Doktor eylemi sırasında “Şurada Başhekimlik, şurada hasta hakları var, beni kime şikâyet ediyorsan et. Ben transfobiğim, trans hasta kabul etmeme (!) hakkım var” sözlü tacizine devam etti… (Gzone)

Bir başka fobi haberi de spor dünyasından. GalatasarayTuzlaspor arasında oynanan; Ziraat Türkiye Kupası sırasında, teknik direktör Terim, Tuzlasporlu oyuncuya, eşi üzerinden transfobik cümleler sarf etmiş. Youtube fenomeni, trans kadın Selin Ciğerci ile evli olan Okan Çıracı’ya; eşine atıfla transfobisini kusmuş… (Alan Savunması Org)

KUTLAMASI KUSUR KALSIN…

Ayın ilk 4 günü, halimiz böyle sevgili okur. Bırakın eşit yurttaşlığı konuşabilmeyi, vücut bütünlüğümüz bile tehdit altında…

2015 yılıyla devam eden dönemle, Onur Haftası için sokağa inmeyi çektik; en basit ve temel haklardan da olan, basın açıklamalarımıza, şehrin tüm kolluk gücü yığılırken; işkence ile göz altılara maruz kalıyoruz… Tüm bunlara rağmen, korkup sineceğimiz, temel haklarımızı talep etmekten vazgeçeceğimiz de sanılmasın!

Devletin şiddetini, gazını, copunu, düşmanlaştırıcı dilini, faillerimize sunduğu desteği de iyi bilmekle beraber; ışığı tüm suçlulara tutmaktan da geri kalmadık, kalmayacağız…

Benim varoluşum, herkesinki kadar “normaldir”, “doğaldır…” Haklarım; insan olmaktan gelen, tüm ulus ve Uluslarasın sözleşme, yasa ve de anayasalarca da güvence altındadır…

Bedenim kimsenin hükümranlık alanı, düşmanlaştırma gerekçesi olamaz… İnsan, hakları ile insandır! Hak gaspı, cinayete kapı aralar… Fobiklik, ayrımcılık politiktir!

Bir Cevap Yazın